Genel

“Katil Dede!” Çığlığıyla Başlayan Direniş: Hayvan Hakları Aktivisti Emek Ezgi Kıdış’ın Hikayesi

Hayvan hakları mücadelesindeki kararlılığıyla tanınan Emek Ezgi Kıdış, şu anda 7 köpeğiyle birlikte yaşıyor ve sokak hayvanlarının sesi olmak için çalışıyor. Ancak onun bu yolculuğu, çocukluğundan gelen unutulmaz bir anıyla şekillenmiş.

Abone Ol

Tuğçe Dokumacı

Bir Çiftlikte Filizlenen Sevgi
Mersin’de dedesine ait büyük bir hayvan çiftliğinde büyüyen Kıdış, çocukluk yıllarını inekler, kuzular ve köpeklerle iç içe geçirmiş. “Onlar benim ilk arkadaşlarımdı” diyen Kıdış, hayvanlara olan sevgisinin mücadeleye dönüştüğü o ilk anıyı şöyle anlatıyor:

“5 yaşındaydım. Dedem yaşlanan ineğimiz Nazlı’yı kasaba satmak istiyordu. O zaman dedemin karşısına dikilip ‘Katil dede!’ diye bağırarak bir eylem başlattım. İnatçılığım işe yaradı; Nazlı’yı kurtardık. Bu, benim ilk direnişimdi ve hayatımı hayvan haklarına adamaya o an karar verdim.”

Hayvan Hakları: Sevgiyle Başlayan Adalet Mücadelesi
Kıdış’a göre hayvanlara olan duyarlılık, yalnızca sevgiyle sınırlı kalmamalı. Bu mesele, eşitlik ve adalet temelinde değerlendirilmelidir.

“Hiçbir tür, bir diğerinden üstün değildir. Hayvanların yaşam hakkını tanımak, aslında insanlığın vicdanıyla yüzleşmesidir. Onlara saygı duymadan, gerçek bir eşitlikten bahsedemeyiz.”

Bugün Kıdış, sadece kendi evindeki hayvanlarla değil, sokakta yaşayan tüm canlarla ilgileniyor. Aktivizmini, toplumu hayvan hakları konusunda bilinçlendirmek için de kullanıyor. “Nazlı’nın hayatını kurtarmak nasıl dönüm noktası olduysa, bugün de aynı kararlılıkla sokaklardaki Nazlı’ların yanında olmaya devam edeceğim,” diyor.

Bu güçlü hikaye, sadece bir bireyin hayvan sevgisini değil, aynı zamanda adalet ve vicdan temelinde verilen bir mücadeleyi de gözler önüne seriyor.

Bir Gazeteciden Daha Fazlası: Akademik Mücadele ve Hayvan Hakları

Emek Ezgi Kıdış’ın çocuklukta başlayan hayvan sevgisi, profesyonel yaşamına ve akademik çalışmalarına da yansımış. Kıdış, hayvanlara yönelik nefret söylemi üzerine doktora tez çalışması yapmayı planlıyor. Bu kararının temelinde ise, Türkiye’nin sosyal medya ve kamuoyunda gündeme gelen sokak hayvanlarına yönelik nefret söylemleri yatıyor.

“Twitter’da her gün sokak hayvanlarına yönelik nefret dolu hashtagler görüyorum. Bu durum beni derinden yaralıyor. Sosyoloji ve iletişim alanında hayvanlara yönelik nefret söylemini araştırarak bu konuyu akademik literatüre kazandırmayı hedefliyorum. İnsanlar ve hayvanların eşit, dostane ve saygılı bir şekilde bir arada yaşayabileceği bir toplum hayal ediyorum. Bunun için eğitim şart. Çocuklara hayvan sevgisi ders olarak okutulmalı.”

