Mısır’ ın tek adamı Abdulfettah es-Sisi rakipsiz girdiği Aralık 2023’teki seçimlerin ardından üçüncü
cumhurbaşkanlığı dönemine ertelenmiş önlemlerin tetiklediği iflasın eşiğine gelmiş ekonomik krizin
gölgesinde başladı…
Sisi, 2 Nisan 2024 günü gerçekleşen yemin töreninde Mısır’ın ekonomik yetkinliklerini ve kaynaklarını
en üst düzeye çıkaracak stratejileri benimseme, bir yandan sürdürülebilir ve dengeli bir ekonomik
büyüme, Mısır ekonomisinin krizler karşısındaki sağlamlığını ve direncini arttırma sözünü verirken de
sıfırı tüketmiş ülkeye kan verecek kaynak arayışındaydı..
Mısır ile Türkiye’ nin farklılıkları yanında şaşırtıcı benzerlikleri de var…
Örneğin iki ülkenin de ekonomi çarkları yüz yıldır dış destek olmadan döndürülemez haldeydi, yapısal
dönüşüm gerçekleşmediği için o bağımlılık artarak sürüyor…
Mısır’ ın Kamu borcu, GSYH’ sına (gayrı safi yurt içi hâsıla) yakın (yüzde 93). Ciddi boyuttaki döviz
rezervi sıkıntısı, borç yükü altındaki devlet hazinesini iflasın eşiğine getirmiş durumda.
2015’ te 40 milyar dolar olan dış borç 2023’ te 165 milyar dolara çıkmış bulunuyor ve Merkez Bankası
rezervleri 34 milyar dolara gerilerken 2024’ te ödenmesi gereken dış borç 40 milyar dolar… (Fikir
vermesi bakımından Türkiye’ nin dış borcunun 492 milyar dolar ve kısa vadeli borcunun 210 milyar
dolar olduğunu not etmekte yarar var)
Yüzde 36’ ya çıkan enflasyonun mutfağı yakması yetmezmiş gibi sıfırı tüketen hazine eliyle geçmişte
nüfusun yüzde 60’ ını oluşturan yoksul kesimlerin yaşama tutunmasını sağlayan sübvansiyonlardaki
kesintilerin yaşamı daha da zor hale getirdiği ülkede Sisi’ nin yemin törenindeki vaatleri boşuna
değildi ve geçmişte olduğu gibi Mısır’ ın jeostratejik konumuna dayanıyordu…
Örneğin Sisi tüm olumsuzluklara karşı 110 milyonluk nüfusuyla Arap liginin tartışılmaz en büyüğü olan
Mısır’ ın batmasına dünyanın özellikle de petrol zengini körfez ülkelerinin seyirci kalamayacağı
gerçeğine güveniyordu…
Nitekim Aralık ayındaki seçimlerin hemen ardından ve henüz yemin etmemişken, Birleşik Arap
Emirlikleri (BAE), Şubat ayında Mısır’ın Akdeniz kıyısında yeni bir turizm tesisi inşa etmek üzere 35
milyar dolarlık bir yatırım yapacağını duyurdu.
Sesi tamamen kesilen muhalefetin cılız da olsa ‘Ras el-Hikma gibi ülkenin en güzel kıyılarına sahip
cennetinin yabancı ülkeye satılmasına’ tepki gösterse de ‘çılgın projeyi’ engelleyecek hiçbir güç yok..
İster istemez Kanal İstanbul ile paralellikler kurulabilir ama benzerlikler bununla sınırlı değil…
BAE’ nin Şubat’ taki sunduğu hayat öpücüğü ardından Avrupa Birliği de Mart ayında Mısır ile
stratejiklik ortaklık anlaşması yaptığını duyurdu…
8 milyar dolar tutarındaki yardım paketi, Mısır’ın istikrarını güçlendirmeyi amaçlayan stratejik ortaklık
adıyla maskelense de aslında aktarılacak kaynağın göçle mücadeleyi bir başka ifadeyle mülteci akımını
engelleme projesi olduğunun herkes farkında…
Sisi’ nin başında olduğu Mısır’ ın önüne çıkan fırsatlar bunlarla da sınırlı kalmadı…
Gazze trajedisiyle kaosa sürüklenen bölgenin o güne kadar ekonomik anlamda iflas etmiş ülkesi bir
anda dünyanın ilgi odağı konumuna yükseldi…
BAE’ den Şubat ayında ete kemiğe bürünen 35 milyar dolarlık yatırım projesi, Mart başında AB’ den
mülteci barajı oluşturma karşılığı 8 milyar dolarlık yardım anlaşması derken, Uluslararası Para
Fonu(IMF)’ in, daha önce 3 milyar dolar olarak imzalanan kredi anlaşmasını ‘belirlenecek koşullar’
ışığında 8 milyar dolara yükselteceğini açıklaması…
AB ve BAE kaynak aktarımı önünde ciddi engeller olmasa da IMF’ in sağlayacağı kredilerin koşulları
var ve Mısır’ ın o koşulları yerine getirme süreci çok ciddi sorunlara gebe…
Mısır açılacak kredi musluklarıyla geçmişte olduğu gibi bir süreliğine nefes alabilir ve bir başka
ifadeyle batmakta olan ekonomi gemisini yüzdürebilir ancak ülkenin gerçek anlamda çıkış yakalaması
için IMF’ in yazdığı reçetenin tavizsiz uygulanması bir başka ifadeyle yapısal reformların yapılması
gerekiyor…
Mısır Merkez Bankası, IMF’nin (Uluslararası Para Fonu) ilk talebini anlaşma için görüşme masasına
oturduğu gün yerine getirdi…
Yerel para birimi Mısır lirasını ABD doları karşısında devalüe etti ve sabit kuru terk edip dalgalı döviz
kuruna geçti…
Böylece o güne kadar 31 Mısır pounduna sabitlenmiş olan bir ABD dolarının fiyatı piyasa değerinden
işlem görmeye başladı. (Dalgalanan kur son bir ayda 50 Mısır lirası 1 dolar olarak oluştu)
Önceki IMF anlaşmaları, Mısır Merkez Bankasının dalgalı döviz kuruna geçmemesi nedeniyle başarısız
kaldığı için, bu kez atılan ‘cesur adım’ Mısır mali politikasındaki değişimi yansıtması bakımından umut
verici olarak nitelendiriliyor…
Ancak ülkenin 1950’ lerin ortalarında ordu desteğiyle yönetime el koyan Nasır’ dan beri ülkedeki
sanayi ve ticaretin bir başka ifadeyle ekonominin omurgasını generallerin egemen olduğu orduya ait
şirketler oluşturmakta..
