"Her politikacının şiir yazması veya beste yapması beklenemez ama bence bir politikacının yaşamı sadece politikadan ibaret olursa, ondan politikada hayır gelmez. Çünkü politikanın konusu da amacı da insandır. İnsan tek boyutlu bir varlık değildir, onu değişik açılardan görebilmek gerekir. Politikacının bu yüzden, politika dışında ilgi alanları olmalıdır. Bu onun gerektiğinde görevinden ayrılmasını da kolaylaştırır." Kendisiyle yapılan bir röportajda, böyle diyordu Bülent Ecevit. Mevki, makam sahibi olunca koltuğundan kalkmayı bilmeyen şimdiki siyasilere ve yöneticilere bakınca, haklılığını daha iyi anlıyoruz. Ülkede onca olumsuz şey olmasına rağmen, bir kişinin bile sorumluluk alıp istifa ettiğini görmüyoruz.
Seçtiğimiz siyasilerin iletişim şekilleri de topluma doğrudan sirayet ediyor. Özellikle AKP sonrası ortadan kaybolan siyasi nezaket, yerini ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir dile bıraktı. Her geçen gün artan çatışma hali, karşılıklı hakaret ve küfürlerin normalleşmesine kadar ilerledi. Bu durum, doğal olarak topluma da aynı şekilde yansıyor. Hoca-cemaat misali halk, yöneten kesimin kaba ve nezaketten uzak dilini benimseyerek, birbirlerine düşmanca davranmaya başladı. Zaten nezaket ve saygı konusunda eksiklik çekerken daha da problemli bir toplum haline dönüştük. Bu yüzden Bülent Ecevit'in, siyasilerin siyaset dışında ilgi alanları olması gerektiği söylemini oldukça önemli bulmuşumdur. Günümüz politikacılarının sorunu da tamamen siyasetin içine gömülmelerinden dolayı, insanları değişik açılardan gözlemleyememelerinden kaynaklanıyor.
Sadece siyasilerin değil, herkesin farklı ilgi alanlarının olması gerektiğini düşünüyorum. Gündelik hayatın telaşından, hengamesinden uzaklaşabilmek için; bir sanat dalı veyahut en azından bir meşgale edinmek gerek bence. Son yıllarda, özellikle de ekonominin ülkedeki çöküşünün başladığı andan itibaren, insanlar günlük rutinleri içinde sıkışıp kaldı. Sabahın erken saatlerinde kalkıp işe giden, (büyükşehirlerdeki trafik durumlarını ve kalabalığı da düşünürsek) akşam eve dönünce kendisine ayırabileceği çok kısa bir zamanı kalan insanların ruh halleri de bozulmaya başladı. Stres, sinir, kaygı bozukluğu gibi olumsuzluklar hayatımızın her alanına girip normalleşti. Öyle ki gülen, kahkaha atan insanlar bile sinirimizi bozmaya yetebiliyor. Ekomonomik sorunlardan kaynaklı, kısıtlı zamanlarında bile herhangi bir aktivite için bütçesi olmayan insanlar, adeta birer robota dönüştü. Temel ihtiyaçlarını (yemek, içmek, barınmak) bile zorlukla sağlayabilen, her günü bunun için çalışmakla geçiren ve kendisine ayırabileceği, yalnız kalabileceği, düşünüp sorgulayabileceği, eğlenebileceği zamanı yok denecek kadar az olan insanlardan sağlıklı bir düşünce, eylem ya da iletişim bekleyebilir miyiz? Geçinebilmek, aç kalmamak, üstüne başına, çoluğuna, çocuğuna bir şeyler alabilmenin derdi ve bunları düşünmenin stresiyle geçen bir hayat; insanlığa herhangi bir fayda sağlayabilir mi? Ne yazık ki bu; üretmeyen bir insan olarak, boşa geçmiş ve heba edilmiş bir hayat olur.
Çevrenizdeki insanları gözlemlerseniz, çoğunluğun depresif bir ruh halini içinde olduğunu rahatlıkla görürsünüz. En azından benim çıkardığım sonuç böyle. Kiminle konuşursam konuşayım, olumlu diyebileceğim çok az şey duyuyorum. Varsa yoksa iş, ekonomik durumlar ya da siyaset... İnsanların, futbol ya da birbirinin benzeri TV programları seyretmek dışında aktiviteleri yok denecek kadar az. Kıraathanelerde, kahvecilerde oturmayı veyahut haftada bir yemeğe çıkmayı da ekleyebiliriz bunların yanına. Çoğunluğun bütçesi sadece geçinebilmeye yeterken, bir nebze daha iyi olanların da zamanı olmuyor. Bu yüzden ülkedeki çalışanların büyük bir çoğunluğu iş ve ev arasında mekik dokuyarak bir hayat sürdürüyor.
"Ne yapalım kardeşim, ekmek parası, hayat mücadelesi..." gibi cümleler kurduğunuzu duyar gibiyim. Haklısınız, fakat bir yere kadar. Evet ülke büyük bir ekonomik çöküşte, evet geçinmek de zor, evet çoğu insanın gün içinde kendine ayırabilecek birkaç saati bile yok. Haklısınız. Fakat her şeyi boşverip, bu şekilde akışına bırakarak hiçbir şey yapmamanın da bir bahanesi olamaz/olmamalı. Üreteceksiniz, bir uğraşınız, meşgaleniz olacak/olmalı... Vaktim yok gibi zırvaları kendinize söylemekten vazgeçin. Bırakın kendinizi kandırmayı. Sosyal medya hesaplarınızda geçirdiğiniz onca zamanın, kalitesiz TV içerikleri ile öldürdüğünüz vakitlerin bir kısmı bile yeter bir şeyler üretmek için. Elinizden geliyorsa bir sanat dalına yönelin ve öğrenmek için çabalayın. Mesela; bir müzik aleti alıp berecebildiğiniz kadar çalmayı deneyin, resim yapın, bir şeyler yazın... Güzel olmasına veya birileri tarafından onaylanmanıza gerek yok. Hiçbir şey elinizden gelmiyorsa ağaç dikin, çiçek yetiştirin... Yeter ki severek yaptığınız ve sonrasında ürettiğiniz bir şey olsun. Yoksa çalıştığınız işin, kazandığınız paranın veya geçip giden günlerinizin, ne size ne de bir başkasına faydası yok. Günün sonunda, kısacık hayatınızın son demlerine gelince; "Evet, ben bunu yaptım." diyebileceğiniz bir şeyiniz olsun!