GÖKOVA KÖRFEZİ’NİN MUHTEŞEM DOĞASI (1)

Abone Ol

(AKYAKA-AKBÜK)

Halikarnas Balıkçısı; “Roma’yı gör de öl, Gökova’yı gör de yaşa” der. Körfezin güzelliklerini bu sözlerden daha iyi tarif edecek bir ifade olduğunu düşünmüyorum. Sakar Dağı’nın kıvrıla kıvrıla inen yolundan Akyaka’ya yaklaşıldığında, körfezin muhteşem doğasını çıplak gözle seyredilecek en güzel noktaya da ulaşamış olursunuz. Bu lokasyondan göreceğiniz, Akyaka’nın tamamı ve körfezin başlangıcı olacaktır. Körfezin bütününü görmek için ya Sedir Adası’na bir deniz yolculuğu yapmalısınız ya da körfezin kuzeyini ve güneyini kapsayan bir kara yolculuğu bir diğer alternatifiniz olmalıdır. Körfezin kuzeyine yapacağınız kara yolculuğu sizi Bodrum’la(Halikarnassos) buluşturacakken, güneyine yapacağınız yolculuk da sizi Datça’ya (Knidos) ulaştıracaktır.           

Ben size bu yazımda, dünyanın en güzel körfezlerinin başında gelen Gökova Körfezi’nin kuzey kıyılarından ve Akyaka’dan bahsedeceğim. Körfezin kuzeyinin ve güneyinin karadaki birleşme noktası Akyaka Kasabası’dır. Anadolu’da kolay kolay rastlayamayacağınız bir mimariye sahiptir Akyaka. Bunda da en büyük pay, mimar olmamasına rağmen “Çakırhan Mimarisi” diye adlandırılan, ahşabın ve taşın muhteşem bir sentezini oluşturan Nail Çakırhan’a aittir. Çakırhan, projesini çizip yerel ustalara yaptırdığı Ula evi, 1983’te Uluslararası Ağahan Mimarlık Ödülü’nü kazanmasıyla birlikte bölgenin mimarisine dikkat çekerek, Akyaka’nın korunması için çalışmalara başlamış ve Akyaka 1988’de “Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilmiş. Kendi evinden başka, birçok ev ve otel projesini de hayata geçirerek bugünkü Akyaka’nın kendine has görünümünün oluşmasına katkı sağlamıştır.           

Antik Dönem’de Karia sınırlarında yer alan İdyma Kenti, Gökova’da kuruluydu. Akyaka yakınlarındaki kentten geriye günümüzde sadece birkaç tane kaya mezarı kalmış. Antik kenttin kalıntılarından ayrılıpAkyaka iskelesine ulaştığınızda, etkisinden kolay kolay çıkamayacağınız bir manzaraya kavuşacaksınız. İskelenin batısında plaj, palmiye ve çam ağaçlarıyla kaplı orman kampı yer alırken doğusunda dev bir akvaryumu andıran, tertemiz, berrak ve buz gibi sularıyla iki kilometre boyunca sazlıkların arasından süzülerek akan Kadın Azmağı Çayı denize dökülür. Gökova Körfezine gelip de Cleopatra plajının, Dor düzeninde yapılmış Apollon Tapınağı’nın ve artık oturma sıralarını zeytin ağaçlarının kapladığı tiyatrosunun bulunduğu Sedir Adası’na gitmemek körfez gezinizi eksik bırakacaktır.

Dünya çapındaki gezginimiz Sadun Boro  Gökova Körfezi için şu sözleri söylemiştir: “Ey dost hoşgeldin Gökova denen Cennet’e. Sana bağrını açan bu eşsiz koyları gezerken Doğa’nın haşmetine, cömertliğine karşılık nankör insanoğlu(!)nun buraları nasıl kirlettiğini, ormanları yaktığını gördün, utandın! İşte bu rezilliği senden evvel gelen doğa sevgisinden yoksun kimseler yaptı. Sen de aynı hatayı yapma! Sakın çöpünü, artığını, boş şişeni sana herşeyini veren bu emsalsiz Gökova’nın mavi denizine, yeşil kıyılarına atma, ateş yakma! Bizden sonra geleceklere temiz, yeşil bir cennet bırakalım.” Boro’nun 1986’da söylediği bu yakarış gibi sözleri, günümüzün insanlarına da çok şeyler anlatıyor.

Caretta Caretta'ların, Akdeniz Fokları'nın ada martısı ve tepeli karabatak türlerinin de yaşam alanı olan  Gökova Körfezi’nin kuzey kesimlerinde,akvaryumu andıran koyları görmeniz mümkündür. Körfezin bol yükseltili kuzey kıyılarından ilerlediğinizde, çok az yerleşimin olduğunu göreceksiniz. Çünkü bu bölge engebeli yapısıyla  köy yerleşimlerine çok da uygun değildir. Çevreyi bilenler arabalarını park edip, deniz kıyısından  15-20 metreyi bulan yükseltilerden denize inerek, bu akvaryum koylarda keyiflerince denize giriyorlar. Ülkemizin şüphesiz en tamiz körfezi olan Gökova’nın belki de en temiz suları buradadır diye düşünüyorum.  

Körfezin kuzey kıyılarında onlarca güzel koy yer almakta ama ben size üç önemli lokasyondan söz edeceğim. Körfezin zorlu yokuşlara ve virajlara sahip yamaçlarını bisikletimle gezdiğim için bütün koyları gezmem mümkün olmadı ama görülmesi gereken yerlerin başında yer alan lokasyonlara da uğramayı ihmal etmedim. Bunlardan ilki Akbük Koyu’ydu. Gökova’nın neredeyse tamamı “Özel Koruma Bölgesi” olarak ilan edilen Akbük’te yapılaşmaya izin verilmemiş. Aksi halde koyun muhteşem görüntüsünü  görmemiz  mümkün olamazdı. Koyun güzelliği, yerli ve yabancı yat sahiplerinin de dikkatini çekmiş olmalı ki koyda onlarca yat demirlemiş. Koyun kıyısında kurduğum çadırımda geceleyin duyduğum tek ses, ağustos böceklerinin ve dalgaların kıyılara çarparken oluşturduğu, dinginleştirici harika sesler oldu. Gecelediğim koyun sabahında da koyun tertemiz sularında yüzerek bütün yorgunluğumu attım…