(Dünden devam)
Bilindiği üzere son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı, İstanbul'da toplanarak çalışmalarına başladı. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'daki meclisin emperyalist işgalciler tarafından kapatılacağı tahminini ısrarla dile getiriyor ve bu tahminini İstanbul'daki Milletvekili arkadaşlarına iletiyordu. Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı 20 Ocak 1920 günü Misak-ı Millî kararlarını aldı. Bunun üzerine harekete geçen işgal kuvvetleri 16 Mart 1920 günü İstanbul'u işgal ettiler. Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ını basarak buradaki milletvekillerini adeta yerlerde sürüklediler. Bazı milletvekillerini tartaklayarak tutukladılar. Bunların bir kısmını Malta adasına sürgüne gönderdiler. O sıralarda Galata Postanesinde telgrafçı olarak görev yapmakta olan Manastırlı Hamdi isimli yurtsever bir memur, 16 Mart 1920 günü İstanbul'un işgali sırasında yaşanan bu şiddet olaylarını Ankara'da bulunan Mustafa Kemal Paşa'ya telgrafla bildirdi. Bu vahim haber üzerine tıpkı bir Devlet Başkanı gibi harekete geçen Mustafa Kemal Paşa, tüm büyükelçiliklere ve dış devlet başkanlıklarına seslenerek, yapılan işgali protesto eden telgraflar çekti. Yine aynı çerçevede, 17 Mart 1920'de, Ankara'da bir 'Meclis-i Müessesan' yani 'Kurucu Meclis' açılması düşüncesini kolordu komutanlarıyla paylaştı. Komutanlar, 'Kurucu Meclis' yerine 'Milli Şura' veya 'Milli Meclis' adını önerdiler. Sonunda, 'Olağanüstü Yetkiler Taşıyan Milli Meclis' adı üzerinde anlaşmaya vardılar. Bunun üzerine yine aynı gün, Valiliklere, Kolordulara, Mutasarrıflıklara ve Belediye Başkanlıklarına yine bir telgraf çekerek Millet işlerini idare etmek ve denetlemek üzere Ankara'da olağanüstü yetkilerle donatılmış bir meclisin çalışmaya başlayacağını; bunun için milletvekillerinin seçilerek Ankara'ya gönderilmesi gerektiğini duyurdular. Yapılan seçimler sonucunda seçilen milletvekilleri ve İstanbul'da dağıtılan Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ında görevli olup ta Ankara'ya gelebilen bazı milletvekilleri Ankara'da toplandılar. 23 Nisan 1920 günü Ankara Hacı Bayram Camiinde kılınan Cuma namazından sonra harekete geçen heyet, Ulus semtindeki binasında en yaşlı üye Şerif Bey'in başkanlığında çalışmalarına başladı. Ertesi gün Gazi Mustafa Kemal Paşa, Meclis Başkanlığına seçildi. Çalışmalarında Osmanlı Teşkilat-ı Esasiye Kanununu esas alan Büyük Millet Meclisi, bu kanunun birinci maddesinde yer alan 'Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Osmanlı Hanedanınındır.' Maddesini kaldırdı. Yerine 'Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir' maddesini kabul etti. Böylelikle, siyasal iktidarların meşruiyet kaynağını bir hanedanın elinden alarak, siyasal iktidarların meşruiyet kaynağını doğrudan doğruya millete vermiş oldu. Kabul edilen bu kanunla birlikte, iki bin yıllık Türk Tarihinde ilk defa devlet yönetiminde halk egemenliği esasına geçildi. Şüphesiz ki, bütün bir Türk yönetim tarihinde ilk kez gerçekleştirilmiş olan bu olay, tartışmasız biçimde, kesin bir 'Ulusal Egemenlik Devrimi'dir. 23 Nisan 1920 günü, adeta bir ateş çemberinde, 'Ya İstiklal Ya Ölüm' inanç ve kararlılığıyla çalışmalarına başlayan bu meclis, hiç tatil yapmadan üç yıl boyunca aralıksız olarak çalışmıştır. Kuvayı Milliye Ruhu bu mecliste hayat bulmuş ve şahlanmıştır. Ulusal Bağımsızlık Savaşını zafere ulaştırarak Anadolu Bozkırında emperyalizmi dize getiren meclis, işte bu meclistir. Bu nedenle Gazi unvanını almıştır. Gelmiş geçmiş meclislerimiz içerisinde halk kesimlerini temsil yeteneği en yüksek olan meclisimiz, işte bu I. Meclisimizdir. I. Meclis, kuvvetler birliği esasına göre çalışan, tam demokratik bir meclistir. İşgalci Yunan Ordularıyla yapılan Kütahya Eskişehir Savaşları sırasında Polatlı yakınlarından atılan top sesleri Ankara'dan duyulurken bile her konuyu sabahlara kadar serbestçe tartışabilmiş, kararlarını tamamen demokratik yöntemlerle almıştır. Dünya parlamentolar tarihinde halkının yaşamına en ince ayrıntısına kadar el koyabilmiş ve halkının kaderi üzerinde bu kadar etkili olabilmiş ikinci bir meclis yoktur. TBMM'nin açılması; 19 Mayıs 1919'da Gazi Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmış olan devrimci kadronun, Cumhuriyet Devrimlerinden önce gerçekleştirmiş oldukları en büyük atılım ve köklü dönüşüm olmuştur. Böylelikle, halk egemenliği esasına göre, çağdaş yönetim ilkeleriyle yeniden örgütlenecek olan özgür ve bağımsız yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulmasıyla sonuçlanacak olan sürecin önü açılmıştır. Yüzyıllar boyunca çağdışı bir yaşama tutsak edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti halkının çağdaşlaşmasını gerçekleştirecek olan kurumsal yapılar, bu Meclisin açılmasıyla birlikte somut olarak ortaya çıkmıştır. Bu atılım ve adımlar, parlamento tarihimize; Cumhuriyet ilan edilmeden önce atılmış olan en büyük adımlar olarak geçmiştir. Özetle, halkın kendi içerisinden seçtiği kendi temsilcileri aracılığıyla kendi kendini yönetmesi demek olan 'halk egemenliği' kavramının somutlaşmış bir simgesi olan Şanlı Meclisimizin 103. Kuruluş yıldönümü ve bu nedenle kutladığımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.
MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL