Her yılın 10 Kasım’ında olduğu gibi bu yıl da yine; ulusal bağımsızlık savaşımızın muzaffer komutanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu önderi, Büyük Cumhuriyet Devrimcisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, özlem ve saygıyla anıyoruz. Şöyle bir kısaca hesaplayın, Atatürk’ün sonsuzluğa göçüşünün üzerinden tamı tamına 84 yıl geçmiş. Geçen bu zaman içerisinde, çağdaşı olan pek çok devlet adamı unutulmuş, adları sanları yitip gitmiş ama, Gazi Mustafa Kemal Atatürk düşünceleriyle, eylemleriyle ve devrimleriyle hala aramızda yaşamaya, günümüzü ve yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Hatta, Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun düşünce sistemine olan yöneliş her geçen gün daha da artıyor. Toplumumuz, özellikle de genç kuşaklar Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü adeta yeniden keşfediyorlar. Bu nedenle, özellikle de son yıllarda yapılan 10 Kasım anmalarına; halkımızın daha da artan ilgiyle katıldığı gözleniyor. 10 Kasım nedeniyle resmi kuruluşlar, zaten ilgili mevzuatlarında var olan anma törenlerini düzenliyorlar. Düzenlenen bu resmi anma törenlerinde bayraklar yarıya indiriliyor, saygı duruşunda bulunuluyor ve Atatürk anıtlarına çelenkler sunuluyor. Böylelikle yasal bir program, adeta yasak savarcasına geçiştirilmiş oluyor. Böylelikle belki de bilerek veya bilmeyerek Atatürkçü Düşünce Sisteminin, Atatürk Devrimlerinin, Cumhuriyet’in temel niteliklerinin ve Anayasal yurttaşlık bilincinin etkisizleştirileceği sanılıyor. Atatürk devrimleriyle tesis edilen kurum ve kavramların içlerinin boşalması için azimli bir çaba gösteriliyor. 10 Kasım’lar, gerçek anlamlarından uzaklaştırılmak isteniyor. Oysa, demokratik ve laik hukuk devletini, bilimsel aklı ve çağdaş yaşama biçimini içselleştirmiş tüm yurttaşlarımız için, Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce sistemi, ideal, amaç ve mücadelesi, biçimsel anmaların ötesinde çok daha derin anlamlar taşımaktadır. Bu işin asıl önemli yanı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de sağlığında önemle ve özellikle belirttiği gibi Cumhuriyet’in “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” bir yurttaşı ve Atatürk devrimlerinin uyanık ve bilinçli bir bekçisi olabilmektir. Bunun için gerekli olan yurttaşlık ve sorumluluk bilincine erişebilmektir. Mustafa Kemal de bu gerçeği, daha sağlığında iken “beni anlamak demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir.” Özdeyişi ile dile getirmiştir. Her yıl 10 Kasım’larda andığımız ve manevi huzurunda saygı duruşunda bulunduğumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk; Balkan, Trablusgarp, Çanakkale, Sakarya Meydan ve Başkomutanlık Meydan Savaşlarının ve dünyada emperyalizme karşı yapılmış olan ilk ve tek ulusal bağımsızlık savaşının muzaffer komutanıdır. TBMM’nin ve Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusudur. Kurulmasına öncülük ettiği bu çağdaş devleti, “muasır medeniyet” düzeyine yükseltebilmek için sanayi, ekonomi, eğitim, hukuk, dil, yazı, kılık kıyafet alanlarında yapılan devrimlerin önderidir. Devlet yönetimine halk egemenliği esasını getiren çelik iradeli bir cumhuriyet devrimcisidir. 1926 Yılında çıkartılmasını sağladığı Medeni Kanun’la, tarihimizde kadınlara ilk defa özgür ve eşit yurttaşlık haklarının verilmesini sağlamıştır. Onları ikinci sınıf insan sayılmaktan kurtarmıştır. Mustafa Kemal’i ulusal bağımsızlık savaşı için birlikte yola çıktığı öteki arkadaşlarından ayıran en temel ve belirgin özelliği, O’nun hem bir düşünce adamı ve hem de bir devrimci olmasıdır. Mustafa Kemal’in 10 Kasım 1938 günü sonsuzluğa göç etmesiyle birlikte Cumhuriyet’in ilk yılarındaki devrimler dönemi kapanmıştır. Ardından gelenler yeni devrimler yapamamışlardır. Sadece cumhuriyet devrimlerini korumaya çalışmışlardır. Mustafa Kemal’in bir başka ayırt edici özelliği de tıpkı tarihin akışını değiştiren dünya çapındaki bütün büyük devrimcilerde görüldüğü gibi ölüm karşısında bile en küçük bir korku ve tereddüt göstermemesidir. İlke, inanç ve düşüncelerinden hiçbir ödün vermemesidir. Yeryüzünde tüm mal varlığını milletine bağışlamış, son nefesini verinceye kadar kurmuş olduğu Cumhuriyete ve halkına hizmet etmiş ikinci bir devlet daha adamı yoktur. (Devam edecek)