“Kimi insanlar vardır; kitaplardan değil, tarlalardan, ormanlardan, ırmak kıyılarından bir şeyler öğrenmişlerdir.Yanı başlarında öten kuşlar, batarken bıraktığı kızıllıkla güneş, kendi hallerindeki ağaçlar ve yaban otları öğretmenleri olmuştur.” Ülkemizin en büyük delta ovası olan Çukurova, bereketli toprakları ve uygun iklim koşullarıyla, tam da Çehov’a benzer düşünceleri oluşturuyordu zihnimde. Çukurova’da yaptığım bisiklet turuyla, bu tarımsal faaliyetleri yakından görme şansına sahip oldum. Delta ovasındaki uçsuz bucaksız geniş arazide birçok ürünü yanyana görünce, Çukurova’nın tüm Türkiye’yi beslemeye yeterli olduğundan en küçük bir şüphe duymadım. Pamuğu, çeltiği,  kavunu, karpuzu, çileği, ve turunçgilleri  birarada görünce bundan nasıl şüphe duyayım ki.  Çevirdiğim pedallarla birlikte saydığım bu ürünlerin -Tarsus’tan Tuzla Kasabası’na kadar 55 km boyunca- biri bitiyor biri başlıyordu adeta.

Adana’ya ve Karataş’a 50 km uzaklıktaki Tuzla’da, yaz mevsiminin başında birçok ürünün hasadına rastlamak mümkündür. Bunların başında da  kavun ve karpuz gelir.  Tuzla Kasabasının ve tarlaların içi tırlarla ve kamyonlarla dolu olur bu mevsimde. Neredeyse Türkiye’nin büyük bir bölümünün kavun karpuz ihtiyacının giderilmesi kolay değildir elbette.

657 km2 olan Tuzla Gölündeki balıkçılık faaliyetleri, önemli bir geçim kaynağı olarak karşımıza çıkar. Tuzla Gölü, balıkçılık dışında çeşitli kuş türlerini de bünyesinde barındıran Yaban Hayatı Koruma Sahasıdır. Gölün batı ucunda, geçmiş yıllarda çok sayıda balık restoranları varken bugün sadece bir tanesi hizmet vermekte. Bölgede bir zamanlar yüzlerce çadır kurulup kamp yapılıyordu. Günümüzde ne bu çadırlar kaldı ne de restoranlar. Tuzla sahilinin uzun ve sakin kıyılarında, buradaki uzak hatıraların ve eski kampçıların kumda henüz bozulmamış çadır izlerinde kurduğumuz çadırlarla,  onların aldığı keyfi fazlasıyla aldığımdan eminim. Biraz bencilce olacak ama, bu uçsuz bucaksız sahillerde ısssız bir şekilde çadır kurmak eşsiz bir güzellik oldu benim için.

Tuzla ve Karataş arasındaki Akyatan Gölü, doğa ve kuş manzaralarına şahit olacağınız bir göldür. 1990 yılında yapılan bir araştırmada, alanda 250 kuş türü tespit edilmiştir.  Gölde kışlayan önemli türlerdlien biri olan flamingoların binlercesi, her yıl İran’ın Urumiye Gölü’nden gelerek kışı gölde geçirir. Akyatan Gölü ile deniz arasında Türkiye’nin en büyük kumulları yer alır. Burası barındırdığı yaban hayatı ile, kuş gözleme faaliyetleri açısından ideal bir ortama sahiptir.

Adana'nın denize açılan kapılarından biri olan Karataş’a Karagöçer, Çavuşlu, Meletmez, Hacıhasan ve  Yüzbaşı köylerinden 40 km ilerleyerek ulaştık. Bugünkü Karataş’ı  gezmeden, her zaman olduğu gibi önce tarihi dokudan başladım. Karataş yakınlarında ilk çağda antik Mallos kenti bulunmaktaydı. Mallos  kentinin güney  batısında ise Çukurova’nın ilk liman kenti olan Magarsus  kenti kurulmuştur.Karataş’ın 4 km batısındaki Magarsus, Akdeniz’e uzanan bir burun üzerinde kurulmuş.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                 

Kuzey kesimi surlarla çevrili olan kentte günümüze ulaşan yapılar arasında tiyatro, stadion, Athena Magarsia Tapınağı, Ortaçağ kalesi, kilise, Bizans ve Osmanlı hamamları                                                                                                                                                              ve sarnıç kalıntılarına rastlanır.  Yerel bir tanrıça olan Athena Magarsia’ya adanmış olan tapınak, Helenistik Dönemde tüm Doğu Akdeniz’deki en önemli kehanet merkeziydi. Antik çağ yazarlarından Arrianos’a göre, M.Ö. 333 yılında Kilikia’ya gelen Büyük İskender İssos Savaşı’ndan önce  Pyramos (Ceyhan) Nehri üzerinde bir köprü inşa ettirmiş ve  Magarsus’a ardından Mallos’a gelmiş. Magarsus’ta Athena Magarsia’ya Tapınağı’na kurbanlar sunmuştur. Bölgeye  Asurlular, Persler, Selevkoslar, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, İslam Arapları, Selçuklular ve Osmanlılar egemen olmuşlardır. Magarsus kentinin arkeolojik  mirasının korunması ve tanıtılması için 2013 yılından beri Çukurova Üniversitesi  Arkeoloji Bölümü danışmanlığında kazı   çalışmaları devam etmektedir. Karataş’ı ziyaret  ettiğinizde, lezzetli balık türleri ve yöresel yemeklerle karşılaşacaksınız. Magarsus Antik Kentine ayıracağınız 3-4 saat, kentin antik dokusunun etkisinde kalarak size keyifli anlar yaşatacaktır.

Karataş’ın  ilçe merkezi,  Adana gibi bir metropolün yazlık ihtiyacını karşılar bir belde olmasından bugün için çok uzak bir görüntü sergilese de Akdeniz’in kıyısında yer alan ve tarihi yüzlerce yıl öteye giden bir beldenin yakın gelecekte hak ettiği ilgiye kavuşacağından hiç şüphem yok. Sadece Magarsus Antik Kenti bile Karataş’ın çehresini değiştirmeye yetecektir.