Özel'in açıklamalarının satır başları şöyle:
"Öncelikle Ekrem Başkan'ın tabii kendisini sevenlere, kendisini merak edenlere çok selamları var. Ekrem Başkan bildiğiniz Ekrem Başkan. İçimizde morali en yüksek olan, motivasyonu en yüksek olan kendisi.
Gün boyunca hem kendine gelen ziyaretçilere hem hukukçular geliyor. Hem başta milletvekilleri olmak üzere Adalet Bakanlığı'na binlerce başvuru var. Onay alan herkesle görüşüyor. Bir yandan da sürekli hem okuyor, çalışıyor, hazırlanıyor. Yani yüksek bir motivasyonla dışarıda kendisine sahip çıkan milyonlara hizmet edeceği günlere hazırlanıyor. dün üçüncü kez kendisini ziyaret ettim. önümüzdeki süreci konuştuk.
Geçtiğimiz hafta partimizin kongresini yaptık, kurultayını yaptık. Kurultaydan hem güven tazeleyerek hem güçlenerek, birleşerek Cumhuriyet Halk Partisi bir bütün halinde çıktı. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi kendi yol yürüyüşünü sadece bir siyasi parti olarak gerçekleştirmeyecek.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin bundan sonraki yol yürüyüşü adım adım bir iktidar yürüyüşü. Bunun için toplumun tüm kesimlerini kapsayacak. Hem siyasi partilerle bu yolu birlikte yürüyecek hem toplum siyasi parti üyesi olmayan ancak toplumun çok farklı kesimlerinden insanları kucaklayarak yol yürüyecek. İktidarı devralmaya gidiyoruz. İşte anketler var.
Her anket bir öncekinden iyi geliyor. Geçmişte yarım 0.2 puan, 0.3 puanlık artışlar şimdi artık çok daha fazla ve her gelen anket hangi firma yaparsa yapsın. Yani iktidara yakın, iktidara uzak, abonesi olan, özel şirketlere yapan ama her gelen anket daha iyi geliyor. Bu da büyük bir sorumluluk yüklüyor hepimizin üstüne. Onu çalıştık. Bundan sonraki süreci konuştuk birlikte.
"ÖNEMLİ BİR BAŞLANGIÇ OLACAK"
Samsun Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Anadolu'ya ayak basıp Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı simge kent. O yüzden ilk miting Samsun'da. Ekrem Başkan da bence tutukluluk hali ortadan kalktıktan ve mitinglere başladığı, il ziyaretlerine başladığında ilk Samsun'dan başlayacak. Bunu hep konuşurduk. İlk mitingi Samsun'da yaparız diye. Maalesef Ekrem Başkan olmadan yapacağız. Onun boşluğunu biz dolduracağız. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanı Özgür Özel değil, Cumhuriyet Halk Partisi'nin yöneticileri değil, üyeleri değil. Gelecekte ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanına sahip çıkmak isteyen herkesi Samsun'a bekliyoruz. Çok önemli bir miting olacak. Önemli bir başlangıç olacak.
Devamında da söylediğiniz gibi Çarşamba bizim için sembol. Neden? Darbe girişimi 19 Mart Çarşamba günü yapıldı. 7 gün gündüz gece direndik ve 26 Mart Çarşamba günü orayı bir kayyıma değil Belediye Meclisimizden bir seçilmişe, Nuri Başkan'a emanet ederek Ekrem Başkan'ın da içine sinerek Belediye Meclisimizdeki tüm üyelerimizin oylarını alarak ve yine sandıktan çıkan birisiyle Ekrem Başkan'a vekil seçtik. Ona teslim ettik ve ayrıldık. 7 gece miting yaptık Çarşamba'dan Çarşamba'ya. Çarşamba 20.30 Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en demokratik, en önemli sahip çıkışlarından birinin yıl gün dönümüdür, yıl dönümü olacak ileride. Çünkü şundan dolayı 19 Mart günü hem dünyanın en çok bildiği Türkiye'nin metropolüne İstanbul'una 3 İmparatorluğa başkentlik etmiş bir kente darbe yaptılar.
