Başka Yol Yok!

Abone Ol


İbn-i Haldun'a göre bir toplumun çöküş alametleri şöyledir: dayanışmanın yok olması, üretimin
zayıflaması, tüketim çılgınlığı, vergilerin artması, liyalâkatin dikkate alınmaması, adaletsizliğin
yaygınlaşması, umutların kırılması, göçün hızlanması, iblisane bir gurur ve kibir, gösteriş, riyakarlık ve
yalakalık... En kötüsü de bunları kabullenen ve görmezden gelen bir topluluk! Ne yazık ki en optimist
kişiler bile toplumumuzda bunların olmadığını söyleyemez. Hatta her birinin iliklerimize kadar işlemiş
olduğunu söyleyebiliriz.
Son günlerde art arda cinayetlerle gündemimiz sarsıldı. Fakat bu ilk kez karşılaştığımız bir durum değil.
Özellikle son yıllarda, adaletsizliğin de tavan yapmasıyla birlikte iyice çığrından çıkan bir durum. Ne yazık
ki seçimlerimizin sonuçlarını yaşıyoruz. Hukuk düzeninin yerle bir edilip güç ve paraya göre kanunların
esnetiliyor olması, bireysel silahlanmanın had safhaya çıkması, kadın-erkek eşitsizliğinin her geçen gün
artarak devam ediyor oluşu, suçluların ceza almaması ya da çok az bir ceza ile kurtulması, kadın haklarını
koruyan yasaların yetersizliği ve üstüne İstanbul Sözleşmesi gibi olumlu örneklerden vazgeçilmesi, çocuk
yaşta evliliklerin her yerde karşımıza çıkıyor ve savunulabiliyor oluşu, tacizin-tecavüzün sıradan bir olay
haline gelişi, TV ekranlarında sürekli şiddet, aldatma, silahlanma, mafya ve uyuşturucu gibi konuların
özendirici şekilde kullanımı, tarikatlerin ülkenin neredeyse tüm kurumlarına sızmış olması, eğitim
sisteminin bilinçli bir şekilde çökertilip imam-hatip odaklı bir sisteme geçilmeye çalışılması,
üniversitelerin özerkliğini kaybetmesi, her geçen gün artan fakirleşme ve işsizlik, henüz reşit olmayan
çocuklara kadar inmiş olan umutsuzluk hali ve bitmek bilmeyen kaos ortamı... Yaşadığımız bu ve benzeri
her şeyin sebebi politiktir ve yaptığımız tercihlerin sonucudur!
Bunca olumsuzluk ve şiddet olayı için birbirimizi suçluyor, başkalarına saldırarak çözüm arıyor ya da
aradığımızı düşünüyoruz. Halbuki sorumlu kişiler belli ve suçlular ortada! Sokak ortasında kadınlar
öldürülüyor, katil Türk'tü Kürt'tü tartışması yapıyoruz. Çocuklara ve kadınlara tecavüz ediliyor, hatta
sokak ortalarında kafaları kesiliyor; protesto edenlerin sloganı Kürtçeydi Türkçeydi tartışması yapıyoruz.
Ortak bir karşı çıkış ve birliktelik sergilememiz gereken yerde; parçalara bölünmüş bir şekilde hareket
ediyor, hatta çoğunlukla tepkisiz kalıyoruz. Kadınlar, çocuklar, hayvanlar şiddet görüyor, öldürülüyor ya
da tecavüze uğruyor; biz ise susuyor ya da katilin ırkını, protesto yapan kişilerin taşıdığı pankartı,
kullandığı dili, eleştiren kişilerin cinsel yönelimini veya inancını tartışıyoruz. Yöneten kesimin istediği de
tam olarak bu! Asıl sorumlulardan hesap soramıyor, sadece birbirimizden daha fazla kopuyoruz. Küçük
bir çocuğun ya da genç bir kadının canice öldürülmesi konusunda nasıl bir araya gelemeyiz? Hangi
kesimden olursa olsun bu vahşeti savunan yoktur diye düşünüyorum. Hepimiz sokaklarda rahatça ve
korkmadan dolaşmak istiyoruz çünkü. Böyle elzem ve büyük bir problemimiz varken bile ortak bir
paydada buluşamıyoruz. Çünkü kimi dini inancını getirip protestosuna dahil ediyor, kimi etnik kimliğini,
kimi cinsel yönelimini... Böyle olunca da çıkan sesler birbirinden kopuk ve sönük kalıyor. Yapılması
gereken tüm anlaşmazlıklarımızı bir kenara bırakıp, ortak bir paydada bir araya gelip, ortak bir mesajla
bu çöküşe karşı çıkmak. Evet, başka birçok sorunumuz da var ve çok elzem oldukları da bir gerçek. Fakat
hiçbir konu insanlarımızın, kadınların, özellikle de çocukların hayatından daha önemli olamaz! Bu yüzden
bir araya geldiğimizde diğer her şeyi dışarıda bırakmalı, en azından sadece bu konu için birleşebilmeliyiz.
Çünkü her geçen gün gencecik hayatlar yitip gidiyor. Önceleri çocuklarımızı sokağa bırakamıyorduk,
şimdi kendimiz de çıkmaya korkar olduk. Artık buna bir dur demenin vakti geldi de geçiyor. Sorumluları

hepimiz biliyoruz, yapılması gerekeni de... Bir araya gelmeli, birleşmeliyiz. Çünkü başka çıkar yolumuz
yok!