CİĞERLERİMİZ YANIYOR

Abone Ol

Son günlerde art arda çıkan orman yangınları ciğerlerimizi yakıyor. Hava sıcaklıklarının mevsim normalleri üzerinde seyretmesi, nem oranının düşük olması, orman içi yer örtüsünün kuru olması yangınların daha çok alana yayılmasına neden oluyor.

Yangınların doğal bir şekilde ortaya çıktığını söylemek ise fazlaca iyimserlik içermektedir. Çıkan yangınların birçoğunun insanların doymak bilmeyen istek ve hırslarından alevlendiğini belirtebiliriz. İlkokul sıralarından başlayarak öğrencilere tekrar tekrar anlatılan ‘ormanları ve çevreyi korumanın önemi’ konularının ise insanoğlunun bencilce düşüncelerine yenik düştüğünü görmekteyiz.

‘Güzel manzaralı tepelere inşaatlar yapmak, gün görmemiş kıyılara oteller yapmak, serin esen rüzgarlara evler yapmak, orman vasfını kaybettirip arazilerine çökmek…’ ve bunun gibi düşünceler orman yangınlarını tetikleyen asıl beşerî sebeplerdir.

Bu dünya sadece insanlar için var olmamıştır. İnsanoğlu yeryüzünde yaşayan canlı türleri arasında en yok edici ve en acımasız olanıdır. Bulunduğu ortama ve diğer canlılara en çok zarar veren canlı türü insanlardır. Hep benim olsun, başka canlılar gerekirse yok olsun’ mantığının başka canlı türlerinde hiç görülmemiştir.

Peki bu merhamet ve vicdan yoksunu zararlı düşünceden insanoğlu nasıl kurtulabilir? Var olan her canlıya saygı duyarak nasıl yaşayabilir? ‘Yaş kesen (yok eden) baş keser’ mantığına nasıl kavuşabilir?

‘Kıyamet kopsa bile, o zaman elinizde bir fidan bulunuyorsa ve onu dikmek için de bir engel yoksa o fidanı dikin.’ (el-Münavi: Feyzu’l Kadir: 3/30) şiarına nasıl ulaşabilir?

Ulaşılması imkânsız bir durumdan bahsetmiyorum. Ülke sınırlarımızı batıya doğru biraz aşınca gördüğümüz manzaralar bu durumun gerçekleşebileceğinin en önemli örneğini sergiliyor. Batının olumsuzlarını hızlıca yaşamlarına transfer edebilen bir milletin batının güzel yanlarına sırt çevirmesini ise anlamlandırmak oldukça güç oluyor.  Bu durumu bir kelime ile özetlemek gerekirse: ‘bencillik’ olarak belirtmek istiyorum.

Doğaya sevgi ve saygı duymanın yolu, öncelikle ailede verilen eğitimlerle başlar. Çocuk ebeveynlerinden diğer canlılara sevgi ve saygı duymayı öğrenir. Ailece gidilen bir piknikte çevreyi temiz tutmayı öğrenir. Ormanda yakılan ateşin nelere sebep olacağını öğrenir. Bu bilinçlenmeden sonra okullarda verilen eğitimler ile daha yeşil ve daha yaşanılabilir bir dünya için neler yapılması gerektiğini öğrenir. Ama en önemlisi doğaya zarar vermenin çok büyük bir suç olduğunu da öğrenir.

Ülkemizde yaşanılan çevre felaketlerinin önüne geçmenin bir yolu eğitimse diğer yolu da uygulanacak yaptırımlardır. Doğaya karşı bencilce davranışlar sergileyenlere karşı ağır yaptırımların uygulanabilir olması, cezaların mevki, makam, siyaset gözetmeden herkese adil bir şekilde uygulanması bu felaketlerin önüne geçebilecektir. Eğer ki vatanseverlikten bahsediyorsak, en güçlü vatanseverlik ülkemizin güzelliklerini korumakla başlayacaktır.

Unutulmamalıdır ki:

‘Ormansız Bir Yurt, Vatan Değildir’(M.K.ATATÜRK)