"CUMHURBAŞKANI ADAYINA DARBE YAPTILAR"
Onun seçtiği belediye başkanına darbe yaptılar ve Türkiye'nin 4 gün sonra belirleyeceği Cumhurbaşkanı adayına darbe yaptılar. Bence milleti biz takdir ederse tabii ki bir sonraki Cumhurbaşkanına darbe yaptılar. O darbeyi o gün Saraçhane'ye ki Saraçhane'yi bilmeyenler için hatırlatalım. Bir tarihi yarımadada bulunuyor. Etrafında köprüler, viyadükler var. Bütün köprüleri kaldırarak, kapatarak, gelen metroyu durdurarak, trenleri keserek, vapurlara izin vermeyerek Saraçhane'yi tecrit ettiler. Ve dediler ki 3 kişiden fazla bir araya gelmek yasak.
Bütün İstanbul'da 5 gün boyunca. O gün Saraçhane'ye ben çağrı yaptım. O akşam 155.000 kişi geldi. Akıl alır gibi bir şey değil. Ve ki pek çok engel vardı. Yani ulaşım konusunda olağanüstü engelleme. Olağanüstü. Yani insanlar kilometrelerce geriden örneğin biri diyor ki 7 kilometre yürüdüm. Biri diyor 3,5 yürüdüm. Bizim gazeteci arkadaşlarımız bile zor ulaştılar. Kameramanlar kameraları sırtında 3 kilometre yol yürüyüp geldiler. Ve inanılmaz engellemelere yaklaştığınızda bu sefer bariyerler, bariyerin önünde polisler. Yani yaklaştırmamak için her şey yapıldı.
155.000 kişi bariyerleri yıktı, bir yolunu buldu oraya geldi. Çarşamba 20.30 155.000 kişinin Türkiye'ye korkmuyoruz, teslim olmuyoruz, seçtiğimiz başkanı kimseye vermiyoruz. Buraya kayyum atatmıyoruz dediği gündür. Ve 155.000 kişi ertesi gün 250.000 kişi oldu. Üçüncü gün 550.000 kişi oldu. Pazar günü ön seçimin olduğu gün 1.200.000 kişi oldu. Eskiden rakamlar tartışılırdı. Şimdi drone var. Polisin de dronu var. Tartışmasız 1.200.000 kişinin geldiği ve bir darbeyi püskürttüğü yerdir Saraçhane. Doğru bir değerlendirme. Şöyle söyleyeyim. O gün sabah kayyum o gün sabah Ekrem Başkan'a operasyon yapıldığında saat 7'ye 10 kala ben MYK üyelerime haber verdim. Zaten pek çoğu haberdar olmuştu. Hızla burada buluştuk. Ben 7 çeyrek geçe falan buraya gelebildim. Herhalde 7.30'da benim yukarıdaki sizin de geldiğiniz odamızda bir 8-10 kişi toplandık.
Durum şundan ibaretti. Bir gece önce Ekrem Başkan'ın diplomasını alakasız bir kurum iptal etmiş. Yani diplomayı İstanbul Üniversitesi'nin İşletme Fakültesi vermiş. Çarşamba günü öğlen 12.00'de toplanıp bunu görüşecekler. Ama anlamışlar ki diploma iptal edilmeyecek. Çünkü 7 kişiden ikisi sadece iptal edelim diyormuş. İftar vakti. Akşamın 7'sinde, 6'sında, 7'sinde İstanbul Üniversitesi'nin yönetim kurulunu toplayıp hiç alakası yok diplomayla. Diplomayı iptal ettiler. İftarda öğrendik bunu. Ben şehit ve gazi aileleriyle Ankara'da iftardaydım. Ekrem Başkan bir ev iftarındaydı. Gözü dönmüş bunların dedik yani. Ben hatta şöyle dedim. Bu normal değil. Yani yarın öğleni bekleyemiyorlar. Gözü dönmüş bunların. Bir şey olacak yani. Zaten tedirgin yattık. Sabah 6'da uyandık. 7'yi dediğim gibi 10 geçe toplandık. Dedim ki arkadaşlar ben İstanbul'a gidiyorum ama partiyi de savunmak lazım.
