Siyaset

Bayhan: "Esad, Kürtlerle Savaş Durumuna Gelmek İstemez"

Emek Partisi İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, Erdoğan’ın Esad ile ilişkileri “normalleştirme” çabasına yönelik değerlendirmelerde bulundu.

Abone Ol

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın Türkiye ile 'normalleşme' konusunda yaptığı açıklamalarla ilgili değerlendirmelerde bulunan Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, "Erdoğan’ın Esad yönetimi ile ilişkilerini ‘normalleştirme’ çabasının altında  esas olarak bölgesel düzeyde yaşadığı sıkışmışlık ve iç politikadaki hesapları yatıyor” dedi.

'PUTİN, TÜRKİYE'Yİ KARŞI ADIM ATAMAYACAK KONUMDA TUTMAK İSTİYOR'

Erdoğan’ın bu yöndeki girişimlerini 2023 genel seçimleri öncesinde 2022 yazında başlattığını hatırlatan Bayhan, “Hatırlanırsa bu dönem Erdoğan, Rojava’ya yönelik yeni bir askeri operasyon için Rusya lideri Putin’in kapısını çalmış ve Putin de adres olarak Esad yönetimini göstermişti. Erdoğan iktidarı da hem Suriye Kürtlerine yönelik bir askeri operasyon üzerinden seçim sürecinde milliyetçi bir dalga yaratmak ve hem de mülteci sorununda üzerinde oluşan baskıyı hafifletme amacıyla Suriye yönetimiyle bakanlar düzeyinde görüşmeler yapmaya başlamıştı. Ancak bu dönemde Esad yönetimi ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin Suriye’deki askerlerini çekmesini ve cihatçı gruplara desteğinin son bulmasını koşul olarak öne sürmüştü. Bunun için de süreç bir sonuca ulaşmadan bitmişti” açıklamasında bulundu.

Esad yönetiminin de Türkiye’nin askeri gücünü çekmesi yerine bu yönde bir takvimin belirlenmesi gibi düne göre daha esnek bir tutum ortaya koyduğunu belirten Bayhan, “Putin, NATO üyesi Türkiye’yi olabildiği kadarıyla bölgede kendine karşı adım atamayacak bir noktada tutmak istiyor. Bu nedenle de Erdoğan-Esad yönetimleri arasında ilişkilerin geliştirilmesine önayak oluyor” dedi.

'ASKERİ OPERASYON, EKONOMİ POLİTİKALARINA TEPKİLERİN ENGELLENMESİNİ HEDEFLİYOR'

Türkiye tarafından başlatılacak yeni bir askeri operasyon ihtimaline de değinen Bayhan, “Yönetim, Kürtlere yönelik askeri operasyonu iç siyasetin dizaynı için de kullanışlı görüyor. Bir yandan işçi-emekçi halk kitlelerinde iktidarın sürdürdüğü ekonomik politikaya karşı ciddi bir tepkinin olduğu bir dönemde, askeri operasyonu şovenizmin ve milliyetçiliğin yükseltilmesi ve kendisine karşı yönelecek tepkilerin engellenmesi bakımından istiyor. Öte yandan, bu sürecin aynı zamanda yeni anayasa yapma hedefi doğrultusunda muhalefet üzerindeki baskıyı artırmaya hizmet etmesini umuyor. Suriye ile siyasi ilişkilerin yeniden kurulması bu konudaki pazarlıklarda elini güçlendirmek ve Suriye’nin yeniden imarından pay kapabilmek için de isteniyor” değerlendirmesini yaptı.

Hakan Fidan’ın Suriye’deki muhaliflere desteğin süreceğine dair açıklaması ve Suriye’deki askeri varlığın devamı yönündeki açıklamaları da değerlendiren Bayhan, şu ifadelerde bulundu: “Erdoğan iktidarı, 2017’de Esad yönetiminin en büyük destekçileri Rusya ve İran ile Astana formatında bir araya gelmişti. Aslında o tarihten itibaren Suriye yönetimini devirme hesabının rafa kalktığını ve ÖSO adı altında bir araya getirilen cihatçı gruplarla işbirliğinin hedeflerinin değiştirildiğini söyleyebiliriz. Cihatçı gruplarla sürdürülen işbirliği, Afrin operasyonu ve işgalinde görüldüğü gibi öncelikle Kürtlere yöneldi. Öte yandan bu cihatçı gruplar ve işgal edilen bölgeler Erdoğan iktidarı için Suriye ve bölgenin yeniden paylaşımı pazarlığında masada olmak için bir koz olarak görüldü. Yine bu cihatçı gruplar Libya ve Dağlık Karabağ başta olmak üzere bölgesel düzeydeki yayılmacı emellerle yapılan müdahaleler için kullanıldı.”

'CİHATÇI GRUPLAR TESKİN EDİLİYOR'

Hakan Fidan’ın mesajının iki biçimde okunabileceğini belirten İskender Bayhan, ilk olarak bu grupların Esad yönetimi ile ‘normalleşme’ görüşmelerinde bir koz olarak kullanılmak istendiğini belirtti. İkinci olarak ise bu bölgelerde cihatçı gruplar arasında Türkiye karşı gösteri ve saldırılar düzenlenmesini hatırlatan Bayhan şu şekilde konuştu: “Geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın Esad ile görüşme açıklaması sonrasında işgal altında tutulan bu bölgelerde cihatçı gruplar arasında Türkiye karşı gösteri ve saldırılar düzenlenmişti. Dolayısıyla MİT Başkanı olarak uzunca bir süredir bu cihatçı gruplarla ilişkilerden sorumlu olan Dışişleri Bakanı Fidan’ın açıklamasının bu cihatçı grupları teskin etmeyi ve Türkiye’nin onları koruyacağı mesajını içerdiğini de söyleyebiliriz. Bu grupların işgali altındaki bölgelerde deyim yerindeyse tam bir yağma var. Buradaki kaynakların bu cihatçı gruplar eliyle Türkiye’de pazarlandığı biliniyor. Dolayısıyla hem ÖSO ve hem de İdlib’de bulunan el Kaidenin devamcısı HTŞ, Erdoğan iktidarı eliyle ciddi bir servet elde ettiler. Bu durum aynı zamanda bu grupların kendilerini tasfiye etmeye yönelik girişimlere karşı çok daha büyük bir tehdit haline geldikleri/getirildikleri anlamına da geliyor.”

