Ülkemizde eğitim sistemi dinselleştirildi. Bilimsel ve akılcı eğitimden tamamen uzaklaşıldı.
Çağdaş eğitim, kültür ve ekonomik açılardan gençlerin geleceği çalındı.
Kamuya ait ve cumhuriyetin ilk on beş yılında k açılan fabrikaların çoğu özelleştirme adı atında yandaş şirketlere ya da uluslararası şirketlere satıldı.
On dört şeker fabrikasını satıp, dışarıdan şeker ithal eden ülke durumuna getirildik.
Satacak fabrika kalmayınca da yabancılara, özellikle de Araplara toprak satışı arttırıldı. Ayrıca yabancılara satışı yapılan toprağın bir kalemde satış miktarı da otuz bin metre kareden, altı yüz bin metre kareye çıkarıldı.
Yabancılara gayrı menkul satışlarını arttırdılar.
Güneydoğu sınırımızdaki mayınlar temizlendi.
Sınırlardan yabancı sığınmacıların kaçak girişine göz yumuldu, böylece başta Suriye uyruklular olmak üzere milyonlarca insan ülkeye kaçak giriş yaptı.
Güneydoğu sınır kasabalarımızın bazılarında sığınmacı sayısı yerli nüfusu geçmiş durumdadır.
Suriye, Irak, İran, Afganistan, Pakistan ve bazı Afrika ülkelerinden gelen sözde sığınmacıların toplam oranı, genel nüfusumuzun yüzde on beşini bulmuş durumdadır. Bu on üç milyon sığınmacı demektir.
BOP eş başkanlığı da bizde.
BOP, yani Büyük Ortadoğu Projesi, Ortadoğu'da ve Kuzey Afrika'da yirmi iki ülkenin sınırlarının değişmesi ve yeni küçük devletçikler kurulması projesidir.
İktidar ve destekçisi bunlara destek veriyor.
Şimdi bunlar tesadüf mü?
Başta ana muhalefet partisi olmak üzere, muhalefet partilerinin tamamına ve sivil toplum örgütlerine önemli sorumluluklar düşüyor.
Tunus halkı ve polisi iş birliği ile ülkelerindeki sığınmacı Suriyelileri kovdular.
Bir Suriyeli altmış dört yaşında yasa dışı yollardan ülkemize geliyor, vatandaşlık alıyor, bir yıl sonra da yaşlılık maaşına bağlanıyor.
Bunların tamamı tesadüf mü?
Asla HAYIR!
Bu mültecilerin çoğunluğu Avrupa ülkelerine gitmek için ülkelerinden ayrılıyor.
Fakat Avrupa bize diyor ki:
'Sana bir miktar para vereyim, bunları bize gönderme.'
Türkiye sanki Avrupalıların mülteci kampı mı?
Batı emperyalizmi bölgenin zenginlik kaynaklarını daha kolay sömürülebilmek için karıştırdı, şimdi cezasını Türkiye'ye çektiriyorlar.
Bir süre önce Yunanlı yazar Nikos Kaznakis'in bir yazısını okumuştum.
Yazı aynen şöyle idi:
Bir adam ilk defa bir kasabaya gelir.
Fırından ekmek almak ister.
Fırının parkın yanında olduğunu söylerler.
Adam parka gelir, bir arabanın arka koltuğunda bir çocuk oturmaktadır.
'Ben buranın yabancısıyım.
Parkı hemen yanındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler. Yerini biliyor musun?'
Çocuk arabanın penceresini iyice açtıktan sonra:
'Ben de buraya ilk defa geliyorum. Ama sağ tarafa gitmek gerekiyor herhalde ' Demiş.
Adam:
'Çocuğa yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş'
Çocuk:
'Ihlamur çiçeklerinin kokusunu almıyor musun?
'Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten.'
Adam:
'İyi ama bunların parktan değil de tek ağaçtan gelmediğini nereden biliyorsun?.'
Çocuk:
'Tek ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez. Üstelik manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız fırından yeni çıkan ekmeklerin kokusunu da alacaksınız.' Diye yanıtlamış.
Adam:
Gözlerin hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra teşekkür etmek için döndüğünde çocuğun gözlerinin kör olduğunu fark etmiş.
Çocuk konuşurken bir anda sözlerini kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini.
Çocuk ışığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken:
'Üç yıl önce kaza geçirmiştim. Görmeyi o kadar çok özledim ki! Sizinkiler sağlam öyle değil mi?'
Adam çocuğun tarif ettiği fırına yönelirken:
'Artık emin değilim. Emin olduğum tek şey senin benden iyi gördüğündür.' Demiş.
Anlayan anlamış olsa gerek.
Meseleye adamın baktığından farklı olan, çocuğun baktığı gibi bakarsak, birçok konuda daha iyi görür, olumsuzlukların ve geleceğin neler getireceğinin farkında oluruz.