Türkiye Psikiyatri Derneği, 10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü sebebiyle yazılı bir basın açıklaması yaptı.
Basın açıklamasında Türkiye'de intihar ile kaybedilen bireylerin yaklaşık %7’sinin ekonomik zorluklar yaşadığına dikkat çekildi.
Yazılı açıklamada "İşsizlik ve zorlu ekonomik koşullar intihar riskini birçok açıdan arttırır" denildi.
"İşsizlik, bireylerin gelir kaynaklarını kaybetmelerine ve mali güvenliklerinin azalmasına neden olur" ifadesine yer verilen açıklamada "Mali belirsizlik ve ekonomik sıkıntılar, bireylerin yaşam standartlarını ve güvenliklerini tehdit eder ve bu durum intihar riskini artırabilir. İş kaybı genellikle sosyal etkileşimlerin azalmasına ve izolasyona yol açar. Sosyal destek eksikliği, yalnızlık ve umutsuzluk duygularını artırabilir, bu da intihar riskini arttırabilir" denildi.
"EKONOMİK KAYIPLAR İNTİHAR ETMENLERİ ARASINDA"
Türkiye Psikiyatri Derneği'nin açıklamasının tamamı şu şekilde:
İntihar en basit şekliyle kişinin ölmeyi isteyerek kendi hayatına son vermesi olarak tanımlanabilir.
Bu önlenebilir sorun dünya çapında her yıl bir milyona yakın kişinin erkenden kaybedilmesine yol açmaktadır. Bu yönüyle bir halk sağlığı sorunu olarak görülmektedir ve Dünya Sağlık Örgütü 2003 yılından beri her eylül ayının onuncu gününü 'Dünya İntiharı Önleme Günü' olarak belirlemiştir. Bu gün boyunca sürdürülen etkinliklerde intihara dikkat çekmek, damgalanmayı azaltmak ve kamuoyunda konuya dair farkındalığı arttırmak ve intiharların önlenebilir olduğuna dair güçlü bir mesaj vermek amaçlanmaktadır.
Dünya İntiharı Önleme Günü'nün 2024-2026 arasındaki üç yıllık teması 'Konuşmayı Başlat' eylem çağrısıyla 'İntihar Anlatısını Değiştirmek' olarak belirlenmiştir. Bu tema ile damgalanmayı ve damgalanma endişesini azaltarak ve konuyla ilgili açıkça konuşmayı teşvik ederek intihar konusundaki farkındalığı artırmak ve intihar ile ilgili anlatıyı değiştirerek damgalama kültüründen açıklık, anlayış ve destek kültürüne geçmek hedeflenmektedir.
İntihar davranışında risk etmenleri çok boyutludur ve karmaşıktır, tek bir stresöre yanıt olarak gözlenmez. Çoğu zaman birden fazla etmenin etkileşimi sonucunda ortaya çıkmaktadır. İntihar davranışında risk etmenleri Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ilişkisel sorunlardan çevresel zorluklara, toplumsal etmenlerden bireysel özelliklere ve sağlık sistemine kadar uzanan farklı aşamalarda değerlendirilmektedir. Bireysel etmenler arasında ruhsal hastalıklar, genetik yatkınlık, intihar girişimi öyküsü, ailede intihar öyküsü, umutsuzluk, iş kaybı ya da ekonomik kayıplar, alkol ve madde kötüye kullanımı, kronik ağrılı durumlar sayılabilir. İlişkisel etmenler arasında kişilerarası ilişkilerde sorunlar, ayrılık, sosyal izolasyon, sosyal desteğin olmaması; yaşanan çevreyle ilgili etmenler arasında travmatik deneyimler, cinsel ve fiziksel başta olmak üzere her türde istismar, ayrımcılık, göçe bağlı stres, felaketler, savaş ve çatışmalar yer alır. Toplumsal etmenler kişilerin özellikle ruhsal zorlanma yaşadıklarında yardım arama davranışlarının damgalanması, medyada intihar haberlerine uygunsuz şekilde yer verilmesi, intihar araçlarına ulaşımın kolay olması; sağlık sistemiyle ilgili etmenler ise sağlık hizmetlerine erişim zorluğu, zamanında ve etkili bir şekilde gerekli tedavi ve destek hizmetlerine ulaşamamadır. Bu faktörlerin kombinasyonu, her birey için farklı bir risk profili oluşturabilir. Risk faktörlerinin anlaşılması ve erken müdahale, intihar riskini azaltma konusunda kritik bir rol oynar.