Haziran sonu kredi anlaşmasını gözden geçirecek IMF, o güne kadar yerine getirilmesini istediği beş
öneri kapsamındaki reformlara yönelik gelişmelere bakacak.
İhalelerin şeffaflaştırılması ve kamu altyapı projelerine özel sektörün katılımını sağlamak gibi
reformların yerine getirilmesinin güçlükleri söz konusu Mısır ve Ordu olunca ciddi sorunlara gebe… .
Mısır’da mega projelerin tamamı istisnasız biçimde Orduya ait şirketlerin tekelinde…
Kahire kaosundan 40 km uzakta bugünlerde ilk sakinlerini karşılayan yeni idari başkentin (kısaltılmış
adıyla NAC) inşası ve Süveyş Kanalı’nın genişletilmesi gibi yüksek maliyetli mega projeler yanında tüm
sanayi kollarında kilit rol oynayan faaliyetler orduya bağlı şirketlerce kontrol ediliyor.. (yaklaşık 30
milyar dolarlık NAC projesini yüzde 51’ i orduya yüzde 49’u konut bakanlığına ait olan ACUD isimli
şirket gerçekleştiriyor)
Kendisini Nasır’ dan beri yeni Mısır’ ın kurucusu gören devasa imparatorluğa sahip Mısır ordusu;
otellerden konutlara, altyapı projelerinden benzin istasyonlarına, tüketim mallarından gıda işleme
tesislerine, marketlerden AVM zincirlerine kadar her alanda faaliyet göstermekle kalmıyor. Aynı
zamanda vergilerden ve gümrük vergilerinden muaf olma gibi haksız rekabete yol açan ayrıcalıklardan
yararlanıyor…
Ordu kendi içinden çıkan Sisi’ yi ayakta tutarken Sisi’ nin de bu imparatorluğu koruyup kollaması ve
elde ettikleri güce dokunmaması gibisinden uzlaşma kısaca ‘kazan-kazan’ söz konusu…
Mısır’ ın kendine özgü bu aşılamaz bariyerlerle döşeli yatırım iklimi, bugüne kadar IMF ve benzeri
yardım paketlerinde şart olarak önüne koyulan koşulları jeopolitik önemiyle korkutarak ve ülkede
tuttuğu mültecilerin önündeki baraj kapaklarını açma gibi sopaları göstererek savsakladı…
Ancak bu kez durum farklı…
Farklı çünkü bu kez Reform sürecini sekteye uğratabilecek tek neden Mısır’daki iç dinamikleri aşan ve
girdiği her krizde Mısır’ ın yardımına koşan BAE, Suudi Arabistan gibi zengin körfez ülkelerinin bu kez
öncelikleri, beklentileri farklı…
Körfez ülkeleri artık dibi delik havuza su dökmekten farksız eriyip giden ve tam olarak nereye
harcandığı meçhul kaynak aktarmak yerine, IMF gibi açılan kredileri disiplinle ve sürekli denetleyen
kurumların çizgisinde yapısal reformlara harcanmasını sağlamayı ve böylece istikrarlı bir komşuya
sahip olmayı hedefliyor.
Bugüne kadar girdiği her krizde yardıma koşan Suudi-BAE gibi müttefikler kendi ülkelerini reformlarla
değiştirip dönüştürürken Arap blokunun lideri Mısır’ a koşulsuz para aktarmak yerine bundan böyle
uluslararası kuruluşların yol haritalarına göre hareket etmeye çalışacaklar..
Bu durumda AB ve IMF’ in, sağlayacakları finansman dilimleri karşılığında Mısır’da yapısal reformların
gerçekleştirilmesi çabalarına, petrol zengini Suudi-BAE ittifakının da katılması söz konusu olacak...
Böylece bugüne kadar aktarılan yüzlerce milyar doları, ‘Mısır batmasına izin verilmeyecek kadar
önemli ülkedir’ algısıyla orduya dayalı sistemin çarçur etme sürecinin sonuna yaklaşıldığı izlenimi söz
konusu olabilir..
IMF’ le girdiği tüm sınavlarda başarısız olmasına karşın, bölgedeki önemi, ağırlığı nedeniyle batmasına
izin verilmeyen Mısır bu son sınavdan nasıl çıkacak?
Bekleyip göreceğiz…