Ilık

Abone Ol

 İlk kez balkonda rahat oturabildik. Kahvaltı sürecinde silmek zorunda kalmadık terimizi. Yürüyüş ve deniz faslı da yapılmış olunca işte o zaman hani derler ya “Değmeyin keyfime…”

                Her şey insanoğlu için değil mi?

                Doğanlar büyüyor, yaşama atılıyorlar devamında onların çocukları oluyor ve büyüme sırası onlarda…

                Hüzün, sevinç, isyan, feryat, kahkahalar… Hepsi hepsi insanoğlu için…

                Yaşam bu mu peki? Bir yanıyla evet. Diğer yanıyla ise çok yönlü…

                Savaşlar, katliamlar, insanlığın evrim ve devrim süreçleri…

                “Silah üretilmese, savaşlar olmasa, insanlar her zaman ve hep birlikte mutlu yaşasa,” dedi geçtiğimiz günlerde görüştüğümüz bir öğretmen arkadaşım. Dilek güzel! Işık yayıyor! Ancak insanlık tarihinin dünü, bugünü ve hatta yarını bu dileklere sırtını dönmüş durumda. Gelişimler, değişimler, hırslar, doyumsuzluklar ve belki de süreçlerin işleyişi bu güzel dileklerin önünde şimdilik yıkılmaz bir set!

                Sahi “Ders almak” diye bir tanımlamamız var değil mi? Almıyor muyuz? Ya da ders verilmiyor mu? Çıkaramıyor olmamızı da ekleyelim…

                Günlük yaşamdan örnekleyelim; Kadına şiddet, çocuklara taciz ve kıyım, özellikle doktorlara ve öğretmenlere şiddet, yok etme… Neler oluyor?

                Önceki yazılarımızda vurgulamaya çalıştığımız “Eğitim-Öğretim” ve “Sağlık” alanlarının toplumun temel taşları olduğu gerçeği hemen her durumda karşımıza çıkmakta ve “Dikkat!” diye seslenmektedir.

                Emperyalizm sadece silahla, savaşla girmiyor ülkelere. “Kültür emperyalizmi” gerçeği ne yazık ki göz ardı edildiğindendir ki;

                AB-D’den her yıl milyar dolarlar alan ve adları toplumda sıkça anılan sözüm ona masum dernekler, topluluklar, birimler, halkımızı “Elin” parasıyla emperyalizme hizmet eden birer maşaya çevirmeye çalışmaktadırlar. Oysa ne güzel bir sözümüz var bu durumu açıklayan “Elin ekmeğini yiyen onun kılıcını sallar.”

                Siz hiç AB-D ülkelerinde Türkçe ile yazılan tabelalar gördünüz mü? Bizim beyaz eşyacılarda bile var, İngilizce tabelalar…

                Yunan adalarına gitmek için sıraya girenler, Türkiye’nin değerlerini görmek için sıraya giren Yunanlılar gördüler mi?

                Avrupa ülkelerindeki üreticilerin boykotlarını, sağlık sistemindeki paracılığı, ABD yaptırımlarına boyun eğen ve bir taraftan da isyan eden, insanî iletişimlerdeki soğukluğu ya da bencilliği gördüler mi yönetenlerimiz de ille de Avrupa Birliği’ne gireceğiz, diye feryat figan ediyorlar?

                Hem doğru oturalım ve hem de doğru konuşalım zeki ve çalışkan Türk Milleti;

                Biz, kendimize yeteriz. Üretirsek, BİZ olursak, tarihimizden dersler çıkarırsak, Doğamızın, iklimimizin, insanî değerlerimizin farkına varırsak, özgürce yaşayabileceğimiz başka yerimiz olmadığını anlarsak, kendimiz olmakta gurur duymaya başlarsak…

                Dün ılık bir gündü, gecenin ve gündüzün zamanı paylaştıkları ve bana yazdırdıkları…

                Umutla, heyecanla, cesaretle ve inanarak yürüyeceğiz geleceğe…