KIRIK CAMLAR TEORİSİ

Abone Ol

Elimizde bir paket atıştırmalık ile sahilde yürüyüş yaptığımızı düşünelim. Atıştırmalığımız bitiğinde elimizde kalan boş paketi atmak için gözümüz çöp kutusunu aradı ve uzakta olduğunu fark ettik. İkinci seçenek olarak gözlerimiz yerlere ve etrafa kayar. Eğer yerler tertemiz herhangi bir çöp bulunmuyorsa çöp kutusuna gitmeyi tekrardan düşünürüz. Fakat yerler çöp doluysa bizde kendi çöpümüzü yere atmaktan çekinmeyebiliriz. Kırık camlar teorisi insanların yaşadığı yerlerde bozukluk varsa orada yasanın olmadığı düşüncesini benimsediklerini öngörür. Bu öngörü, ABD'li Philip Zimbargo'nun 1969'da yaptığı bir deney ile ortaya çıkmıştır. Zimbargo deneyinde suç oranlarının yüksek, maddi durumun kötü olduğu ve 'getto' olarak tabir ettikleri bir bölge ile ayrıcalıklı kesimin yaşadığı suç oranlarının düşük ve hayat standartlarının yüksek olduğu farklı bir bölge seçmiştir. Bu iki bölgeye de aynı model iki araç plakasız ve kaputu açık bir biçimde bırakılmıştır. Arabaların bırakılmasından üç gün sonra getto bölgesindeki aracın yağmalandığı ve camlarının kırıldığı gözlemlenir, diğer bölgedeki araç ise bırakıldığı gibi bulunur kimse dokunmamıştır bile. Fakat zimbargo deneyi böyle bitirmez bu gözlemlerin üzerine şartların daha iyi olduğu ve kimsenin araca dokunmadığı bölgeye yanında iki yardımcısı ve ellerinde çekiç le gider. Arabaya zarar vermeye ve yağmalamaya başlarlar sonrasında bölgede yaşayan insanlarında gelip arabadan birkaç parça söktüklerini bazılarının camları kırdığını gözlemler. Bütün deneyin sonucunda Zimbargo 'ilk camın kırılmasına yada çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz' der. Bu deney ve öngörü zamanla çok ciddiye alınmış ülkelerin önemli departmanlarında büyük değişikliklere yol açmıştır. Öyle ki döneminin New York belediye başkanı Guliani, kırık camlar teorisini baz alarak polis teşkilatında değişiklikler yapmış ve suç oranını %56 oranında azaltmıştır. Bu sonuç üzerine bir röportajında 'elbette katliam yapmakla duvara yazı yazmak arasında dağlar kadar fark var. Ama nihayetinde ikisi de suç. Ve birine olanak tanıyan ortam diğerini de yeşertir' açıklamasını yapar. Aynı zamanda çevre ve şehircilik bakanlıklarının da ülke düzenini korumak ve kaostan uzaklaşmak adına bu teoriyi baz aldıkları söylenebilir. Öyle ki şehirde herhangi bir binadaki kırık cam onarılmazsa binayla kimsenin ilgilenmediğini düşünen diğer insanlar kalan camları da kırmak isteyecek ve bina camsız kalacaktır. Bu sebeple bakanlıklar zarar görmüş binaların hemen onarılması görüşüne sahip olmuşladır. Peki bu teorinin ülkelerde ve çeşitli departmanlarda yarattığı büyük etkileri bir kenara bırakacak olursak sizce de küçük görünseler de büyük engellere yol açan bir kereden bir şey olmaz düşüncesi ile hayatımızda aşması zor büyük bir dağ haline getirdiğimiz konular olmuyor mu? Örneğin senin alanın olmayan bir konuda patronun yapman için bir görev verdi bir kereden bir şey olmaz düşüncesi ile o görevi yerin getirdin sonra aynı görev ikinci üçüncü defa istendi tekrar yapmak zorunda kaldın ve birde baktın ki o görev artık senin sorumluluğunda. Diğer bir yandan sosyal yaşamında arkadaş grubundan bir kişi seninle kaba ve saygısızca konuştu o anki duruma verip kendince açıklamalar yapıp görmezden geldin ama sonradan fark edeceksin ki grubundaki diğer arkadaşların da sana aynı saygısızlığı ve kaba davranışı göstermeye başlamış. Herhangi istenmediğiniz davranışa 'Bir defa' göz yummanız daha sonraki tüm davranışlara göz yummanızı gerektirebilir. 'Bir defadan bir şey olmaz' düşüncesiyle yola çıktığınız her davranışın sizi tüm camları kırılmış binaya döndürebileceğini bilmeniz umuduyla.