"KİŞİYİ İNTİHARA SÜRÜKLEYEN OLAYLAR, TOPLUMSAL ETKİLERE AÇIKTIR"
Öte yandan Durkheim’in 19. yüzyılın sonlarında öne sürdüğü intihar kuramı intiharı sadece bireysel bir problem olarak değil, aynı zamanda toplumsal yapıların ve normların bir sonucu olarak ele alır. Bu yaklaşım, intiharın sosyolojik boyutlarını anlamak ve toplumsal düzenin bireyler üzerindeki etkilerini incelemek açısından önemli bir teorik temel sağlar. Durkheim’a göre intihar gibi karmaşık bir konuyu sadece bireyi ön plana çıkaran bir bakış açısıyla ele almak oldukça yetersiz kalacaktır. Zira Durkheim’a göre kişiyi intihara sürükleyen olaylar, aslında pek çok yönüyle toplumsal etkilere açıktır. Öyle ki Durkheim intiharın açıklanmasında toplumsal bir karmaşanın, toplumla yeteri kadar bütünleşme sağlayamamanın ya da toplum içerisinde birlik beraberlik hissinin kaybedilmiş olmasının çok daha önemli olduğunu savunur. Örneğin kişinin kendisini ait hissedemediği, kendisini bir parçası olarak göremediği bir toplumda var olma çabası göstermek zorunda kalması hayatı giderek daha anlamsız görmesine yol açar. Ayrıca toplumda belirgin dalgalanmalara yol açan siyasal kargaşa ya da ekonomik istikrarsızlık söz konusu olduğunda da kişide bir anlam kaybı yaşantısı ve toplum genelinde kuralsızlık, düzensizlik ortaya çıkabilir. Bu durumun tam tersinin görüldüğü aşırı kuralcı, baskıcı, eleştiriye kapalı toplumlarda ise bireylerin herhangi bir konudaki arzuları, yaşam gayeleri ellerinden alınmış hale gelebilir.
"ZORLU EKONOMİK KOŞULLAR İNTİHAR RİSKİNİ BİRÇOK AÇIDAN ARTTIRIR"
Durkheim’in intiharın toplumsal faktörlerle nasıl ilişkili olduğunu açıklayan kuramı günümüz koşulları düşünüldüğünde göz ardı edilemez. Nitekim TÜİK’in 2023 yılı verileri Türkiye’de intihar ile kaybedilen bireylerin yaklaşık %7’sinin ekonomik zorluklar nedeniyle intihar ettiğini göstermektedir. İşsizlik ve zorlu ekonomik koşullar intihar riskini birçok açıdan arttırır. İşsizlik, bireylerin gelir kaynaklarını kaybetmelerine ve mali güvenliklerinin azalmasına neden olur. Mali belirsizlik ve ekonomik sıkıntılar, bireylerin yaşam standartlarını ve güvenliklerini tehdit eder ve bu durum intihar riskini artırabilir. İş kaybı genellikle sosyal etkileşimlerin azalmasına ve izolasyona yol açar. Sosyal destek eksikliği, yalnızlık ve umutsuzluk duygularını artırabilir, bu da intihar riskini arttırabilir. Ekonomik zorluklar, aile içindeki gerilimleri artırabilir ve ilişkilerde çatışmalara yol açabilir. Sosyal güvenlik sisteminin yetersizliği, işsiz bireylerin desteklenmesini zorlaştırabilir. Ekonomik kriz dönemlerinde sosyal yardım programlarının yetersizliği, bireylerin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamalarını güçleştirebilir ve intihar riskini artırabilir. Ekonomik sıkıntılar, sağlık sigortası veya tedavi masraflarını karşılamayı zorlaştırabilir.
"SAĞLIK PERSONELLERİ ARASINDA İNTİHAR RİSKİ YÜKSEKTİR"
Çeşitli araştırmalar, bazı meslek gruplarında intihar oranlarının diğer sektörlere kıyasla daha yüksek olduğunu göstermektedir. Örneğin:
Emniyet mensupları ve askeri personeller genellikle yüksek stres, tehlikeli durumlar ve travmatik olaylarla karşı karşıya kalmaktadır. Ayrıca, bu meslek gruplarında sıkça yaşanan iş yerindeki şiddet ve kamu baskısı, intihar riskini artırabilir. Psikiyatrik tedaviye başvurmaktan çekinmeleri, katı mevzuat hükümleri ve meslek içinde damgalanma endişesi yardım almalarına engel oluşturmaktadır.
