Gündem

Özgür Özel: Hepimiz Mustafa Kemal'in Askerleriyiz

CHP Grup Başkanı ve Genel Başkan Adayı Özgür Özel, CHP İl Başkanlığı’nı ziyaret etti. Özel'e çok sayıda partili eşlik etti.

Abone Ol

CHP İzmir İl Başkanlığı önünde konuşan Özel, şunları söyledi:

“İzmir’imizin, Manisa’mızın, Cumhuriyet Halk Parti’sinin, üyelerinin iradesiyle seçilmiş, Atatürk’ün koltuğunda oturan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı’nı; Manisa’da, İzmir’de temsil eden sayın il başkanları, kıymetli ilçe başkanlarımızın, İzmir’imizin, Manisa’mızın çok değerli belediye başkanları, bana eşlik eden kıymetli milletvekillerim, parti meclisi üyelerim, önceki dönem milletvekillerim, belediye başkanlarım ve çok Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm ilçelerinden parti içi demokrasinin en iyi örneğini göstererek seçilmiş gelmiş ve 4-5 Kasım tarihlerinde İzmir’in iradesini Ankara’ya taşıyacak, kurultaya yansıtacak olan kıymetli delegelerim; alnı açık, başı dik, yüreğinde vatan, millet, bayrak ve Atatürk sevgisi olan kıymetli Cumhuriyet Halk Partililer, sevgili İzmirliler hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün birazdan tüm illerimizde, tüm ilçelerimizde yapılacak olan çelenk sunma törenleriyle birlikte Cumhuriyet’imizin 100. yılının kutlamaları resmen başlayacak. İzmir’den Cumhuriyet’in kıymetini en çok bilen, Cumhuriyet kurulsun diye ilk kurşunu atan, kurtuluşun, kuruluşun şehri, Atatürk’ün anneciğini bağrında tutan güzel İzmir, Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.

“BU HALKIN GÖNLÜNDEN NE CUMHURİYET NE ATATÜRK SEVGİSİNİ SÖKEMEZSİNİZ”

Bu güzelim bayramı hak ettiği gibi kutlatmayanlar, gerekli hazırlıkları yapmayanlar, 100. yılı önemsizleştirmeye çalışanlar şunu bilsinler ki; anma etkinlerini az yapabilirsiniz, konserleri az yapabilirsiniz, resepsiyonları iptal edebilirsiniz, Atatürk’ün adını andırmamayı marifet sanabilirsiniz… Ama bu milletin, bu halkın, bu İzmir’in, bu ülkenin gönlünden ne Cumhuriyet ne Atatürk sevgisini sökemezsiniz.

“CUMHURİYET’İ KUTLAMAK DEMEK, ACILARA DUYARSIZ KALMAK DEMEK DEĞİLDİR”

Elbette, coşkuyu buruklaştıran, içimizi sızlatan olaylar oluyor. Cumhuriyet’i kutlamak demek, acılara duyarsız kalmak demek değildir. Cumhuriyet acıların, çekilen zorlukların, mezalimin, verilen kayıpların, akan kanların üzerine kurulmuş ve bağımsızlığın ne demek olduğunu idrak etmiş kişilerin bir bahane unutulmaya çalıştırılan değerlerine sahip çıkması, acılara duyarsız kalmak manasında değildir. İçeride, dışarıda sürekli içimiz yanıyor. Ben dün hepiniz adına İstanbul Pendik’teydim. Aydın’da KYK yurdunda asansöre binmeye çalışırken, bakımsız -Makine Mühendisleri Odası yerine bakım yetkisi başka bir tarafa verilmiş- uzun süredir bakım görmeyen bir asansörde oluşan bir kazadan sonra 19 yaşında Zeren Ertaş evladımız feci şekilde hayatını kaybetti. Ailesi Bursa’daydı, cenazeyi Pendik’te defnettiler. Sizin adınıza oraya gittim.

