GÖKLER DERESİ’NİN TARİHİ ZENGİNLİKLERİ (1)

Abone Ol

Silifke’nin Sarıaydın Köyü’nün kuzeyinden başlayıp, köyün güneyine doğru uzanan Lamas Çayı, bölge insanı tarafından Gökler Deresi diye anıla gelir. Dere, gerek doğasıyla gerekse de tarihi dokusuyla oldukça dikkat çekicidir. Derenin doğduğu Aksıfat Kanyonu zaten başlı başına, görenleri kendisine tutkun hale getiren bir doğa harikasıdır. Toroslar'ın zirvesinden çıkıp, Mersin'in Erdemli ile Silifke ilçelerinde 48 mahallenin içme suyu  ihtiyacını karşılayan  dere, Toroslar'ın buz gibi kar sularını taşıyarak geçtiği her yere hayat vermektedir. Aksıfat  kanyonu 110 kilometre uzunluğuyla, Uşak’taki Ulubey Kanyonu’ndan sonra Türkiye’nin ikinci uzun kanyonu olmasıyla doğa tutkunları için keşfedilmeye değer bir kanyondur.       

1330 metre rakımlı, kent merkezine 60 km uzaklıkta, kanyon vadi içerisinde yer alan Sarıaydın Köyü’nün geçmişinin, 1700’lü yıllara dayandığı tahmin edilmektedir. O yıllarda Aydın’dan gelen Tahtacı Yörükler’i, köyün ilk yerleşimcileridir. Derenin hemen kıyısına 1740’ta yaptırılan  cemevinin yerine 1890’da yaptırılan medrese ile, ibadethane hem cemevi  hem de camii olarak kullanıla gelmiştir. Günümüzde ibadethanenin içerisindeki süslemeler ve bezemeler de hem Alevi hem de Hanefi mezhebinin izlerini taşıması yönüyle oldukça ilgi çekicidir. 

Vadinin yamaçlarına kurulmuş köyün tam ortasından geçen ve geçtiği yöreye göre farklı isimlerle anılan  Gökler deresi, köyün içerisinden bir yılan gibi süzülerek, köyün güzelliğine güzellik katarak Akdeniz’e kavuşur. Sarıaydın günümüzde, 19. yüzyıldan kalma tarihi dokusunu hala korumaktadır. Gökler Deresi’nin kıyısında, ayakta kalmayı başarmış  bu evlerin ve konakların, ciddi bir restorasyon çalışmasına da ihtiyaçları var. İçlerinde en kayda değer olan yapı, caminin hemen karşısında yer alan ve Osmanlı Konağı diye anılan, kesme taşlarla yapılmış yapıdır. Sonraki dönemlerde de kullanıldığı anlaşılan iki katlı yapı, eski günlerindeki görkemine kavuşmayı ve ayağa kaldırılacağı günleri sabırsızlıkla beklemekte.

Sarıaydın Köyü’nden, kanyon içerisinden güneye doğru 5 kilometre daha ilerlediğinizde, bu zahmetli yolculuğun karşılığını fazlasıyla göreceksiniz. Günümüzde yapılan beton su kanallarının başladığı lokasyonda, yerden 4 metre kadar yükseklikte önce bir erkek kabartmasını, 30 metre kadar sonra da yazıtı göreceksiniz. Erkek kabartması, Dağlık Kilikia’daki standart görünümlü  Romalı asker kabartmalarından oldukça farklı betimlenmiş. Bu farklılık da kabartmanın Roma Dönemi’nden çok daha eski dönemlerde yapıldığını bize göstermektedir. Kilikia Bölgesi’ndeki diğer kabartmalarda, Roma askerleri sağ ellerinde uzun bir mızrak, sol ellerindeyse Roma hançeri dediğimiz kısa bir kılıç ile tasvir edilmiştir. Oysa Gökler Deresi’ndeki bu kabartmada sol elinde bir kalkan, sağ elinde de -günümüzde aşırı yıpratılmış- bir kılıç olma olasılığı yüksektir. Kilikia’daki Roma asker kabartmalarının neredeyse tamamı ön cepheden, nöbet tutan bir asker görünümünde tasvir edilirken, buradaki erkek figürünün sağ dizi hafif bükülü, ayağını biraz öne atmış şekildedir. Bu haliyle betimleme bize, her an mücadeleye başlayacak, gardını almış bir erkeğin görüntüsünü ortaya koymaktadır.

Kabartmanın 30 metre kadar güneyinde, yerden yüksekliği kabartmayla hemen hemen aynı olan, yine bir niş içerisinde yazıt vardır. Yazıtlar, tarihi eserlerin yapıldığı dönemi bize en doğru şekilde aktaran eserlerin başında gelir. Sarıaydın yakınlarındaki bu küçük yazıt da dönemin kültürünü, tarihini ve yaşam biçimini anlamamızda bize oldukça yardımcı olmaktadır. 7 satırlık bu yazıtın günümüze çevrilmiş hali şu şekildedir: Ben Appuasu’nun oğlu, Wasunas’un torunu Wasunas, burada  avlanıp yemek yedim.” Yazıttaki av sahnesini gerçekleştiren Wasunas’ın, kabartmada tasvir edilen kişidir. Çünkü kabartmada mücadele halinde olan bir erkek tasvir edilmiş. “Burada avlanıp yemek yedim.” ifadesi, yazıtta adı geçen Wasunas’ın kabartmadaki kişi olma olasılığını güçlendiriyor…