Araştırmasında yaşları 18-35 arasında değişen, çoğunluğu öğrenci olan, öğretmen, diyetisyen, kasiyer gibi farklı mesleklerden 20 kişiyle görüşen Ekşi, ilginç sonuçlara ulaştı
Küfrün rahatlatma, bireye kendini güçlü hissettirme ve ifade etmesini sağlamada işe yaradığını kaydeden Hilal, küfrün sadece fiziksel kavgayı önleyen bir araç değil kavganın bizzat sebebi de olabileceğinin altını çiziyor. Küfrü kullanma gerekçesi ise kişiden kişiye değişiyor.
Tezde küfürlü söylemlerin duygu, dil ve beyin aracılığıyla üretilen toplumsal arenada nasıl doğduğu ile bir yolculuğa çıkılıp bireyler tarafından nasıl deneyimlenip sürdürüldüğü ve küfrün bireyler nazarındaki ne’liği tartışılmıştır. Bireyler küfürlü söylemleri her ne kadar bilinçsizce kullandıklarını ifade etseler de muhtelif söylemleri karşılaştırıldığında durumun hiç de öyle olmadığı, tıpkı küfür gibi üstü örtük biçimde bilinçli fakat ‘ilkellik’ tanımlaması aracılığıyla kullanıldığı tespit edilmiştir.
Araştırmada en ilginç sonuçlar neler? Küfürlü söylemler, kadın ve erkekler için kurulamayan benliklerin birer inşa sembolü. Erkekler varlıklarını ve güçlerini toplumsal arenada göstermek, kadınlar ise varlıklarını erkekler üzerinden tanımlayarak onlarla “eşit” konumda yer alıp aynı muameleyi görebilme talebinden küfürlü söylemleri kullanıyorlar. Doktora öğrencisi olan bir erkek katılımcı, küfürlü söylemleri artık başarıyı kutlamada veya tebrik etmede kullandığını ifade etmişti. Küfrün özel isimlerin yerini aldığını, arkadaşlara hitap etme biçimi olduğunu da eklemişti.
Bu söylemleri sarf edenlere “Peki, tanımadığınız biri size küfrettiğinde ne yaparsınız?” şeklinde sorulduğunda kavga çıkar cevabı çoğunluktaydı. Tıpta bir hastalığa verilen isimden alınan “Karşılıklı Çelişkide Muafiyet” tanımlaması meseleyi çok iyi açıklıyor. Bireyler, küfrü olumlu ve olumsuz manada aynı anda kabul etmekteler.
Bir katılımcının öğretmen kimliği ile kendisi çatışıyordu. Kendisinin küfrettiğinden ama bunun yanlış olduğundan, ileride yetiştireceği çocuklara daha kibar konuşma biçimlerini bırakması gerektiğinin farkında olduğundan bahsediyordu. Nesnel kimliği ile kendi öznesi arasında kalan bireyin hem kendi içinde hem de toplumsal açıdan kimlikler çatışması yaşadığından bahsetmek mümkün.
Küfredince insanların ne hissettiğiyle ilgili Hilal Ekşi, şunları söyledi: “Küfrün rahatlatma ve dayanıklılığı sağlama, bireye güçlü hissettirme ve hatta bireyin kendisini ifade etmesini sağlamada işe yarar bir araçsal işlevi var. Fakat işlevselliği küfrün olumlu bir anlama geldiğini göstermiyor. Küfür sadece fiziksel kavgayı önleyen bir araç değil kavganın bizzat sebebi olabiliyor.”
İnsanlar iki durumda küfre başvuruyor; duyguların işlevselliği ve toplumun nedenselliği. Duyguların işlevselliği nazarında küfür, katılımcılar için bir duygunun dışavurumuyken bilinmeyen duygunun bizzat kendisi de olmakta. Bir katılımcı, bir olayı anlatmak isteyip de küfürsüz anlatamayacağı ortamdaysa anlatmaktan vazgeçtiğini bahsetmişti. Ona göre o olay ancak küfürle ifade edilebilirdi. Toplumun nedenselliğinde ise kendilik inşası durumu söz konusu.
Kadınların küfretmelerinin nedenleri arasında dışsal dayatma (baskı ve sinir), kazanma-kaybetme ve mutluluk öne çıkıyor. Erkeklerin nedenleri ise haksızlığa uğrama, yok sayılma, otorite/vurgu/dikkat çekme gösterisi ve genelin iyiliğini sağlamada düzenin sarsılması tehdidi. Küfrü en yaygın öğrenme yeri ise okul, sokak, diziler, internet programları, iş ortamı ve aile içi.
Kaynak: Haber Merkezi