“LAİKLİK İLKESİNE SONUNA KADAR SAHİP ÇIKMAK HEPİMİZİN BOYNUNUN BORCUDUR”

Acılı babası evladını devlete emanet etmişti ancak 19 yaşındaki evladının tabutunu dün bütün Türkiye, hep birlikte omuzlamak zorunda kaldık. Arkadaşları tepkili, ağlıyorlar, çok üzgünler, ‘Katil KYK’ diye bağırıyorlar. Evet, bir katil var. O katil; çocuklar barınacak yer bulmasın, yurtlara kolay yerleşmesin, ‘bize yakın cemaatler, tarikatlar ev açsın, yurt açsın, gencecik zihinleri alalım, dindar ve kindar bir nesil yetiştirelim’ hevesinde olanlar kimse katil odur, Zeren’nin katili onlardır. TOKİ’ye Cumhuriyet yurdu yaptırmak yerine, Cumhuriyet’in evlatlarının barınma sorununu çözmek yerine o evlatları tarikatlara itmeye çalışanlardan da onlar bunları yaptıkça gereğini yapmayıp sessiz kalanlardan da ‘Acaba biz bunlara en üst perdeden itiraz edersek birilerini ürkütür müyüz?’ diye sessiz kalanların, duranların, geri adım atanların da Zeren'in annesinin gözyaşlarından alacak dersi var. Bundan sonra özellikle Cumhuriyet’in kurucu değerlerinin en başında olan, inanan için inanç özgürlüğü ama herkes için yaşam biçiminin korunması demek olan laiklik ilkesine sonuna kadar sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Hepimizin boynunun borcudur.

PKK DAHİL, FETÖ DAHİL, HAMAS DAHİL MASUM KANI AKITAN TÜM TERÖRİSTLERE LANET OLSUN”

Geçtiğimiz günlerde bir terör örgütü, müzikli videolarla da sonra servis ettikleri şekilde günler, geceler hazırlandılar; uyumakta olan sivil insanlara füze saldırısı düzenlediler, Hamas terör örgütü. Hamas’ın bu teröründen sonra İsrail devlet terörüne girişti. O günden bugüne Filistin’de 3 bini çocuk 7 bin 326 kişi hayatını kaybetti. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak; Hamas terörünü de İsrail’in yaptığı devlet terörünü de amasız fakatsız ve sivillere yönelen her türlü şiddeti kınıyoruz, karşısındayız; terör kimden ve nereden gelirse gelsin lanetliyoruz.

Ama bu ülkeyi yönetip de terörü lanetlemeyenler var, bu ülkeyi yönetip ‘Hamas terör örgütü değildir’ diyenler var. Bugün Cumhuriyet’in en üst koltuğunda oturup ‘Hamas terör örgütü değildir’ diyen zat bundan sonra dünyada terörle mücadelemizi anlatırken neden yalnız kalıyoruz diye düşünmesin. ‘Senin teröristin kötüdür, benim teröristim iyidir’ diye bir anlayış olmaz. PKK dahil, FETÖ dahil, Hamas dahil masum kanı akıtan tüm teröristlere lanet olsun.

"SURİYE'DEN 6 MİLYON GÖÇMENİ BİZİM YOKSULUMUZ YERİNE DOYURDU, İŞSİZİMİZ YERİNE BARINDIRMAYA DEVAM EDİYOR" 

Cumhuriyet’in 100. yılındayız, Cumhuriyet’in kıymetinin bilinip bilinmediğinin tartışıldığı bir süreçteyiz. Dün akşam saatlerinde, arkadaşlarımızın hazırladığı bir videoyu Cumhuriyet kutlaması için paylaştık. Atatürk’ün sesinden yapılanları anlatıyor, milli mücadeleyi anlatıyor, bundan sonra daha çok çalışmak mecburiyetinde olduğumuzu anlatıyor, vasiyet ediyor. Muasır medeniyetleri yakalayıp geçmeyi vasiyet ediyor.

