Okulda öğrendiğimiz üzere gezegenimizdeki su bir döngüyle hareket ediyor. Okyanuslardan, denizlerden, göllerden ve karadaki diğer kaynaklardan buharlaşıp havada bulutlar oluşturduktan sonra yeniden yağmur, kar ya da buz şeklinde yere düşüyor. Fakat Dünya’daki suyun çoğu tuzla dolu okyanuslarda bulunuyor. Peki kar neden deniz suyu gibi tuzlu değil?
Basit şekilde ifade etmek gerekirse, su buharlaştığı zaman geride sodyum klorür veya diğer adıyla tuz kalıyor. Güneş ışığı okyanusa yansıdıkça, su moleküllerine ve suya karışan tuz gibi bileşenlere enerji sağlıyor. Bu enerjiden yeterli miktarda geldiğinde, su molekülü arkadaşlarından ayrılıp su buharı şeklinde havaya yükseliyor. Fakat tuzun serbest kalması için çok daha güçlü bir destek gerekiyor. Bunun sebebi, tuzun su içerisinde pozitif yüklü sodyum iyonlarına ve negatif yüklü klorür iyonlarına ayrışması. Bu elektrik yüküyle birlikte iyonlar su moleküllerini çekiyor. Su molekülleri, yüklü iyonlara diğer H2O’lara göre daha sıkı şekilde bağlanıyor. Buharlaşan su havalanırken, tuz ve diğer bileşenlerden arınmış çok saf bir damıtım halinde bulunuyor. Fakat aynı şekilde kalmıyor.
Su molekülleri, atmosferin yüksek kısımlarında toz ve is gibi havada dolaşan parçacıklarla karşılaşarak bu maddelerin etrafında sık sık damlacık oluşturuyor. Oluşan bu damlacıklar, yağış şeklinde Dünya’ya geri düşüyor. Bu oluşum yöntemi sebebiyle, damlacıklar havada dolaşan kirletici maddeleri tekrar yere taşıyabiliyor. (Yağmur yakalamak için dilinizi dışarı çıkardığınızda bunu düşünün).
Damlacıklar tuz parçacıkları etrafında bile oluşabiliyor fakat tuz, havada deniz suyuna göre çok daha düşük yoğunlukta oluyor. Peki tuz hiç havaya gidemez mi? Elbette gider ama bunun için tuzu, kaynama noktası olan 1413 derece Celsius’a kadar ısıtmanız ya da kıyı bölgesine gitmeniz gerekir. Okyanusun üstünde esen rüzgar tuzlu su püskürtüsünü taşıyabilir, sis de bazen okyanusun üstündeki bileşenleri alıp bu molekülleri karasal bölgelere götürebilir.