Türcü Yaklaşıma Karşı Durmak

Hayvanlar arasında tür veya cins üzerinden ayrım yapmak, insan eliyle oluşturulan bir ötekileştirme biçimidir. Bir sokak köpeği ile cins bir köpek arasında yaşam hakkı açısından hiçbir fark yoktur. Hepsi nefes alan, hisseden, yaşamı deneyimleyen varlıklardır. Hayvanlara yönelik türcü, faşist ve ayrımcı fikirler, onların yalnızca dış görünüşlerine ya da ekonomik değerlerine indirgenmesine yol açar ki bu kabul edilemez. Her hayvanın eşit yaşama hakkı vardır ve bu hak, insan müdahalesiyle kısıtlanmamalıdır.

Yedi Can Dostu ile Hayata Tutunuyor

Şu anda sokaktan ve barınaklardan sahiplendiği 7 köpekle birlikte yaşayan Kıdış, onların her birini kendi çocuğu gibi görüyor. Köpeklerinin isimlerini ve hikâyelerini paylaşırken gözleri parlıyor:

“Her biri farklı bir hikâyeye sahip. Onlar benim hayatımın anlamı. Engelli olanlar var, kötü koşullarda yaşarken kurtardığım köpekler var. Onlara sevgiyle yaklaştığınızda nasıl değiştiklerini görmek, benim için tarif edilemez bir mutluluk.”

Pet Shoplar ve Hayvan Ticareti

Hayvanların ticari birer meta olarak görülmesi, onların can olarak değil, mal olarak değerlendirilmesine neden olur. Pet shoplar, hayvan dövüşleri ve hayvan satışları gibi uygulamalar, hayvanların değerini düşüren, onların varoluşsal haklarını ihlal eden süreçlerin bir parçasıdır. Bu sistemler, hayvanları oyuncak veya tüketim nesnesi haline getirir ve onların doğasına zarar verir. İnsanların eğlence veya kazanç uğruna hayvanları sömürmesi, etik ve vicdani olarak büyük bir sorundur.

Hayvanlara Saygı, Topluma Saygı Demektir

Kıdış, hayvan haklarını yalnızca bireysel bir mücadele olarak değil, toplumsal bir görev olarak görüyor. “Hayvanlara saygı, aslında topluma saygının bir yansımasıdır. Bu nedenle hayvan haklarının korunması için yasaların daha sıkı olması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca, eğitim sistemi içinde hayvan ve doğaya saygı dersleri mutlaka yer almalı. Türkiye'de son zamanlarda hayvanlara yönelik şiddet ve katliam haberleri beni son derecede yaralıyor ve bunun karşısında durmak için Mersin'de özellikle hayvanseverlerle bir araya gelerek hem bireysel manada mücadeleyi hem de hayvanlara yönelik eğlenme etkinliklerine katılıyorum” diyor.

Medyanın Hayvan Haklarına Yaklaşımı

Habercilikte kullanılan dil, hayvanların toplumda nasıl algılandığını şekillendirir. Örneğin, doğal afetlerde hayvanların ölümü "telef oldu" gibi ifadelerle aktarılmaktadır. Bu dil, hayvanları mal olarak görme anlayışını yeniden üretir. Oysa hayvanlar telef olmaz, ölür. Onlar canlıdır ve yaşamları önemlidir. Aynı şekilde, haberlerde “can kaybı olmadı” denilirken, ölen hayvanlar dikkate alınmamaktadır. Bu, hayvanların yaşama hakkını görmezden gelen bir yaklaşımdır. Hayvanların yaşamı da insan yaşamı kadar değerlidir ve haberlerde bu gerçeğe uygun bir dil kullanılmalıdır.


Bir Umut: Hayvan Haklarına Duyarlı Bir Gelecek

Emek Ezgi Kıdış, bireysel eylemleriyle başlayan bu yolculuğu, akademik ve gazetecilik kariyeriyle taçlandırmaya kararlı. Çalışmalarıyla hayvanlara yönelik nefretin azalmasına ve onların haklarının korunmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor.

“Hayalim, bir gün insanların hayvanlarla eşit haklara sahip olduğu bir dünyada yaşamak. Bu yolda elimden geleni yapmaya devam edeceğim” diyor ve ekliyor:
“Hayvanların dostlarımız olduğunu unutmayalım. Onlar da bizim gibi sevgiye, saygıya ve hak ettikleri bir yaşama sahip olmayı hak ediyorlar.”