Şöyle bir döndük baktık Cumhuriyet neleri başarmış diye. Elbette saymakla bitmez ama örneğin o ‘Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu’ bütün dünyanın önünde tüm zamanların rekorunu kırarken, o Naim Süleymanoğlu’nun ailesinin Bulgaristan’da zulüm çekenlerin Türkiye’ye gelmesine biri karşı çıkıyordu; dönemin İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. ‘Ne işleri var burada, bizim açımız, işsizimiz bize yeter, insanlar parasızlıktan edepsizliklere yöneldiler’ diyorlardı, ‘Kalsınlar orada’ diyordu. Onun orada kalsın dediği soydaşlarımızı başta İzmir, Ege bağrımıza bastık. Naim Süleymanoğlu dünyayı ayağa kaldırdı, şanlı bayrağı göklere çektirdi ama Tayyip Erdoğan yetkili makama gelince Naim’e karşı çıktı, bizim göçmenlerimize karşı çıktı ama Suriye’den 6 milyon göçmeni bizim yoksulumuz yerine doyurdu, işsizimiz yerine barındırmaya devam ediyor. İşte Cumhuriyet, işte Tayyip Erdoğan’ın anlayışı.

"CUMHURİYET; CUMHURİYET'İ VAR EDEN DEĞERLERİNE, EVLATLARINA, BİLİM AYDINLARINA SAHİP ÇIKMAKTIR" 

Geriden başladık, Eurovision şarkı yarışmalarından. Geriden başladık ama adım adım ilerledik. Mazhar Fuat Özkan 9. oldu, 3. olduk, Sertap Erener 1. oldu. Gecenin 1 buçuğunda hepimiz ağladık, sabahlara kadar sevindik. Tayyip Erdoğan geldi, Cumhuriyet’in Avrupa müzik yarışmasında 1. olan ülkenin, o yarışmadan çekilmesini sağladı. Artık Türkiye Cumhuriyeti şampiyon olduğu Eurovision’da, Türk bayrağını bütün dünyaya salladığı Eurovision’da yok.

Aziz Sancak, Atatürk’ün evladı Aziz Sancak Nobel Bilim Ödülü’nü aldı, Anıtkabir’e koşturdu. Her cümlesinde Atatürk’ü anıyor, her cümlesinde ‘Bu ödül Atatürk’ündür’ diyor ama Cumhuriyet’in 100. yılında hutbede 100. yıl okutup Atatürk’ün adını anmayanlar, her fırsatta ‘fesli deli Kadir’lere’ koşturanlar bir tarafta, Atatürk’ün Aziz Sancar’ının Nobel ödülü bir tarafta. Cannes Film Festivali’nde dünyanın ayakta alkışladığı Merve Dizdar Cumhuriyet’in evladır, onu sosyal medyada linç eden alçaklar da Cumhuriyet düşmanlarının trol ordularıdır.

Filenin Sultanları… Bu sene 100. yılda, kabul edelim biz ödevimizi yapamadık, 100. yılda biz Atatürk’ün emaneti, iki büyük eserinden biri Cumhuriyet Halk Partisi’ni iktidara taşıyamadık ama birileri görevini yaptı. Filenin Sultanları, kadın voleybolcularımız bayrağı göklere çektiler, şampiyon oldular, yürekten tebrik ediyoruz. Cumhuriyet’in kızları, Atatürk’ün kızları dünyayı dize getiriyor ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın köşe yazarları, destekçileri, sosyal medya tetikçileri kızlarımızın yaşam biçimlerine müdahale ediyor, kıyafetlerine karışıyor.

Cumhuriyet; Cumhuriyet’i var eden değerlerine, evlatlarına, sporcularına, sanatçılarına, bilim insanlarına, aydınlarına ve Cumhuriyet’in ta kendisine sahip çıkmaktır. Sonuna kadar sahip çıkacağız.

"İZMİR'İN DELEGESİ ASKER DENİYOR, İZMİR'İN DELEGESİ MUSTAFA KEMAL'İN ASKERİ" 

Şüphesiz ziyaretimizin bir önemi de 5 Kasım günü yapılacak olan kurultayımızda, Cumhuriyet’in 100. yılında Cumhuriyet Halk Partisi’ni yönetecek genel başkana ve kadrolara karar verilecek. Bu kararı, Türkiye’nin dört bir yanından seçilmiş 1200 delegemiz verecek. Bazı tartışmalar yapılıyor, çok üzüldüğüm bazı ithamlarda bulunuluyor, bazı cümlelerin içinde Cumhuriyet’in amiral gemisi İzmir’imizin de adı geçiyor. Diyen var ki; İzmir’in delegesi askermiş, İzmir’in delegesi ne söylenirse onu yaparmış. Vallahi doğru, İzmir’in delegesi asker, üyesi de asker. Hepimiz askeriz, Mustafa Kemal’in askerleriyiz.

