Kabotaj Bayramı’nın Anlam ve Önemi (II)

Abone Ol

(Geçen haftadan devam) Bilindiği gibi, bir uluslararası deniz ticaret hukuku terimi olarak kabotaj: Deniz ticaretinde bir ülkenin kendi ülkesi içinde taşımacılık yapma yetkisini sadece kendi bayrağını taşıyan gemilere vermesidir. Başka bir tanıma göre ise; bir devletin kendi limanları arasında deniz ticareti yapabilmesi konusunda tanınan ayrıcalıklar anlamına gelmektedir. Bu ayrıcalıklardan yalnızca o ülke yurttaşlarının yararlanması, ulusal ekonomiye önemli bir katkı sağlayacağından, devletler yabancı bandıralı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gitmişlerdir. Peki, bizim ülkemizde devlet yönetimi, toplumsal refah ve ticari faaliyetler açısından böylesine yaşamsal önem taşıyan kabotaj hakkı nasıl kaybedilmiştir? Avrupa ülkeleri 15. Yüzyıldan itibaren yeni deniz yollarını keşfetmiş, gemicilik ve denizcilik teknolojilerini geliştirmişlerdir. Böylelikle 15. Yüzyıldan itibaren sömürgecilik, 19. Yüzyıldan itibaren ise, emperyalizm çağı başlatılmıştır. Bu yeniliklere ve teknolojik gelişmelere ayak uyduramayan Osmanlı Devleti, en güçlü olduğu Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren Avrupa devletlerine bazı ayrıcalıklar (Kapitülasyonlar) vermeye başlamıştır. Başlangıçta Fransızlara hediye olarak verilen kapitülasyon dediğimiz bu ayrıcalıklar, zamanla hemen hemen tüm Avrupa ülkelerine verilmiştir. Bunun sonucunda Osmanlı Devleti, söylemesi çok acı bir gerçektir ama, kendi liman ve denizlerindeki tüm hâkimiyetini yabancı şirketlere devretmek zorunda kalmıştır. Deniz fenerlerinin işletilmesi 100 yıllığına bir Fransız şirketine verilmiştir. Deniz yoluyla yük ve yolcu taşımacılığının tamamına yakını yabancı şirketler tarafından yapılır olmuştur. Limanlar, Avrupalı ve Amerikalı şirketler tarafından işletilmektedir. Sayıları yok denecek kadar az olan Türk şirketlerinin ellerindeki gemiler eskidir. Bunların güçlü yabancı şirketlerle rekabet edebilme şansları yok denecek kadar azdır. Osmanlı Devleti, kapitülasyonlar ve Duyun-u Umumiye uygulamaları nedeniyle kabotaj ve denizcilikle ilgili meslekleri yapma hakkını yabancılara devretmiştir. Bu nedenle bütün Osmanlı tarihi boyunca, Osmanlı şirketlerine ait gemilerin faaliyetleri her zaman çok sınırlı kalmıştır. 30 Ekim 1918 Tarihinde Mondros Ateşkes Anlaşmasının
imzalanmasından sonra İstanbul’u işgal eden devletler, Boğazların yönetimine el koymuşlardır. Daha sonra burada yabancı devlet temsilcilerinden oluşan bir “Boğazlar Kurulu” oluşturulmuştur. Boğazdan gemi geçişlerini bu yabancı kurul düzenlemiştir. Çok kimse, özellikle de genç kuşaklar bu durumu yeterince bilmiyorlar. Bu hususun onlara çok iyi anlatması gerekmektedir. Yabancı devlet temsilcilerinden oluşan “Boğazlar Kurulu” 20 Temmuz 1936 tarihinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanıncaya kadar İstanbul’daki görevini sürdürmüştür. 1936’ya kadar İstanbul’dan kalkıp İzmir’e gitmek isteyen bir Türk gemisi “Boğazlar Kurulu”ndan izin almadan hareket edemezdi. Adı Cumhuriyet bile olsa yabancılardan izin almak zorunda kalan böyle bir devlete bağımsız bir devlet denilebilir miydi? Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın büyük bir zaferle kazanılmasından sonra yeni kurulan Türk devletinin uluslararası alanda tescil edilmesi için Lozan Barış görüşmelerine başlanmıştır. Burada yapılan çok sıkı pazarlıklar sonucunda kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmıştır. Ancak bu Antlaşma ile Türkiye’de faaliyette bulunan yabancı şirketlerin tasfiyesi için üç yıllık bir süre tanınmıştır. Bu süre içerisinde yabancı şirketlerin büyük bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından satın alınmaya başlanmıştır. Böylece devlet, deniz ulaştırması ihtiyacını karşılayacak Türk bayraklı ticaret filosunu ve Türk liman işletmeciliğini geliştirmeye odaklanmıştır. 19 Nisan 1926 tarihinde çıkartılan 815 sayılı “Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Karasuları Dâhilinde İcrayı Sanat ve Ticaret Hakkındaki Kanun’’ ile Türk kıyılarında kabotaj hakkı tamamen Türk vatandaşlarına ve firmalarına verilmiştir. Söz konusu kanun 1 Temmuz 1926 gününden itibaren yürürlüğe girmiştir. Atatürk bu uygulamayı, “Kabotaj’ın bu yıl içinde, sadece ve tamamen Türk bayrağına dönüşü fiilen gerçekleşmiştir. Bu olayı övünerek anmak isterim. Bu olay, yüzyıllarca süren engellere karşı, ancak millî yönetimin elde edebildiği başarılardandır.” Sözleriyle değerlendirmiş ve kabotaj hakkına verdiği önemi vurgulamıştır. Kanunun kabul tarihi olan 1 Temmuz günü, 1935 yılından bu yana “Kabotaj Bayramı” olarak kutlanmaktadır. 2007 yılından itibaren ise, bayramın adı “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” olmuştur. Böylelikle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tam bağımsızlığı yolunda çok önemli ve büyük bir adım daha atılmıştır. Ancak tam bağımsızlığın sağlanması için daha 1936 yılının gelmesi ve Montrö Boğazlar Sözleşmesinin imzalanması beklenecektir. İşte, deniz ve limanlarımızda yabancı boyunduruğundan kurtulduğumuz ve kendi egemenliğimizi kurduğumuz günün anısını yaşatmak ve özgürlük ve bağımsızlık bilincini genç kuşaklara aktarmak için düzenlenen; ayrıca, denizciliğimizde yaşanan sorunlar, denizlerimizin kirlenmesi, Marmara Denizi’nin adeta bir ölü deniz haline getirilmesi ve en önemlisi de limanlarımızın 40-50 yıllığına yabancı şirketlere kiraya verilmesi gibi nedenlerle günümüzde daha da anlamlı hale gelen “1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı”nın 98’inci yıldönümü kutlu olsun.