Macaristan' ın AB ile sorun yaşaması bir yana, Rusya' nın Ukrayna' ya saldırısı ardından görüldü ki, AB
dışında ayakta kalması da mümkün değil…
Bu durumda Macaristan' ın son günlerde AB ile kopma noktasına gelen yolculuğunu ülkenin temel
politikalarından daha farklı boyutlarda ele almak ve 12 yıldır iktidarı liderlik sultasına uygun biçimde
dizayn eden Orban ile ilişkilendirmek gerekiyor.
Macaristan' ın başına geçtiği 2010' dan beri birleşik Avrupa çatı örgütü AB' nin tüm ilkelerine aykırı
söylemler dillendirdi, tavır sergiledi..
Başı sıkıştığında ise pragmatizm diye pazarlamaya çalıştığı oportünizmin dibine vurdu.
'Macaristan'da karışık ırk istemiyoruz ve buna izin vermeyeceğiz' diyerek ırkçılığı körükleyen de
tepkiler üzerine 'kabul ediyorum, bazen yanlış anlamalara müsait cümleler kurduğum oluyor.
Ancak sözlerim ırklar üzerine değil, uygarlığımızla ilgilidir. Biz Macaristan'ın ırkçılığa karşı
mücadelede çok mesafe kaydettik' diyerek çark ederken de aslında ayrımcılığa göz kırpan da aynı
Orban' dı…
Başbakanlığı, kendisini iktidardan muktedirliğe taşıyacak geçici araç olarak gördü…
Orban partisi Fidesz' in Meclis' ten dilediği yasaları geçirecek çoğunluğa ulaştığı 2010'dan beri ülkesini
demokratik yoldan sapma ve devleti ele geçirmekle ile suçlandı ama o hep sandıktan çıkan
çoğunlukçuluğu işaret edip, demokrasinin zaafından yararlanma yolunu seçti…
2011' de bir anlamda boykot uygulayan muhalefetin katılmadığı ve referanduma da götürülmeyerek
tek parti imzalı 'Orban metni' olarak tanımlanacak yeni anayasayı Macar halkına dayatırken
hümanist Avrupa' nın demokratik kriterleri esas alan AB ileride büyük sorunlarla karşılaşacağı süreci
hafife aldı…
Örneğin yeni Anayasa, 'Tanrı Macar'ı Kutsasın" cümlesiyle başlıyor ve ikinci cümlede de 'bin yıllık
Macar krallığına' atıf yapılıyordu…
Oysa AB ülkelerin kutsanması dönemini Avrupa' yı tüketen iki dünya savaşının acıları sonunda
kapatmış, bireylerin mutluluğu ve refahı üzerine bir yapı inşa etme sürecine evrilmişti…
Orban yıllarca hem AB' nin Macaristan' a aktardığı kaynakları dilediğince ve çevresine aktararak
deyim yerindeyse hortumladı..
Böylece yolsuzluklara kucak açan sistemini sürdürürken, AB' nın karmaşık bürokratik yapılarının
boşluklarından yararlanmayı iyi ' becerdi'…
Seçim sistemini partinin gücünü pekiştirecek şekilde değiştirirken, Anayasa Mahkemesi' ni kendisine
bağlı, etkisiz bir organa dönüştürmeyi yine işaretiyle parmak kaldırıp indiren çoğunluk sayesinde
sağladı…
Yargıçlar üzerindeki baskılar inanılmaz derecede arttı, mahkemelerin bağımsızlığı yok edildi…
Radyo ve televizyonu denetleyen üst kurum da ilk etapta sıkı disiplin altına alınırken devlet radyo ve
televizyonlarının sıkı denetim altına alındı…
Birçok önemli medya kuruluşu ya susturulup kapatılması ya da hükümet yanlısı işadamları tarafından
satın alınması Orban kontrolündeki devlet kaynaklarıyla sağlandı..

Orban muhalif medyayı hapis cezalarıyla sindirmek yerine vergi denetim ve cezalarıyla, resmi ilanların
kesilmesi ya da yayıncılara özel yasal sorunlar yaratarak gerçekleştirdi…
Bankalar, işletmeler ve perakende sektörü bir avuç yandaşın kontrolüne geçti…
Devlet ihaleleri başlangıçta AB kriterlerinden çekinildiği için biraz mahcup, zaman içinde daha
cüretkar bir şekilde Orban ve partisi FİDESZ yanlısı şahıslara dağıtılmaya başlandı…
İlginçtir bal tutan parmaklardan biri de Orban'ın damadıydı…
İhaleler genellikle adrese teslim hazırlanıyor, son anda açıklanan ihalede ancak tek bir girişimcinin
koşulları ihale şartlarına uyuyordu.