İzmir’in delegesinin de Van’ın, Antalya’nın, Tekirdağ’ın, Şırnak’ın, Kayseri’nin, Konya’nın, Sinop’un, Hakkari’nin delegesinin de, Ankara’nın ve İstanbul’un delegesinin de ortak özelliği şudur: Şah damarında parti sevgisi, şah damarında Atatürk sevgisi atar. Bizim delegemiz öyle kimin kulağına ne dediğine, çeşitli ilişki ağlarına, birkaç ay sonraki farklı tercihleri kimin yapacağına, birtakım ilişki düzlem ve düzenlemelerine değil; bu partinin geleceğine, bu ülkenin geleceğine, bu partinin bir daha muhalefette kalmamasına ne karar vermesi gerekiyorsa o kararı verir ve arkasında durur.

Ben sizden, burada İzmir’in ve Türkiye’de 1200 seçilmiş delegemizin vicdanlarının gereğini, akıllarının gereğini, duyduklarının gereğini ve gördüklerinin gereğini yapmalarına, yapacaklarına inanarak sizden onlara bütün ön yargılardan arınmak, zincirlerden kurtulmak için bir kuvvetli destek istiyorum. Delegelerimizi alkışlayın.

Bizim delegemiz gelmeden önce berbere gider. Biz düğüne gider gibi kongreye gideriz, kurultaya gideriz. Berber kendisini tıraş ederken ona diyorsa ki; ‘Başkanım sokakta bir değişim talebi var, değişim olursa iyi olur, olmazsa işimiz kötü’ diyorsa, bizim delege kulağına söyleneni değil, kulağından duyduğunu yapar, buna yürekten inanıyorum.

Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelip evine dönecek olan delegelerimize şunu söylüyoruz: Sakın ha sakın şunu yapın, bunu yapın demiyorum. Haftaya bugün bu saatlerde Ankara’da olacaksınız ve bundan 10 gün sonra da yine memleketlerinizde olacaksınız. Ankara’ya gelmeden önce aklına, vicdanına, kalbine güvendiğiniz herkese; evladınızdır, ananız, babanızdır, komşunuzdur, alışveriş yaptığınız market, ekmek aldığınız fırın, gazete aldığınız bayi, mezun ettiğiniz öğrenci, öğretmen evinde oturduğunuz arkadaşınız, yolda karşılaştığınız asker arkadaşınızdır. Lütfen sorun: Cumhuriyet’in 100. yılında nasıl bir parti, Cumhuriyet’in 100. yılında umut için, Cumhuriyet’in 100. yılında bir daha bu parti muhalefette kalmasın diye, Cumhuriyet’in 100. yılında bu parti ayağa kalksın diye, sokak ne diyorsa, evlat ne diyorsa, ana ne diyorsa, komşu ne diyorsa, arkadaş ne diyorsa onun gereğini yapın, bu partinin önünü açın. Sizden bunu bekliyoruz.

"HEP Mİ BU ŞEHİTLER GARİBANLARDAN OLUR? HEP Mİ O BAYRAK, O SIVASIZ EVİN ÜSTÜNDE OLUR?"

Sözümün özü şudur; Cumhuriyet Halk Partisi; bundan önce partide görev yapmış arkadaşların tecrübeleri, onların yaptıklarını kıymetlendirmemek anlamında değil, ancak değişim ekibinin içinde bundan sonra sadece genç yüzleri, sadece yeni yüzleri, sadece bundan sonraki süreçte dünyayı görecek, Türkiye’yi doğru okuyacak, arı gibi çalışacak ve bu partiyi 1970’lerde dünyayı okuyan, Türkiye’deki yönelimleri gören, partiyi doğru konumlandıran büyük değişimi yapmış olan Bülent Ecevit ve kadrosunun başardığı gibi başarıdan başarıya taşıyacak… Partinin başının üzerindeki yüzde 25’lik cam tavana hapsolmayan, onu tuzla buz edecek… Nasılsa yüzde 25’iz diye sağdan danışmanlar, sağdan kadrolar, Cumhuriyet Halk Partisi evlatları yerine, sağa verilen sıralar yerine, partinin büyümesi, gelişmesi, kendini doğru anlatması, sol, sosyal demokrat değerlere, partiyi var eden altı oka, devletçilik ilkesine, milliyetçilik ilkesine, halkçılık ilkesine, devrimcilik ilkesine, cumhuriyetçilik ilkesine ve laiklik ilkesine sonuna kadar bağlı, bunları aşındırmadan geliştiren ve asla ve asla Tayyip Erdoğan’ın karşısında, onun karşısına dikilecek, laf yetiştirecek, oyunu onun koyduğu kurallarla oynayacak bir CHP yerine Tayyip Erdoğan’ı geride bırakacak, önüne bakacak, cesur, kararlı, azimli kadrolarla yürüyeceğiz.