Çiftçiler ve tarım işçileri ekonomik belirsizlikler, izolasyon ve fiziksel zorluklar gibi stres faktörleriyle karşı karşıyadır. Ayrıca, tarım işçilerinin ekonomik krizler karşısında karşılaştıkları zorluklar ve sosyal destek eksiklikleri intihar riskini artırabilir. Finans sektörü çalışanları yoğun iş yükü, yüksek beklentiler ve iş güvencesi ile ilgili endişeler nedeniyle intihar riski ile karşılaşabilirler.
Doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık personelleri arasında da intihar riski yüksektir. Son zamanlarda dünyada ve ülkemizde artan hekim intiharları ise bize bu konunun üzerinde özellikle durulması gerektiğini göstermektedir. Nitekim bu alanda yapılmış bir meta analizin çarpıcı sonuçlarına göre hekim olmayanlara kıyasla erkek hekimlerin intihar ile kaybedilme riski 1.4 kat, kadın hekimlerin ise 2.2 kat daha yüksektir. Hekimlerin acı çeken hastalarla, ölüm ile karşılaşmaları, ağır iş yüküne maruz kalmaları, uzun çalışma saatleri, tıbbi hatada bulunma endişesi, hekimlerden yüksek performans beklenmesi, ağır sorumluluk altında bulunmaları intihar açısından onları oldukça riskli bir duruma getirmektedir. Ayrıca hekimler damgalanma ve mahremiyetlerinin bozulacağı korkusu ile psikiyatrik başvuru yapmamakta, kendi başlarına tedavi olmaya çalışmaktadırlar. Bunun yanında intihar araçlarına ulaşmaları daha kolay olduğu için intihar davranışında bulunma riskleri yükselmektedir. Hekime karşı şiddetin arttığı bu dönem, hekimlerin saygınlığı azalmış ve sağlıkta şiddet de intihar için önemli bir risk faktörü olmuştur. Türkiye’de hekimler arasındaki intihar davranışlarının incelendiği bir araştırma da bu sonuçları doğrular niteliktedir. Türkiye’deki hekimlerin neredeyse dörtte biri intihar etmekle ilgili düşünceleri olduğunu kabul ederken; %10’a yakını daha önce intihar girişiminde bulunmuştur. Bu çarpıcı sonuçlar Türkiye’de intihar açısından risk altında olduğu bilinen hekimler için yapılması gerekenleri iyi düşünmemiz gerektiğini bizlere hatırlatıyor.
"HERKESİ EYLEME GEÇMEYE ÇAĞIRIYORUZ"
Bizler de 10 Eylül Dünya İntiharı Önleme Günü vesilesiyle toplumda intihar hakkında konuşmayı başlatmak için herkesi eyleme geçmeye çağırıyoruz! Toplumsal etmenlerin intihar üzerindeki etkisini görmezden gelemeyiz. Bu nedenle intihar riskini arttırabilecek bireysel faktörlerin yanı sıra toplumsal faktörlerin de titizlikle analiz edilmesi gereklidir. Sosyopolitik koşulların, özgürlüklerin kısıtlanmasının ve ekonomik zorlukların intihar riskini arttırdığının bilincinde olunmalıdır. Bu konuları ele alan politikaların ve düzenlemelerin acilen gözden geçirilmesi gereklidir. Toplumsal huzur, ekonomik zorlukların aşılması için kararlı adımlar atılmalı, toplumsal kutuplaşmanın azaltılması ve barış ortamının sağlanması için eyleme geçilmelidir. Hekim intiharlarındaki korkutucu artışın durdurulması için hekimlerin çalışma koşullarının ve onları intihar açısından riskli duruma sokan tüm diğer etmenlerin düzeltilmesi için gereken her adım atılmalıdır. Güvenlik mensuplarının maruz kaldığı işyeri şiddetinin engellenmesi ve ruhsal zorluğu olanların tedaviye başvurmaktan çekinmesine neden olan mevzuatların düzeltilmesi önleyici olacaktır.”