Bingazi'den kente giden yolda ilerlerken, tarlalar pas kızılı göllere dönüyor. Kente yaklaştıkça trafik yavaşlıyor. Sel sularının söküp attığı telgraf direkleri yol kenarlarında yatıyor. Araçlar otobandaki deliklerin kenarından, dozerlerin hızla açtığı alternatif yerlerden yavaşça ilerliyor.
Derne'ye en yakın köprülerden biri tamamen yıkılmış halde. Halk köprünün bir ucundan bakıp, fotoğraflar çekiyor.
Biraz daha ilerleyince, askerler her bir araca maske dağıtmaya başlıyor. Şoför ve her bir yolcuya. Ters yöne ilerleyen araçlarda herkeste maske var. Kısa bir süre sonra da neden olduğunu anlıyorsunuz.
Şehrin bazı kesimlerindeki ceset kokusunu tarif etmek imkansız. Burun deliklerinizi dolduruyor. Kokunun bir kısmı kanalizasyondan, bir kısmını tespit etmek daha zor.
Koku zaman zaman midenizi bulandıracak kadar güçlü. Özellikle de kurtarma ekiplerinin hala cesetlerin karaya vurduğunu söylediği limana bakarken.
O sabah üç ceset buldular. Dalgaların karaya taşıdığı cesetler, enkaz yığınına takılmış, yavaşça deniz suyunda çürüyorlar.
Ahşap, ters dönmüş araçlar, lastikler, buzdolapları, her şey durgun suda birbirine karışmış halde.
Derne'den gelen fotoğraflar ve videolar şoke ediciydi.
Ancak bunları görmek, sizi Derne'de selin yarattığı hasarın boyutuna hazırlıyor. Nehrin oluşturduğu vadi şimdi açık bir yara gibi. Bu çamur yığınlarının üzerinde hiçbir şey yok. Çorak topraklar gibi.
Derne'de sel sularının yıkıcı gücü sıra dışıydı. Etraftaki yana yatmış ya da ters dönmüş araçlar, oyuncak arabalar gibi. Araçlardan biri Al Sahaba Camii'nin terasının tamamen içinde. Biri de yerden tamamen kopuk vaziyette, bir binanın yanına eklemlenmiş halde.
Kalın beton bloklardan yapılmış duvarlar yıkılmış. Kökleri havada kalan sağlam ağaçlar yerden kopmuş. Geriye kalan her şeyse yok olmuş.
Burada sadece binlerce kişi denize sürüklenmedi. Evleri, sahip oldukları her şey, yaşamları da. İnsanlık, Derne'nin bu kısmından tamamen temizlenmiş gibi.
Sağ kurtulanlar içinse burada yaşam sonsuza dek değişti.
Faris Ghassar, sel sularında ailesinden beş kişiyi kaybetti.
'Bize evlerimizde kalmamız söylendi' diyor. 'Neden? Bize bir fırtına olduğunu, barajın eski ve yıkılmak üzere olduğunu söylemelilerdi.'
'Bu yıkılan binaların bazıları 100 yıllıktı. Tamamen siyasi. Batı'da bir hükümet, doğuda başka bir hükümet var. Bu büyük bir sorun.'
Ölenlerden biri Faris'in 10 aylık kızıydı. Telefonunu çıkartıp fotoğraflarını gösteriyor. Önce canlı hallerini, sonra dikkatle battaniyelere sarılmış cesetlerini. Yüzlerindeki ifade yaşadıkları dehşeti gösteriyordu.
Biz konuşurken, bakanlara ait bir konvoy felaket bölgesini dolaşıyordu. Doğudaki hükümetin bakanlarıydı. İki rakip yönetim arasındaki savaş, ülkenin alt yapısını yerle bir etti.
Faris bu durumun ailesinin ölümüne yol açtığına inanıyor.
Doğudaki yönetimin Başbakanı Osama Hamad'a, barajların insanları güvende tutması gerekirken bunun nasıl yaşandığını sordum.
'Çok güçlü bir fırtınaydı. Barajlar dayanamadı. Bu doğa ve bu Allah' diye yanıtladı.
Sokaklarda, Derne'nin tamamen tahliye edileceği dedikoduları var.
Şehirde kalanlarsa yaşam mücadelesi veriyor. Temiz su ve tıbbi bakım yetersiz. Fırtınadan bir hafta sonra, geride kalanların karşı karşıya kaldığı sorunlar, azalmak yerine, artıyor.