Tayyip Erdoğan bölerek yönetiyor. Sağcılar solcular diye böler, Aleviler Sünniler diye böler, Kürtler Türkler diye böler, milliler gayri milliler diye böler. Kendine alır bir parçayı, sana iter bir parçayı. Sen onunla meşgul olurken, ‘Açsın, yoksulsun ama tehlike büyük. Bak ezanı dindirecekler, bak bayrağı indirecekler, bak vatanı böldürecekler’ diye kendi arkasını kalabalık tutar. Bu dikine kesen kimlik siyaseti yerine, enine kesen siyasete, Ak Partilinin de MHP’linin de, İYİ Partilinin de HDP’linin de mutlaka ve mutlaka yoksuluna, işsizine, güvencesizine, emeği sömürülenlere ve gençlerine sahip çıkacak. Sol, sosyal demokrat söylemlerle, çağdaş söylemlerle, umut veren söylemlerle, 2023’ün sonunu dünyadaki siyasi akrabalarımızla birlikte sahiplendiğimiz söylemlerle gençlere kimlik vererek, umut vererek, heyecan vererek bu partiyi yönetmek durumundayız.

Asla ve asla ne yaparlarsa yapsınlar; onların sınırlarına girmeyecek, onların dediği yerde oyunu oynamayacak, onların uyanıkça yaptıkları kimlik siyasetini reddedeceğiz. Nasıl mı? Küçük bir örnek; birden son dakika haberleri... Anadolu Ajansı evin önünde, bir tane briket ev, cam yok, naylon çekmişler. Üzerinde evden büyük Türk bayrağı, önünde kaymakam, garnizon komutanı, bir ambulans, annenin iğnesi hazır, babanın koluna girmiş birisi, veriyorlar kötü haberi: ‘Evladınız şehit düştü, vatan sağ olsun.’ Elbette vatan sağ olsun ama hep mi o bayrak, o briket evin üstünde olur? Hep mi o bayrak, o sıvasız evin üstünde olur? Hep mi o bayrak, o garibanın evinde olur? Ben hiç görmedim üç katlı triplex bir villadan, kocaman bir rezidanstan şehit cenazesi çıktığını. Hep mi bu şehitler garibanlardan olur?

Sonra Tayyip Erdoğan camiye, anneye iğneyi vurdular, köşede baygın yatıyor, babanın iki kolundan birden kaldırıyorlar, ön safta duruyor. Tayyip Bey tabutun başında, tabutta Türk bayrağı. Bir eli tabutta, bir elinde mikrofon. Güya bizde camide siyasette olmaz, camide ticaret olmaz, camide sohbet olmaz. Ama bir elinde tabut, bir elinde mikrofon.

Milliyetçilik dersi veriyor, Atatürk’ün partisine cami avlusunda gayrı milli diyor. Yetmiyor, nerede düştü şehidimiz? Afrin’de. Gidiyor helikopterle iniyor Afrin’e. Bir kamuflaj, Cumhurbaşkanlığı forsu... Fotoğrafları çekiyorlar, ertesi gün şehit cenazesindeki fotoğraf, Afrin’deki fotoğraf, ‘Erdoğan’a çok yakıştı kamuflaj…’ Ey Erdoğan, bir kamuflaj bir Erdoğan’a yakışacaktıysa Bilal Erdoğan’a yakışsaydı, Burak Erdoğan’a yakışsaydı.

