Yunanlılar’ın Kos, bizimse İstanköy dediğimiz ada, Yunanistan’daki On İki Ada grubuna bağlı olarak Ege Denizi'nde Karya sahiline oldukça yakın bir konumdadır. Sanıldığının aksine İstanköy, Türkçe bir isim de değildir aslında. Kos’un bir diğer ismi olan “Eis Tin Ko” sözcüğü, ada Osmanlı hakimiyetindeyken yakıştırma sonucu İstanköy’e dönüşmüş. “On İki Ada” ismi de Osmanlı Devleti’nin uyguladığı bir yönetim şeklinden gelmiştir. “On İki Ada” ismi, önce Yunanca’ya sonraları bire bir çevrilerek Batı dillerine de girmiştir.
Kalimnos ve Nisiros adalarının arasında konumlanan Kos Adası, Bodrum Yarımadası’nın tam karşısında, Anadolu’dan sadece 8 mil uzakta yer alan şirin bir Ege adasıdır. Bodrum’un Akyarlar köyünden, iyi bir yüzücünün rahatlıkla yüzerek ulaşabileceği kadar burnumuzun dibindedir. Bu yakınlıktaki adaların elimizden çıkıp gitmesi on yıllardır içimizi acıtmaya devam ediyor. Hele ki adaya gidip, adanın muhteşem güzelliğine şahit olunca içinizdeki acı daha da artıyor. En azından bende böyle oldu. Öte yandan bizim sahillerimizdeki betonlaşma ile onların sahillerindeki betonlaşmadan uzak, eski yapıların restore edilmiş güzelliğini ve doğal akışına bırakılmış sahillerini gördüğümdeyse kafamın da fena karıştığını söyleyebilirim. Kuş uçuşu bir yakınlığa sahip bu adalar bizim egemenliğimizde olsaydı, hiç şüphe yok ki çirkin betonlaşmanın esiri olacaklardı. Bu sorulardan ve karşılaştırmalardan, zihnimin hiçbir zaman kurtulamayacağını da biliyorum. Sezar’ın hakkı Sezar’a, adamlar sahillerini mükemmel bir şekilde korumuşlar ve dünyanın her yerinden adaya ulaşan turistler, bu doğal güzellikleri akın akın görmeye geliyorlar.
Kos, üzerinde insan yaşayan 227 Yunan adası içerisinde yüzölçüm bakımından, 290 km karelik alanıyla 16. sırada yer alıyor. 50 bin civarındaki ada halkının bir bölümü, Yunanistan vatandaşı Türk ve Müslümanlardan oluşur. Sayıları 3 bin civarında olduğu düşünülen Türk kökenli nüfus, ağırlıklı olarak Platani köyünde ve Kos şehir merkezinde yaşarlar. Her yıl yüzbinlerce turiste ev sahipliği yapan ve On İki Ada’nın kraliçesi olarak anılan Kos, denizin ve sürekli güneşli günlerin tadını çıkarmayı seven turistlere, mükemmel bir Akdeniz iklimi sunar.
Buluntular, Kos’un tarihinin prehistorik döneme kadar uzanmasını sağlamıştır. Minoen uygarlığı adaya M.Ö. 14. yüzyılda yerleşirken, sonraki dönemlerde bunu Akalar ve Dorlar izledi. M.Ö. 5. yüzyılda ada Pers istilasına uğrar ama Atinalılar Kos’u Perslerden geri alırlar. M.Ö. 82’de Roma İmparatorluğu’nun bir kolonisine dönüşen Kos, M.S. 1204’te Venedikliler’in kontrolüne geçer. 1315’ten itibaren Kos’ta Saint John Şövalyeleri devri başlar. Kos limanının hemen girişindeki kale de Şövalyelerin inşa ettiği bir kaledir. Kos, 1522 yılında Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine girer. 1912 yılında da İtalyanlar’ın işgaline uğrar. Tarihte Antik Yunan, Roma, Osmanlı ve İtalyan yönetimlerine ev sahipliği yapan Kos, 1948 yılında Yunanistan’la birleşerek günümüzdeki kimliğine kavuşur.
Yunan mitolojisine göre Kos, hastaları iyileştiren Sağlık Tanrısı Asklepios’un adasıdır. Antik zamanlarda hastaların şifa bulmaya geldiği bu yer, adını Apollo’nun oğlu, tıbbın ve sağlığın koruyucusu tanrı Asklepios’tan alır. Hem hastane hem de tapınak olarak kullanılan Asklepion, Kos şehir merkezine oldukça yakın bir noktadadır. M.Ö. 460 yılında ise tıbbın babası olarak anılan, adada tarihin ilk tıp okulunu kuracak olan ve yeminiyle bildiğimiz ünlü Hipokrat’ın adada doğması da bir tesadüften çok daha fazlası gibi geldi bana doğrusu. Adanın en ünlü siması Hipokrat’la ilişkilendirilen Hipokrat Ağacı, Kos adasının en ünlü simgelerinden biri olarak görülmeye değer. Bu yaşlı çınar ağacının altında Hipokrat’ın öğrencilerine ders verdiğine inanılıyor ama yapılan araştırmalarda ağacın 500 yaşında olduğunu da ortaya çıkarmıştır. Buna rağmen ağaç, ada halkı tarafından çok sahiplenilmiş ve ağaçla ilgili pek çok gelenek de oluşmuştur. Ağacın dal ya da yaprakları dünyanın çeşitli yerlerindeki tıp fakültelerine hediye olarak gönderilmiş. Mastichari’de bulunan Hipokrat Kültür Merkezi’inde M.Ö. 5. yüzyılın mimarisi canlandırılmış. Çeşitli etkinliklerin ve konferansların gerçekleştirildiği merkezde, tıbbi bitkiler ve ağaçlarla dolu bir bahçe de yer almaktadır.
Kos Adası, haklı şöhretini taa Antik Yunan'dan itibaren yakalamış aslında. Kos,Yunan Adaları içerisinde tarihi dokusu en zengin olanlarının başında gelir. Eski şehir, Yunan, Roma ve Bizans. Osmanlı dönemleriyle birlikte Şövalyelerin ortaçağ döneminden ve İtalyan yönetiminden izler taşır. Kos adasının en çarpıcı yanı, tarihi sokaklarında yürürken pek çok farklı kültürden esinlenen zengin bir tarihe tanıklık edebilmenizdir. Kos şehrinin tarihi yapıları içerisinde Arkeoloji Müzesi, Cami, Kapalı Çarşı, Agora ve Roma Evi büyük ilgi görür. Yine Hipokrat’ın tıp merkezi Asklepion, Nerantzia Kalesi ve Antimachia kalesi bu tarihi yerlerden sadece bazıları.
Helenistik Dönem’den kalma gymnasium; Akropolis, Hipodrom, Nymphaeum, Afrodit ve Herkül tapınaklarının kalıntılarının da bulunduğu bir kompleksin parçasıdır. Antik çağ sporcularının egzersiz ve bakımı için yüzme havuzu dahil her türlü imkan bulunan gymnasium, şehir merkezinin doğusunda, limana yakın bir konumda yer alır.
Şehir merkezindeki Arkeoloji Müzesi, adadaki bütün kazı alanlarından çıkan tarihi eserleri bir arada görmek ve adanın tarihi hakkında bilgi edinmek açısından oldukça önemli bir lokasyondur. Adanın çok ciddi bir tarihi dokusu var. Müzenin sonraki yıllarda yapılacak kazılarla birlikte, sergileyeceği eser sayısının daha da artacağını rahatlıkla söyleyebiliriz…