'ESAD İKTİDARI KÜRTLERLE SAVAŞ POZİSYONUNA GELMEK İSTEMEYECEKTİR'

İktidarın gerek bölgesel hedefleri gerekse Kürt sorununun çözümü konusundaki çizgisi dikkate alındığında Suriye’den çekilmeyi planlamadığını belirten EMEP’li Bayhan sözlerine şu şekilde devam etti: “Bugün Kürt özerk yönetiminin ABD ile sürdürdüğü işbirliğinden rahatsız olsa da Suriye yönetiminin Kürtlere yaklaşımının Erdoğan iktidarının yaklaşımından farklı olduğunu belirtmek gerekiyor. Suriye savaşının başladığı günden bu yana birkaç küçük çaplı çatışmayı saymazsak Esad yönetimi ve Kürtler arasında silahlı bir mücadele yaşanmadı. Dolayısıyla her ne kadar Kürt özerk yönetimini sınırlı kazanımlara razı etme peşinde koşsa da Esad iktidarı kolay kolay ulusal kuvvetler arasında saydığı Kürtlerle doğrudan savaş pozisyonuna gelmek istemeyecektir.”

'RUSYA DAHA ÖNCE DE ARABULUCULUK ROLÜNE SOYUNDU'

Kürtlerle Esad yönetimi arasında bir anlaşma olması halinde Erdoğan iktidarının müdahale politikasının ciddi biçimde sınırlanacağını da belirten İskender Bayhan, “Bugün kendi çıkarları temelinde Erdoğan iktidarı ve Esad yönetimi arasında siyasi ilişkilerin kurulması için çaba gösteren Rusya’nın daha önce Esad yönetimi ve Kürtler arasında da arabuluculuk rolüne soyunduğunu hatırlatmak gerekiyor. Öte yandan Suriye Kürtleri ile kendi bölgesel çıkarları temelinde işbirliği yapan ABD’de Suriye yönetimi ve Kürtler arasında olası bir uzlaşmaya açıktan karşı çıkıyor. Bu karşı çıkışın arka planında özellikle Ukrayna savaşından sonra Rusya ile emperyalist egemenlik mücadelesinin daha da kızışması gerçeği yer alıyor” dedi.

Emek Partisi’nin Türkiye-Suriye ve bölgedeki Kürt yönetimi konusunda nasıl bir çözüm önerisi olduğuna da değinen Bayhan, “Bütün işgallerin son bulması, Filistin ve Kürt halkları başta bölge halklarının kendi kaderlerini tayin etme hakkının tanınması ve bu temelde demokratik ve barışçıl bir geleceğin inşa edilmesidir. EMEP, dünyanın en zengin enerji kaynakları ve geçiş yollarının bulunduğu bir bölgede yaşamlarına rağmen kendilerine paylaşım savaşları, göç, yoksulluk ve ölüm dayatılan bölge halklarının kendilerine bu kaderi dayatan emperyalistlere ve işbirlikçi bölge gericiliklerine karşı ortak mücadele ve dayanışmasını savunur” dedi.

'MÜLTECİLERİ VE GÖÇMENLERİ GÖNDERELİM DİYE ATIP TUTUYORLAR'

Emek Partisi’nin Türkiye’de yaşayan mültecilere yönelik politikalarını da anlatan Bayhan, "Mülteci sorunu ve göç, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin nüfuz ve paylaşım savaşlarıyla bölge ülkelerinin yıkıma uğratılmasının kaçınılmaz bir sonucudur. Dolayısıyla bu politikalara karşı çıkılmadan ve son verilmeden mülteci sorunun çözümünü savurmak ya da çözüm yolunda adım atmak mümkün değildir. Bu ülkeyi yönetenler ve burjuva muhalefet partileri 'mültecileri ve göçmenleri gönderelim' diye atıp tutuyor. Bütün işçi ve emekçilerin bu tutumu durup bir düşünmeleri gerekir. Milyonlarca insanı silahlarla, dipçiklerle, coplarla otobüslere, trenlere, tırlara zorla doldurup geldikleri ülkelere gönderebilir miyiz? Bu ne gerçeğe ne bilime, ne akla, ne de vicdana uyan bir şey değil midir?” diyen Bayhan, sorunun çözümü için 13 yıldır uluslararası hukuka aykırı bir biçimde Türkiye’de 'geçici barınma statüsü'nde tutulan mültecilere resmi olarak ‘mültecilik statüsü’nün tanınması, Türkiye ile AB arasındaki ‘Geri Kabul Anlaşması’nın iptal edilmesi ve bu temelde ülkelerine ya da üçüncü ülkelere gitmek isteyenlerin önündeki engellerin kaldırılması, ülkede kalmak isteyenler içinse vatandaş olabilmelerine olanak sağlanması gerektiğini belirtti.