Bunları ezan edebiyatı, bayrak edebiyatı, vatan edebiyatı yapacaksın, hamaset yapacaksın, Cumhuriyet Halk Partisi’ni de gayrı millilikle suçlayacaksın. Ey Erdoğan, o Katar’dan aldığın uçağa binip de indiğin havaalanında, seni kot üstüne kot pantolon üstüne, perdeli kumaştan yalandan kefen çekenler karşılıyor ya ‘Başkomutan’ diye, hadi canım sende! O perdelik kumaştan kot üstüne kefen giyenlerin karşısında Çanakkale’de, Conkbayırı’nda, İzmir’in dağlarında kefensiz yatanların torunları var.

Tayyip Erdoğan’ın karşısına dikilmeye değil, Tayyip Erdoğan’ı geride bırakmaya geliyoruz, partinin önünü açmaya geliyoruz, Türkiye’nin önünü açmaya geliyoruz, sizinle birlikte çalışacak, Türkiye’nin en çok okuyan, en çok çalışan, en çok tartışan, ikna olursa ikna eden örgütüne güveniyoruz. Bundan sonra tepede alınan kararların dayatıldığı bir Cumhuriyet Halk Partisi, sağdan gelen akılların tartışıldığı bir Cumhuriyet Halk Partisi, sağdan gelen danışmanın baş tacı edildiği bir Cumhuriyet Halk Partisi değil; örgütüne inanan, güvenen, sahip çıkan bir Cumhuriyet Halk Partisi.

Bunun için size, sizinle koşan, Atatürk’ün çıktığı Samsun’da bir milletvekili çıkardığına çıldıran, ayda bir gece Samsun’da, bir gece Atatürk’ten önce gazi unvanı almış Gaziantep’te yatacak olan, bu partinin kaderini Anadolu’nun her köşesinde adım adım çalışarak, sizi anlatarak, sizi çalıştırarak, sizinle bir başaracak kadrolar ve bir genel başkan vaat ediyorum.

"PARTİNİN GENEL BAŞKANLIĞINA DEĞİL, PARTİNİN TÜRKİYE'DE İKTİDARINA TALİBİZ" 

Ben 1985’in 5 Eylül’ünde Bornova Anadolu Lisesi’ne geldim, ayağımda kısa pantolon vardı. Emekli öğretmen babam cebime 2 bin lira para koydu, bugünkü parayla 20 lira. ‘Memur çocuklarıyla gez, başkalarıyla gezersen sen onlara, ben sana mahcup olurum’ dedi. O cebindeki parayla İzmirlilere, İzmirli öğretmenlerime emanet etti, gitti. 10 yaşımdan 17 yaşına kadar İzmir’de yatılıydım. Ege Üniversitesi Eczacılık’ta okudum. Eşimi, Didem’i orada tanıdım. Askere gittim, kuramı çekecektim dönem ikincisi oldum, ‘İstediğin yere git’ dediler, Ege Deniz Bölge Komutanlığı’na geldim. 10 yaşında kısa pantolonlu Özgür Özel, 24-25 yaşında hayata tezkereyi ve bugün içinde mücadeleyi başlangıcı hep siz İzmirlilerle birlikte yaptı. Şimdi ben buraya baba ocağına, anamın kucağına, İzmirlilerin yanına, siyasi görüşlerimin oluştuğu, havasından, suyundan güzel insanından çok şey öğrendiğim, büyüdüğüm kente geldim. Bir yola çıktık, yürüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin İzmir’deki üyeleri yürü derlerse, hep birlikte önce partide, sonra Türkiye’de iktidara yürüyoruz. 4’ünde partinin genel başkanlığına değil, partinin Türkiye’de iktidarına talibiz. 4’ünde, 5’inde ne sonuç alırsak alalım, görünen o ki çok iyi bir sonuç alacağız ama ne sonuç alırsak alalım, hepimiz bu partinin neferiyiz. Biz kazanırsak da salona 43 il başkanıyla girip 81 il başkanıyla el ele çıkacağız. Kaç delegeyle girersek girelim, 1200 delegeyle, 1370 toplam delegeyle dışarı çıkacağız. 1,5 milyon Cumhuriyet Halk Partiliye sahip çıkacağız. Partinin kapılarını sonuna kadar açacağız ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni hızla büyüteceğiz.