"İBB'YE, CHP'YE, İSTANBUL BAROSU'NA KAYYUM ATANACAK BİLGİSİ GELMİŞTİ"
Bize gelen bilgi şuydu: CHP'ye kayyum, İBB'ye kayyum, İstanbul Barosu'na kayyum. Bu hafta üçüne kayyum atacaklar. Yani İstanbul Büyükşehir'i alacaklar. Buna direnecek yapı olan CHP'yi çökertecekler. Bunu savunacak olan avukatların da barosuna kayyum atacaklar bu hafta. Zaten böyle bir tedirginlikle başladık. Dedim ki arkadaşlar genel sekreterimiz Selin Hanım vardı. Güçlü bir ekip yapın. Burada yatın dedim. Yani bunu daha önce bu netlikle hiç konuşmadık. Dedim ki burada yatın. Özgür Karabat 7 gün burada yattı. Gökhan Zeybek 7 gün burada yattı. Veli Ağababa 7 gün burada yattı. Ulaş Karasu 7 gün burada yattı. Ankara İl Başkanlığından, Gençlik Kollarımızdan 150 genç burada yattı kayyıma karşı. Çünkü atarlar. Biz bu binayı o kayyıma teslim edersek Türkiye demokrasini teslim ederiz.
"DARBE DIŞARIDA MİLLETİMİZ TARAFINDAN MECLİS'TE DE MİLLETVEKİLLERİ TARAFINDAN PÜSKÜRTÜLDÜ"
(15 Temmuz darbe girişimi) O gün de uçaklar uçarken biz burada toplandık. Biz Cumhuriyet Halk Partisi bir anormallik varsa Genel Merkez'de, ildeysek ilde toplanırız. Başka bir yere gitmeyiz. Çünkü burası Atatürk'ün karargahı. Yani burada vereceğiniz her kararda omzunuzda, iki omzunuzda 10'ar ton yük vardır. Atatürk'ün karargahındasın ona göre karar vereceksin. Oturduk, 15 Temmuz gecesi. Biz demokrasiyi kuran partiyiz. Darbe Tayyip Erdoğan'a da yapılsa biz demokrasinin yanındayız. Seçilmişleri savunacağız. Meclisi, gerekirse Cumhurbaşkanını, bakanları ama demokrasiyi savunacağız. 15 dakikada karar verdik o zaman. Dedim ki: "Darbeler bir yeri hedef alır. Nereyi alır? Meclisi hedef alır. Çünkü demokrasinin merkezi orası." Dedim ki: "Meclise gidelim." Arkadaşlar dedi ki: "Kapalı." "Açtıracağız, savunacağız." İsmail Kahraman'ı aradım, yardımcılarını aradım. Sağ olsun, onlar da hızla Meclisi açma fikrine katıldılar. Kapalı olan Meclisi açtık ve savunduk sabaha kadar ve darbe dışarıda sokakta milletimiz tarafından, Meclis'te de milletvekilleri tarafından püskürtüldü.
SARAÇHANE SÜRECİNDE YAŞANANLAR...
Şimdi 15 Temmuz'un hedefi nasıl Meclis'se, milli iradeyse, orayı savunduysak bu da bir darbe. Geliyordu göz göre göre geliyordu. Ne zaman? 9 Ekim günü bir bakan yardımcısı, siyasi bir kişilik, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak atandı ben "Bir darbe mekaniği işlemeye başladı." diye çıktım Meclis'teki grup konuşmamda söyledim. Çünkü belli ki bize bir şey yapacaklar. Bir tarafsız hakim savcı yerine bir bakan yardımcısı Akın Gürlek oraya yollandı. O sabah bu darbe girişimini duyunca dedim ki: "Arkadaşlar bizim bir İstanbul Barosu var onu baro savunacak. Bizim kontrolümüzde iki mekan var. Birisi Cumhuriyet Halk Partisi, burada yatıp kalkın, burayı savunun." Ben dedim ki: "En az 100 kişi olun." Dediler ki: "Bazı geceler 350-400 kişi yattı partide." "Burayı vermeyin." dedim. "Siz ne yapacaksınız?" "Vallahi yolda düşüneceğim." dedim.
