Adalet Hangi Mülkün Temelidir?

Abone Ol

Adalet mülkün temelidir sözünü hepiniz duymuş ya da görmüşsünüzdür. Tüm adliye binalarında ve duruşma salonlarında asılıdır. Fakat çoğu kişi bu cümledeki "mülk" kelimesini gayrimenkul ya da taşınmaz biçiminde algılar. Halbuki buradaki "mülk" kelimesi Arapça bir kelimedir ve "devlet, ülke, iktidar, düzen, egemenlik, saltanat" anlamlarına gelir. Yani bu cümlenin anlamı aslında şöyledir: "Adalet, devletin (egemenliğin) temelidir."

Adaletin devletin temeli olduğunu her yere yazmamıza rağmen, ülkede en az güvenilen alanlardan biridir. 81 ilin hangisine giderseniz gidin ve rastgele kişilere sorun, ülkede adaletin olmadığını ya da parası ve gücü olana hizmet ettiğini söyleyeceklerdir. Ne yazık ki durum, bu derece vahim! Onlarca, yüzlere örnek verilebilir adaletin herkes için eşit olmadığına. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan'ın Sevim Tanürek'e çarparak ölümüne sebep olduktan sonra, elini kolunu sallayarak yurtdışına çıkması ve hiçbir ceza almaması mesela. Ya da daha yakın tarihte, Kızılay başkanı Kerem Kınık'ın kızının bir kuryeye çarpıp ölümüne sebep olduktan sonra hiçbir ceza almaması. Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlunun bir vatandaşımıza çarpıp yine hiçbir ceza almamasını da örnek olarak sayabiliriz. Taciz ve tecavüz davalarında yargılanan kişilerin üç, beş yıl yatıp çıkmaları veyahut iktidara yakın kişilerin işlediği suç ne olursa olsun ceza almamaları gibi çeşit çeşit örnek de verebiliriz. Ülkemizi gelişmiş medeniyetlerden ayıran en önemli fark tam da burada başlıyor işte. Adaletin kişiye, paraya ve güce göre hizmet etmesi. Bu durumun doğal bir sonucu olarak da diğer tüm alanlarda gitgide artan bir yozlaşma karşımıza çıkıyor.

Hadi Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri veya iktidara yakın kişilerin kayrılmasını anladık diyelim. Bunların hepsini hukuk üstü kabul edelim ve hiçbir şekilde ceza almayacaklarını da anlamış gibi yapalım. Peki ya teröristler! Bir zahmet teröristler de yargılansın ve ceza alsınlar en azından değil mi? Maalesef günümüz Türkiyesi'nde teröristler bile işledikleri suçların cezasını çekmiyorlar! Bundan sekiz yıl önce (28 Haziran 2016), Atatürk Havalimanı’nda düzenledikleri bombalı saldırı sonucu 45 kişinin ölümüne yol açan ve 46’şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olan 6 IŞİD’li, geçtiğimiz günlerde Yargıtay kararıyla tahliye edildi. Dezenformasyon Merkezi bir açıklama yaparak, “tahliye edilenler failler değildir” gibi bir açıklama yaptı ve “asılsız iddialara itibar edilmemesini” istedi. Fakat salıverilen sanıkların 5’i, bu saldırıya doğrudan ortak olmaktan yargılanmıştı. Bunu da ben demiyorum, devlete bağlı Anadolu Ajansı söylüyor. 22 Haziran 2022 tarihli Anadolu Ajansı'nın haberi halen erişilebilir durumda.

AA’nın Atatürk Havalimanı saldırısı haberinde özetle şöyle yazıyor;

“Atatürk Havalimanı’ndaki terör saldırısının üzerinden 6 yıl geçti. Terör örgütü DEAŞ üyesi üç canlı bombanın 28 Haziran 2016'da düzenlediği; 45 kişinin ölümüne neden olan saldırıya ilişkin davada, 6 sanık 46'şar kez ağırlaştırılmış müebbet ve toplam 2 bin 604 yıl hapis cezası aldı, 26 sanık beraat etti. (Başak Akbulut Yazar, Melike Gallenkuş |28.06.2022 - Güncelleme : 28.06.2022)

Haberin tamamına ulaşmak isteyenler, Anadolu Ajansı üzerinden okuyabilir ve doğruluğunu teyit edilebilirler. Eh hesap soran yok nasılsa! Teröristler de serbest bırakılabilir çıkar ilişkilerine göre. Bir yalanlama haberi yayınlar "Bunlar aslında terörist değiller." der geçeriz. Böyle bir ülke haline geldik çünkü! 45 vatandaşımızın canice katledilmiş olmasının bir önemi yok ne yazık ki.

İşte ülkemizdeki adalet sistemin geldiği nokta bu! İşin acı tarafı, herkesin de bu durumun farkında olması. Bu yazdıklarıma itiraz edecek insan bulamazsınız eminim. Verdiğim örneklerin bazılarını kabul etmeyenler olacaktır elbet. Çünkü bu haberleri yalanlayan kurumlar mevcut. Ve hiçbir şekilde iktidarı eleştirmeyen ve sorgulamayan yığınlar. Fakat kimse adaletin doğru düzgün işlediğini savunamaz, savunmuyor da. Dediğim gibi 81 ilden herhangi birinde, rastgele bir sokakta ve rastgele bir insanı çevirip, ülkedeki adalet sistemine güvenip güvenmediğini sorun. 100 kişinin 99'undan olumsuz cevap alacaksınız. Deneyin ve görün. Hal böyleyken kanıt sunmaya ya da bu konu üzerine daha fazla konuşmaya da gerek yok.

Bundan sonra olacakları da söyleyeyim. Tarihin en büyük ekonomik krizinde bile devam etmeyi tercih ettiğimiz bu ucube, yozlaşmış sistem bundan sonra da devam edecektir. Zaten tüm gücü tek bir kişide topladığımız an, bu durumu değiştirme gücümüzü de kaybettik. Sonuçlarına da ülkecek katlanıyoruz ve katlanacagız. Çok kısa bir sürede ülke nüfusu 100 milyonun üzerine çıkacak ve büyük bir çoğunluğumuzun asgari ücretle çalıştığı, enflasyonunun "tercih" edildiği ve seçimlerin göstermelik olduğu bir sisteme geçeceğiz. Suyumuz çıkana kadar ezilip, sömürülmekten inim inim inlemeye başlayınca belki ayağa kalkar ve bir şeyleri değiştirmeye başlarız. O zamana kadar kimimiz mücadeleye, kimimiz koyun gibi güdülmeye ama hepimiz ezilmeye devam edeceğiz!

Bu satırları bitirmek üzereyken ironiktir ki asgari ücret açıklandı. Üzerine bir iki şey söyleyip yazımı öyle sonlandırayım. Gerçi çok da söylenecek bir şey yok. 22 bin 104 TL. Komik ama birçok şeyi de anlatan bir miktar! Bir iki güne Cumhurbaşkanı üzerine biraz ekleme yapar diye düşünüyorum. Biz de sesimizi keser, isyan etmez, hatta minnet duyarız . "Ne büyük lider,  bak yine de bizi düşündü, halkının yanında" der geçeriz. Gerçi hiç koymasa da olur, bu haline de itiraz edecek durumda değiliz sonuçta. Biz aç kalmışız, ölmüşüz önemi yok!