Uzun süredir dikkatimi çeken bir şey var anlamlandırmakta zorlandığım; sonra da kendimce bir yorumda bulunduğum…
Edebiyatı ele alalım mesela, dikkate bile gerek kalmadan şöyle bir baktığımızda asıl yakıtının olumsuzluklar olduğunu görürüz; kötü karakterler, üzüntüler, yoksulluklar, ihanetler, acılar…
Sinemaya bakalım, filmlere, dizilere; yine karşımıza aynı şeyler çıkar. Siz hiç her şeyin yolunda gittiği, olumsuzlukların minimal olduğu bir filmin ön plana çıktığını, dizinin uzun süre devam ettiğini gördünüz mü?
Meşhur bir söz vardır bilirsiniz; ‘Bir insanı kırk yıl sırtında taşırsın senden iyisi olmaz ama bir gün sırtından indirdin mi senden kötüsü olmaz.’ Gündelik yaşamda bu sözün değişik versiyonları kullanılır. Burada da akılda kalan şey olumlu olan değildir görüldüğü gibi.
Yaşamış olabilirsiniz, yaptığınız onca iyi şeylerin nasıl bir hatanızla sıfırlandığını ve yok sayıldığını.
Tanık olmuşsunuzdur, onca iyiliğine rağmen görmezden gelinen kişilere karşın kötülüğün simgesi bir insanın, bir iyi davranışının nasıl göklere çıkarıldığına…
Yaşadığımız bir olumsuzlukta üzüntü, endişe hatta korku hemen yanı başımızdadır. Üstelik derecesi olumsuzluğun derecesinden katbekat fazla olarak. Sadece o anda kalmaz geleceğimize de sirayet eder ve geçmişten olumsuz anıları da davet eder yanına…
Yaşadığımız güzellikler, olumlu anlar mum alevi gibi parlar ve doğru dürüst bir iz bırakmadan çıkar gider hayatımızdan.
Kendimize baktığımızda anımsadığımız acılarımız, üzüntülerimiz, yoksunluklarımızdır; sanki iyi hiçbir şey yaşamamışızdır. Ancak zorladığımızda o güzel anıları anımsarız o da sisler arasında bölük pörçük.
Psikolojinin, davranışlarımızın, yaşadıklarımızın yol açtığı olumlu duygularla, olumsuz duygular arasındaki bu asimetriyi keşfi hayli zaman oldu.
Araştırmadım ama araştırıldığında Psikolojinin bu keşfi felsefe, edebiyat ve sanat sayesinde yaptığı sonucu çıkacaktır büyük olasılıkla.
Michael Foley’in ‘Saçmalıklar Çağı’ kitabından bu konuda bir alıntıya ne dersiniz:
“Öfkenin benliği nasıl kapladığını, kendini mümkün her yolla besleyişini, zekayı kendini haklı çıkartmalar yaratmaya ve belleği eski dertleri diriltmeye nasıl zorladığını düşünün. Oysa olumlu duygular kısacık bir aydınlanma yaratarak uçup giden kelebekler gibidir. Bakanın gözünde de eşdeğer bir dengesizlik söz konusudur:
İyilikleri çabucak unuturken pis numaraları ebediyen hatırlama eğilimindeyizdir. Evliliğin sorunlarından biridir bu; tek bir hatayı düzeltmek muazzam miktarda iyi davranış gerektirir. Günaha girmek kolay, kefaret ise feci zordur. Jonathan Haidt belli bir miktarda para kazanmaktan alınan hazzın aynı miktarı kaybetmenin verdiği acıdan daha kuvvetsiz kaldığını açıklayarak bu ilkeyi finans ve kumar konularına da yaymıştır. Ama Shakespeare işi yüzlerce yıl önceden çakmıştı: “İnsanların kötülükleri yaşar tunçta, yazarız erdemlerini suya.” Bu durum kaygı ve bunalımın neden kolayca kronikleşebildiğini açıklıyor.”
Meramımı anlatabildim sanıyorum da bunların hepsi bir tespit.
Neden olduğu konusunda bir ipucu yok.
Bu konuda birçok şey yazılıp söylenmiştir; her biri ancak bir kısmını açıklayabilen…
Ben de bu kervana katılayım ve görüşümü paylaşayım.
Canlılar, hayatta kalma içgüdüleri güçlü olduğu ölçüde varlıklarını sürdürebilme şansına sahip olurlar. Varlıklarını en çok tehdit eden de zorluklar, saldırılar, beklenmedik şeyler kısaca onlarca, yüzlerce tehlike… Bu tehlikelerden kurutulabilecek refleksleri geliştirenler soylarını sürdürebilirler. Bu refleksleri davranışa dönüştüren ise hisler, duygulardır. Olumsuz duygular tehlike ürünü olduklarından önemlidir, anımsanmalıdır, unutulması zordur, çok etkilidir.
Olumlu duygular her şeyin yolunda olduğu zamanlara aittir, zaten olması gerekenin ürünüdür. Önemsenmeye, anımsanmaya gerek yoktur.
Amigdalaya, beynin korteksine ve aralarındaki ilişkiye hiç girmeyelim, sadece evrimsel süreçte korteksin amigdaladan çok daha sonra beyne eklendiğinin altını çizelim.
Yaşamımızı etkileyen milyonlarca senenin mirası bu asimetrinin farkına varmamız, iyililerin, iyi duygularımızın yanında yer almamız için ilk adım olabilir.
Hayatımızı iyisiyle, kötüsüyle bir bütün olarak sürdürebilmek, dengeyi sağlayabilmek için, günümüze göre akla ziyan bu asimetrik durumdan bütün gücümüzle kurtulmaya çalışmalıyız.
Çok çalışmalıyız, çok!..