Burası Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk Partisi, baba ocağıdır. Bunu bir kez daha, bir kez de İzmir’den, bütün İzmirlilere söyleyelim; herkes baba ocağına doğar, büyür. Sonra kimi büyüğünü arzu eder, kimi küçüğüyle yetinir, kimi ırakta oturur, kimi yakında oturur. Ama herkes bilir ki; baba ocağı orada durur, çorbası kaynamaktadır, bacası tütmektedir. Başı sıkışan, işi bozulan, dara düşen baba ocağını bilir. Şimdi biz burada, baba ocağının çorbasını kaynatanlarla, bacası tütsün diye oraya odun çekenlerle beraberiz. Hepinize helal olsun, hepinizi yürekten kutluyorum.

"BU PARTİNİN TAPUSU NE ÖZGÜR ÖZEL’İN NE KEMAL BEY'İNDİR, BU PARTİNİN TAPUSU GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜNDÜR"

Ama baba ocağında şimdi olmayanlar var, kredi borcu altında ezilen esnafı var İzmir’in, Kemeraltı’nın… Ürünü para etmeyenler var, hayvancılık yapamayanlar var kırsalda, aldığı emekli maaşı 7 bin 500 lira ayın ortasını getirmeyen emekliler var, sendikalı olunca kapı önüne konulan işçiler var, işsiz gezenler, umutsuz insanlar var, iyi olsun diye oy verip bin pişman olanlar var... İşte orada kapı orada, baba evinin kapısı ardına kadar açık. 6 Kasım’dan sonra Cumhuriyet Halk Partisi’ne koluna girdiğinizi getirin, koluna girdiğinizi getirin ve baba ocağına getirin. Gelen sorarsa, “Nasıl giriyoruz, tapusu kimindir?”, deyin ki “Vallahi ne Özgür Özel’indir, Ne Kemal Bey’indir. Ecevit’te de yoktu, İsmet İnönü’de de. Baba evinin tapusu bir kişiye kayıtlıdır; o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk”. O yüzden baba evini kırmak, dökmek olmaz, kavga olmaz. Baba evinde daha iyisini söylemek olur, yanlışa itiraz etmek olur, daha iyi yaparız demek olur, iktidar olmak için çözüm önerileri olur ama ayrılık olmaz, kavga olmaz. Madem babamızın adı Gazi’dir, Mustafa’dır, Kemal’dir; bu parti ona layıktır.

"PARTİNİN YENİLGİLERİ KABULLENMEYECEĞİ, ZAFERLERE KOŞACAĞI BİR TÜRKİYE VAAT EDİYORUM"

Önümüzdeki hafta bu saatlerde elde mikrofon, belki bu partide yapmış olduğum en önemli konuşmayı yapacağım, burada sizin gözlerinize baktığım gibi orada delegelerimizin, üyelerimizin gözlerine bakacağım. Oradan partiye bir değişim, bir gençleşme, bir yenileşme ve bir iktidar olma heyecanını çıkarma ümidindeyiz. Bir hafta kaldı, bu bir hafta boyunca hepinizden ricam; bu iradenizi daha yüksek sesle dile getiriniz. Bu iradenizi sokağa, sosyal medyaya, Türkiye’nin gündemine taşıyınız. Bir hafta boyunca değişimi çağırınız. Çünkü biliyoruz ki; önce Cumhuriyet Halk Partisi değişecek, sonra başımızdaki iktidar değişecek.

Hepinize başarı vaat ediyorum, zafer vaat ediyorum. Bu partinin ışıklarının erken sönmeyeceği, partinin yenilgileri kabullenmeyeceği, zaferlere koşacağı bir Türkiye vaat ediyorum. Ben size değişim vaat ediyorum, değişim vaat ediyorum, değişim vaat ediyorum…

Hep beraber kazanacağız, hep beraber başaracağız. Önce partiyi, sonra Türkiye’yi değiştireceğiz. Biz kazanacağız, iktidar olacağız. Hep birlikte Cumhuriyet Halk Partisi’ni ilk seçimlerde iktidar yapacağız.”