Avrupa' nın göbeğinde yer alan bir ülke adına inanılması hayli güç ama Orban'ın çocukluk arkadaşı
olan sıradan tesisat ustası on yıl içinde ülkenin en zengin iş adamı haline geliyor ve bu ulusal
sermayenin azgın yabancı girişimciye karşı girdiği kutsal kavganın zaferi olarak pazarlanıyordu…
Yeni türeyen yandaş yatırımcıların çoğu geri planda offshore şirketlerle varlıklarını oradan oraya
aktaran, parti bağlantıları güçlü yeni zenginlerdi. Zaman zaman ortaya çıkan yasal sorunları ve açık
yolsuzlukları yargılayacak hakimler çoktan beyaz atlarına binip gitmiş, mahkemeler iğdiş edilmişti…
Orban' ın güçlü propaganda aygıtı bu servetlerin el değiştirmesini, Macar ulusal sermayesinin
yaratılması olarak pazarlıyor, kamuoyu bu yönde bilgi bombardımanına tabi tutuluyordu…
İşte kafasına buyruk ve ülkeyi kendisine ait şirket gibi yöneten Orban ile AB arasında küçük uyarılarla
başlayan gerginlik bugünlerde oldukça ciddi ve neredeyse Macaristan' ı izole edecek bir krize
dönüştü…
AB, üyesi Macaristan' ın kontrolden çıkma temayülü gösteren hal ve gidişine uzun süre küçük uyarılar
dışında sessiz kaldı…
Bunda muhalefetin dağınıklığı ve ülke ekonomik anlamda çöküntüye doğru sürüklenirken bir araya
gelen 6 muhalefet partisinin son seçimlerden yenilgiyle çıkmasının da büyük rolü oldu…
Öyle ya, iktidarı ve ülkeyi kimin yöneteceğini sandık belirliyordu ve seçmen iradesine saygı ötesinde
yapılacak fazla da şey yoktu…
2019 yerel seçimlerinde muhalefet bir ilki başardı, bir araya gelerek örneğin başken Budapeşte
belediye başkanlığını kazandı…
Ama aynı muhalefet anketçileri de ters köşeye yatıran 2022 genel seçimlerinde tam anlamıyla
hezimete uğradı…
Tüm Muhalefet blokunun aldığı oy oranı, ittifakta yer alan partilerin ayrı ayrı katıldıkları 2018 genel
seçimlerinde aldıkları oy toplamının da altında kalırken 199 Milletvekilinin seçildiği Parlamentoda
Orban' ın oluşturduğu FİDESZ-Hristiyan Demokrat İttifakı 135 koltuk elde ederken muhalif blok 56
sandalyeye ulaşabildi…
Demokratik Koalisyonu (DK), Jobbik, Momentum, Macaristan Sosyalist Partisi (MSZP), Macaristan
Yeşiller Partisi (LMP) ve Macaristan için Diyalog Partisi'nin (PM) oluşturduğu 6 benzemez partinin
"Macaristan için Birlik ittifakı ve ulaşılabilen %35 oy…
En sağdan en sola kadar çok farklı görüşlere ve programlara sahip olmalarına rağmen bir araya
getiren Orban karşıtı altılı ittifakın parti tabanlarında gerektiği gibi hazmedilmediği değerlendirmeleri
seçimden sonra yapılsa da Orban 'atı alıp geçtiği Üsküdar' dan AB' ye nanik yaparcasına sesleniyordu:

' Öyle büyük bir zafer kazandık ki, bu zafer Ay'dan bile göründü, ama en azından Brüksel'den bu
muazzam zaferin çok net görüldüğüne eminim, bu zafer yürekli Macar ulusunun zaferidir.
Son günlerde ortaya çıkan ve AB' nin artık tahammül boyutlarını aşan, Birliğin tarihi boyunca tanık
olmadığı krizin yeni evresi sonraki makale konusu olsun…