Bunun bir diğer örneği, öğrencilere Amerikan tarihi öğretmek için, onlara doğrudan tarihte olan biteni anlatmak yerine, onlara sınıfta gemiler inşa ettirip, içine girip, deniz yaratıkları gibi davranmalarının istenmesine dayalı eğitim biçimidir (buna 'Bedensel-Kinestetik/Duyu Devinişsel Zeka' denmektedir). 1998 yılında yazdığı eserinde Collins bunu şöyle eleştiriyor:
Bir öğrenci, en güçlü zekasına güvenerek, belirli bir konuyu ne kadar derinden kavrayabilir? Dave [rastgele bir öğrenci ismi], ellerini kullanarak yerleşimcilerin tekneleri hakkında bilgi edinebilir, ancak kinestetik bir yaklaşım, Avrupalıların Amerika'ya ilk başta neden geldiği gibi merkezi tarihsel sorunları anlamasına yardımcı olabilir mi? Uzun lafın kısası eleştirmenler, teorinin gerçekte olanı ölçmek yerine, çocuğu bir şekilde zeki kılacak ve onu mutlu edecek yollar bulmak için bir bahane olduğunu söylemektedirler. Buna göre çocuklara zeki olduklarını söylemek, yani onları 'zeki' olarak yaftalamak, onları zeki yapmayacaktır. Tam tersine, farklı miktarlarda ve şekillerde yardıma olan çocukların gözden kaçmasına neden olacaktır.
Teorinin Destekçileri ve Argümanları
Öte yandan Gardner, destekçilere de sahipti. Akademisyenler, onu gençler üzerinde yaptıkları testlerle onaylıyor ve kendisine veriler sunuyorlardı. Zekanın geleneksel tanımının çok dar olduğuna dikkat çekiyor ve bu sebeple Gardner ile birlikte genişletilen yeni tanımın gerçekleri yansıtmakta daha etkili olduğunu savunuyorlardı. IQ değeri gibi tek boyutlu bir sınıflandırmanın aksine, bu teori ile daha verimli sonuçlara ulaşılacağını iddia ediyorlardı. Bu kuramın savunucuları, zekanın bir beceri ile yeniden tanımlanabilmesi sebebiyle kesin sınırlarının çizilemeyeceğinin farkındaydılar. Bu kesime, kuramın kurucu ismi Howard Gardner de dahil olmalıydı ki doğal zeka, ahlaki zeka ve varoluşsal zeka başlıkları ana maddelerin yanına ek olarak ortaya çıkmıştı.
Faktörünün Yeri
Çoklu Zeka Teorisi'nin savunucuları, g faktörü gibi tek bir zeka türünün olduğu konusunda hemfikir değillerdir. g faktörünü reddetmiyor olsalar da, bu faktörün diğer zeka türlerinden üstün olduğunu kabul etmemektedirler. Teorinin savunucuları, g faktörünün Numara/Mantık Zekası'nın bir parçası olduğunu ileri sürmektedirler. Savunuculara göre, bazı eleştirmenlerin iddia ettiği gibi Çoklu Zeka Teorisi deneyden yoksun değildir; deneysel olarak geçerliliği gösterilmiştir; ancak psikometrik (zeka testi) araştırma cemiyetinin hemfikir olamadığı nokta, bu farklı türlerin 'zeka türü' olarak kategorize edilip edilemeyeceğidir. Destekçilerin söylediğine göre eleştirmenlerin takıldığı nokta semantiktir: 'Zeka' sözcüğü, sadece 'g faktörü' için kullanılmalıdır; geri kalan her şeye 'zeka' değil, 'yetenek', 'kapasite' veya 'beceri' denmelidir.
Teorinin destekçileri, 1993 yılında Gardner'ın yazdığı Frames of Mind (Zihnin Çerçeveleri) kitabında 8 farklı zeka türünün her birini destekleyen çok sayıda ampirik veri sunulduğunu da söylemektedirler. Bu veriler, beyin hasarına sahip bireylerden savantlara, tarih öncesi insanlardan diğer türlerdeki zekaya, insan gelişimine yönelik biyografik çalışmalardan insan kültürü araştırmalarına kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Bilimsel Araştırmaların Kısıtları
Dahası, teorinin savunucularına göre eleştirmenler son derece dar bir 'bilim' tanımıyla yola çıkmaktadır. Örneğin ABD'de 2001 yılında geçirilen No Child Left Behind (Hiçbir Çocuk Arkada Kalmasın) yasası, konu hakkındaki akademik çalışmaları fazlasıyla kontrollü deneysel sınıf çalışmalarıyla sınırlandırmıştır. Ancak Çoklu Zeka Teorisi'ni bu tür kontrollü bir sınıf ortamında sınamak çok zordur. Örneğin teorideki çoklu zekalar, spesifik bir sınıf müdahalesiyle elde edilebilecek bir sonuca karşılık gelmemektedir. Halbuki sınıf performansıyla ilgili olarak yapılan diğer uygulamalar (örneğin Doğrudan Eğitim olgusu), bir ülke genelindeki tüm sınıflarda uygulanarak başarısı ölçülebilir uygulamalardır.