Milli Eğitim Bakanı “Ruhban okulu açılabilir…” dedi. (Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin 1991’den beridir basın sözcüsü olan Sevgi Erenerol tarafından bu söylemin suç olduğu açıklandı ve gereği konusunda başvuru yapılacağı duyuruldu.)
Futbol yarışmalarının başladığı ve tek yürek olduğumuz bu süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, DEM yetkilileri tarafından “Bizim milli takımımız değildir…” açıklaması yapıldı.
Türkiye-Suriye ilişkileri olumlu yönde gelişmeye başlayınca bildiğimiz bir yerden (AB-D) düğmeye basıldı ve birileri kışkırtma ve saldırılara başladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde DEM grup toplantısında kürsüden “Yaşasın Apo” sloganı atıldı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, iktidar olduklarında LGBT Bakanlığı kuracaklarını açıkladı.
Yine CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden söz ederken “Kuzey Kıbrıs,” demeyi tercih etti.
TTB (Türk Tabipler Birliği) “Hekim yemini” metnine “Cinsel yönelim,” tanımını yazdırdı. (Var olan metinde “Din, dil, cinsiyet… ayırımı gözetmeden açıklaması olmasına rağmen)
Hangisi ya da hangi bölümü olursa olsun bir üniversiteyi bitirip işsiz kalmayı tercih etmek, tarlada üretim yapmaya tercih edilir oldu.
Ara eleman (Hemen her alanda emekçi-işçi-üretici-zanaatkâr vb.) bulmak, bulduğunda önerdiği günlük yevmiyeyi vermek başlı başına sorun oldu.
Üniversite sınavlarında başarılı olup Eğitim Fakültelerini bitiren öğretmenler, uygulamalı sözlü sınavlara alınmaya başlandı. (Hangi dersten, hangi konuyu, nerede, ne zaman ve hangi koşullarda aktarılacağı tamamen tesadüflere bağlı olmasına rağmen)
Denizlerimizdeki kirliliklerin, değişen iklim koşullarının, ekonomik sıkıntıların had safhada bile demeyeceğim hayal dahi edilemeyen olumsuzluklarla sergilendiği bu süreçte ozanın dizeleri geldi aklıma; “Derdim çoktur, hangisine yanayım?”
Haaa, şu gerçekliği de atlamayalım; Yaşam, bir bütünlük ise her durumuyla ve yanıyla, o zaman topluca düşünmek gerektiğini görelim!
Bir kere daha yazalım öyleyse, ısrarla ve usanmadan ya da kararlılıkla; Atatürk İlkelerini YAŞAM BİÇİMİ yaptığımızda – başardığımızda ne “offf” çekeriz ne de “Derdim çoktur,” deriz! Çünkü yaşamın hemen her alanında yaşadığımız bu sorunlar;
Önce bağımsızlık, sonra üretim ve paylaşımla çözülür.
Kaybettiğimiz canlarımıza yandığımızı, (Bugünlerde seslendirdiğimiz 2 Temmuz 1993-Sivas Madımak yangını) resimlerini başucumuzdan ayırmadığımız Deniz, Yusuf, Hüseyin kahramanlarımıza, Turan Dursunlarımıza, Uğur Mumcularımıza, Bahriye Üçoklarımıza ve dahasına gerçek anlamda sahip çıktığımızı, saygı duyduğumuzu, mücadelelerine devam ettiğimizi, ancak ve ancak bu biçimde gösterebiliriz.
Ve “Anıları mücadelemize örnek olacaktır,” ya da “Rahat uyu, bıraktığın yerden devam edeceğiz,” söylemlerini haklı zemine oturtabiliriz.
Sıraladığımız sorunların çözümünü gerçekte düşünüyor, istiyor, özlüyor ve mücadele ediyorsak KAZANACAĞIMIZ KESİN!…
Anlaştığımızı düşünüyorum. Türk Milletinin zeki, çalışkan ve mücadele azimli olduğunu biliyorum-biliyoruz!
Çözülemeyecek sorun yoktur, ya da “Sorunlar çözülmek için vardır,” değil mi?