‘Dört yıllık eğitim ve diploma,
Üç ayrı yazılı sınav,
Yetmiyor güvenlik soruşturması,
Yetmiyor mülakat,
Bence öğretmen atamalarını bir sırat köprüsü ekleyerek tamamlayın…’
Bu sözler bundan yedi sekiz ay önce Eğitim Gücü Sen Genel Başkanı tarafından dile getirilmişti. O gün taşı gediğine koyan bu söz bugün hala anlamlı olmasına karşın bazı eksiklikler de barındırır hale geldi. ‘Öğretmen Akademileri’…
Genel seçimlerden önce verilen ‘kamuya personel alımlarında mülakatın kaldırılacağı’ vaadinin üzerinden çok uzun bir süre geçmeden gelen ‘mülakat devam edecek sadece içeriği değiştirilecek’ açıklamaları atama bekleyen binlerce genç öğretmen için yıkıma sebep olmuştur.
Yapılan değişikliklerle bu yıl için atamaların, yüzde elli KPSS puanı ile yüzde elli de mülakat puanı ile yapılacağı açıklanmıştır. Yani öğretmen olduktan sonra devlet okullarında görev yapabilmek için KPSS’den geçerli puanı almak yeterli olmayacaktır. Puan sıralamasından sonra sözlü mülakat uygulaması da yapılacaktır. ‘Mülakatın olduğu yerde adalet olmaz. Mülakat adaletin katilidir. Mülakat ehliyeti öldürür. Mülakat liyakati katleder...’ Bu sözler ise üye sayısı en fazla olan sendikalardan birinin genel başkanına aittir.
Bu sözlerde ortaya koyuyor ki, sorun olan konu mülakatın içeriği değil uygulamada görülen hatalardır. Bugüne kadar kamu personel alımlarında şeffaf, objektif, hakkaniyetli mülakat uygulamalarına rastlanmamış olması bu konudaki endişelerin de artmasına sebep olmaktadır.
Son günlerde adından sıklıkla bahsedilir olan ‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’ tasarısının açıklanması sabırsızlıkla beklenmektedir. Bu tasarının içeriği hakkında eğitimin paydaşları henüz bilgi sahibi değildir. Kulislerden gelen duyumlara göre 2025 yılı itibari ile öğretmen atamalarında mülakatın kaldırılabileceği fısıldanmaktadır. Ama şartlara bağlı olarak…
Sözü edilen yeni uygulama ile:
‘Üniversite öğrencileri lisans eğitimini tamamladıktan sonra kamuda öğretmen olabilmek için
KPSS’ye gireceklerdir. Sonra ise yazılı sınavda almış oldukları puanlara bağlı olarak bakanlığın ‘Öğretmen Akademisi’ sistemine müracaat edeceklerdir. Buraya katılmaya hak kazanan öğretmenler Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 4 dönemlik veya 3 dönemlik bir eğitimden geçirileceklerdir. Buradan başarı ile geçenler 3 +1 sözleşme; 3 yıl sözleşmeli daha sonra artı 1 kadrolu olarak görevini ifa edip, meslek hayatına 4B sözleşmeli olarak başlamış olacaklardır.’(L.SELVİ/Milletvekili)
Mülakat kaldırılıyor derken yeni bir yapının adı zikredilmeye başlandı.
‘Öğretmen Akademileri’…
Eğitim Fakültelerinde 4 yıllık lisans eğitimini tamamlayarak öğretmenlik diplomasına sahip olan öğretmenler için 3 ya da 4 yıl daha eğitim vererek kamuya atanma hakkı kazandıracak yeni bir akademiden bahsediyoruz. Bu akademilerin hangi kadrolarla ne tür müfredat uygulayacağı ise belirsizliğini koruyor. Kısacası öğretmenler yağmurdan kaçarken doluya tutulacak gibi görünüyorlar.
Bu konuyla ilgili Doç Dr Emre ER’in düşünceleri ise binlerce eğitim fakültesi öğrencisinin ve mezununun iç sesi niteliğindedir:
‘Eğitim fakültesi mezun ve öğrencileri MEB eliyle adeta bozguna uğradı. Dünyanın hiçbir yerinde eğitim bakanlığı bu kadar öğretmen ve eğitim fakültesi düşmanı olamaz. Bugün hiç itirazı olmayanlar da dahil edilerek Türk eğitim tarihine bu yıllar kara bir leke olarak yazılacaktır.’
Zorunlu eğitimin 12 yıl olmasının ülkemizde lise mezunları sayısını nicel olarak arttırdığı bir gerçektir. Liseden mezun olanların, hangi oranda liyakat sahibi oldukları ise tartışılan bir konudur. Bu tartışmaların odak noktası ise akademik beklentisi olmayan ancak zorunlu olarak eğitime devam eden gençlerin işgücünden uzaklaştırılıyor olmasıdır. Son yıllarda piyasalarda görülen ara eleman yetişmemesi sorunun bir nedeni de lise eğitiminin zorunlu olmasına bağlayabiliriz. Şimdi ise lisans mezunu olan öğretmenlere yaklaşık 2 yıl sürecek bir süreçle iş gücünden uzaklaştırılması tartışılmaktadır. İş en iyi uygulamada öğrenilir.
Öğretmenlik sadece teori bilmekle yapılamaz. Öğretmenlik yaşayarak ve öğrenilerek yapılır. Bu nedenle ‘Öğretmen Akademisi’nde geçirilecek 2 yıllık süreç genç ve enerji dolu öğretmenlerin önünde set oluşturabilecektir. Eğitim fakültelerinin olduğu bir sistemde ‘Öğretmen Akademileri’nin varlığı kaynak israfına neden olabilecektir. Öğretmen akademilerinde geçirilecek süreçte kamuda öğretmen olmanın belirleyici unsurlarının neler olacağı ise merakla beklenmektedir. Mesele öğretmen yetiştirme meselesi ise, eğitim fakültelerinin standartlarının arttırılması ve öğretmen liselerinin yeniden açılması gündeme alınmalıdır. Mesele kadrolaşma, nepotizm, vs ise lütfen adında ‘Milli’ kelimesi olan eğitim sistemimiz üzerinden ellerinizi çekin. Çünkü hiçbir çıkarınız ‘Milli Eğitim Davasının’ önünde değildir.
Unutulmamalıdır ki:
‘Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.’
M.K.ATATÜRK