Hangi Cumhuriyet!

Abone Ol

Cumhuriyetin 101. yılını kutladığımız bu günlerde, biraz geriye dönüp bakalım istiyorum. Neler değişti, neleri kaybettik ve neyi kutluyoruz? Her ne durumda olursak olalım, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın tüm coşkusuyla kutlanılması gerekiyor yine de. Bu sebeple, bayramımız kutlu olsun diyerek başlamak istiyorum. Peki hangi cumhuriyet?

Cumhuriyet hepimizin çocukken öğrendiği şekliyle; siyasi gücün halk ve seçtiği temsilciler tarafından paylaşıldığı bir yönetim şeklidir ve yapısı gereği monarşinin karşısındadır. Peki monarşi nedir? Yine basit tanımıyla anlatmak gerekirse; siyasi gücün tek bir kişinin elinde toplandığı yönetim biçimidir. Sizce biz bu yönetim şekillerinden hangisine daha yakınız şu an? Cumhuriyet ve demokrasi kavramlarının öneminin her geçen gün arttığı, fakat ters orantılı bir şekilde bu duruma karşı farkındalığın azaldığı bir ülke haline geldik. Özellikle cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen ve tüm gücü tek bir kişinin eline devrettiğimiz andan itibaren, cumhuriyet yönetim şeklimiz olmaktan çıktı ve sadece isim olarak kaldı desek yanlış olmaz. Ülkede yapılan/yapılacak olan neredeyse her şey ve geleceğimiz için atılan/atılacak her adım bir kişinin iki dudağı arasında şekilleniyor. Böyle bir durumda cumhuriyetten nasıl bahsedebiliriz? Göstermelik partiler ve muhalefet, eleştiriden mahrum medya ve soru soramayan basın mensupları, güce ve paraya göre şekillenen adalet ve hukuk kuralları, etkisi olmayan meclis, vekiller ve bakanlar... Ama yönetim şeklimiz cumhuriyet! E oy veriyoruz sonuçta değil mi? Ya da önümüze sürülen birbirinin benzeri seçenekler arasında seçim yapabildiğimiz için mi demokrasiden bahsedebiliyoruz? Cumhuriyet ve demokrasi kavramları anayasamızda kelime olarak geçiyor, evet. Ülkemizin ismi de Türkiye Cumhuriyeti. Bunların dışında etkisini hissettiğimiz başka bir yer kalmadı ne yazık ki.

Ülkenin her kurumuna sızmış tarikatler, her yerde karşımıza çıkan mafya ve çeteler, yozlaşmış kurum ve kuruluşlar, içi boşaltılmış ve sorgulamayan beyinler üreten eğitim sistemi, hastalara müşteri gözüyle bakan sağlık sistemi, dini istismar amacı olarak kullanan diyanet işleri, maddi çıkar peşinde koşan yozlaşmış devlet kurumları, üretim yapmayan aksine üretene engel olan tarım politikaları, yakılan ormanlar, satılan plajlar/limanlar, sömürülen madenler, çarpık kentleşme, güvensiz sokaklar, öldürülen kadınlar, tecavüz edilen çocuklar ve daha yüzlerce şey. Özetle cumhuriyetin yeni yüzyılı dedikleri, fakat cumhuriyetle asla ilgisi olmayan bir yağma düzeni.

Kleptokrasi diye tanımlayabiliriz yeni yönetim şeklimizi. Kleptokrasi ya da diğer bir adıyla yağma düzeni; bir ülkede iktidarı ele geçiren siyasal veya dini bir grubun ya da ailenin, ülkenin kaynaklarını sistematik olarak soyması demektir. Kısaca hırsızlar rejimi olarak da adlandırılabilir. Bu yağma ve hırsızlar rejiminde çalınan ise sadece "128 milyar dolar" gibi paralar değildir. Çalınan şey kimimizin çocukluğu ve gençliği, kimimizin geleceği ve hayalleridir. Çalınan şey hastanelerde sağlığımız, sokaklarda huzurumuzdur. Rant için yakılan ormanlarımız, yabancı sermayeye peşkeş çekilen plajlarımızdır. Tecavüz edilerek öldürülen kadınların ve çocukların hayatlarıdır. Çalınan şey küçücük yaşlarda oyun oynamak yerine ekonomi ve siyaset ile büyüyen çocukların umutlarıdır. Madenlerimiz, tarım arazilerimiz, hayvanlarımız ve ormanlarımızdır. Kişisel hak ve özgürlüklerimizdir çalınan şey. Keşke sadece para olsaydı çalınan ama değil! Çalınan şey ülkemiz, cumhuriyetimiz ve geleceğimizdir!

Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun! Olsun tabii, olmalı... Atatürk'ü de analım ve yalnızca milli bayramlarda değil, her gün analım. Gençliğe hitabede bahsettiği gibi "Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir." sözlerini hatırlayarak analım. Çünkü tam da böyle bir durumdayız. Cumhuriyet Bayramı'nı kutlayalım elbet ama yüz yıl geçtikten sonra fiilen ortadan kaldırıldığını ve böyle devam ederse çok kısa bir süre sonra, zerresinin bile kalmayacağını öngörerek kutlayalım!