Son yıllarda, toplum olarak karşı karşıya kaldığımız en acı ve düşündürücü sorunlardan biri kadın cinayetleridir. Her gün basında yer alan haberlerle, bir kadının daha hayatının sona erdiğini duyuyoruz. Bu cinayetlerin ardında yatan sebepler ise çoğunlukla derin ve karmaşık. Ancak, bu karmaşıklığın üstünde, basit ve acı bir gerçek yatıyor: Kadınlar, erkek şiddetinin hedefi olmamalıdır.
Kadın cinayetleri, yalnızca birer istatistik değil; her birinin ardında hayalleri, sevdikleri, mücadeleleri olan insanlar var. Toplum olarak bu cinayetleri "bir başkasının sorunu" olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Her bir kadın, hayatının her aşamasında hak ettiği saygıyı ve güvenliği bulmalıdır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddetin en önemli nedenlerinden biridir. Geleneksel roller, pek çok erkeği güçlenmiş bir egemenlik duygusuyla donatırken, kadınları da güçsüzlük ve bağımlılık hisleriyle baş başa bırakıyor. Eğitim, farkındalık ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularında atılacak adımlar, bu kısır döngüyü kırmak için hayati önem taşıyor.
Devletin, kadınları koruma yükümlülüğü sadece yasalarla sınırlı kalmamalı. Uygulamalar ve politikalar, etkili bir şekilde hayata geçirilmeli, kadın sığınma evleri artırılmalı ve şiddete uğrayan kadınların sesleri duyulmalıdır. Ancak bu yolla, kadın cinayetlerinin önüne geçebiliriz.
Bu meselede sesimizi yükseltmek ve dayanışma içinde olmak da büyük bir önem taşıyor. Her bir kadının yaşadığı sorunlara duyarlı olmak, şiddeti normalleştiren söylemlere karşı durmak ve bu konuda sessiz kalmamak gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, "bu konu beni ilgilendirmez" demek, aslında şiddeti bir şekilde onaylamak demektir.
Kadın cinayetleri sadece kadınların değil, toplumun tamamının bir sorunudur. Her bir kadının hayatı, toplumun geleceği için kritik öneme sahiptir. Kadınların özgür, güvenli ve mutlu bir yaşam sürmeleri için çaba göstermeliyiz. Unutmayalım ki, hiç kimse yalnız değildir; mücadelemiz hep birlikte, yan yana, omuz omuza olmalıdır.
Birlikte dur diyelim! Her kadının yaşam hakkı vardır.