Bir sembol mekanda bu darbeye direnmek lazım bir sembol mekanda. Yola çıktık. Yol boyunca giderken İstanbul İl Başkanımı aradım. Ona "Ne oluyor?" dedim. Dedi ki: "Vatan emniyete gittik. Önden şöyle tedbirler böyle. İl binası şöyle, burası böyle falan..." Dedim ki: "Ekrem Başkan'a açılan iki dava var." Yani o anda iki soruşturma. Biri kendi mali suçlar dedikleri. Bir tanesi terör. Terör demek kayyum atamak demek. Direkt, niyet belli. Dedim ki: "Kayyum atanacaksa İstanbul Büyükşehir'in sembol binası Saraçhane. Esas makam odası orada. Kayyum gelecek oraya oturacak."
Savunmak lazım. Özgür Çelik'e dedim ki: "Saraçhane'ye kimleri toplayabiliriz?" Dedi ki: "İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisimiz." "Kaç kişi?" "İşte 160 küsur kişi." Dedim ki: "Meclis salonuna derhal gitsinler. Ben bir başka talimat verene kadar oradan çıkmasınlar. Çünkü orası oranın meclis salonu." "Makam odası açık mı?" dedim. Dedi: "Açıktır yani. "Tamam." dedim. "Oraya bir güvenlik alın. Ben geleceğim oraya ve orayı savunacağız. Darbe burayı hedef alacak arkadaş." dedim. Özgür Başkan dedi ki: "Ben o zaman Vatan Emniyet'teydim." Buradan bir grup dedim ki: "Orada güçlü, zinde bir grup tut. Ben geleceğim konuşuruz. Erkenden de hedef etmeyelim. Çünkü siz orada 50 kişi iken gelirler, alırlar orayı. Her an atanabilir. Çünkü terör soruşturması varsa her an atayabilirler." İstanbul'a vardım. "Doğrusunu mu yapıyorum?" diye düşündüm. Dedim ki: "Yok. Önce Ekrem Başkan'ın ailesine bir moral vermek lazım." Köprüden geçtim. Dilek Hanım'ı, çocukları gördüm.
Orada basına bir mesaj verdim. Yani ailenin yanında çünkü ailenin morali, işin insani tarafı da önemli. Oradan Saraçhane'ye gittim. Arkadaşlarla toplandık. Dedim ki: "Burayı bırakmayacağız. Öleceğiz ama burayı bırakmayacağız. Burayı savunmamız lazım. Kaç kişi gelir?" Dediler ki: "Çağırdıktan sonra ulaşılabilen herkes gelir ama eylem yasağı var. Çok kişi gelmez." Dedim: "Burada kalacağız. Ben burada yatacağım, kalkacağım." dedim. "Burası yeniden her şey normalleşene kadar bu binayı savunacağız." "Bir duyuru yapalım. Akşam 20.30'da buraya herkesi bekliyoruz. Gün boyu da isteyenler gelsin." ,
Vatan Emniyet'in önünde de hatırı sayılır bir kalabalık vardı. 3.000-4.000 kişi birikmişti. İstanbul Üniversitesi'nde bir hareketlenme vardı. Öğleden sonra İstanbul Üniversitesi bariyerleri yıktı, akşamüstü meydana girdi. Vatan Emniyet'e Özgür Başkan gitti. Önlerindeki bu tarafa doğru bariyerleri yıktılar. 4-5 bin kişi girdi. Biz oradaki 10.000 kişiyi bu binayı savunmaya yeter gördük. Anlatırken bazen zorlanıyorum. Balkona çıktım. "Ya nereden geliyor bu insanlar?" Her ara sokaktan insan akıyor. Her ara sokaktan insan... Kendi iliğinden akıyor artık. Olacak bir şey değil. Diyorum ki: "Bir sorun ya nasıl gelmiş bunlar?" Diyor ki: "7 kilometre yürümüş, gelmiş."
İlerledi, ilerledi. Dediğim gibi polise sordum: "Kaç kişi var?" Drone'la bakıyorlar. "155.000 kişi." dediler. Böyle olağanüstü şartlarda insan şöyle bir hissediyorsunuz.
Ben şunu hissettim: Biz eğer meseleyi doğru anlatırsak insanlar buna sahip çıkacak. Şöyle bir şey var efendim ya. Şimdi 15 Temmuz gecesine dönün. Sen beğen beğenme bir hükümet seçmişsin, bir meclis oluşturmuşsun. Evet, bu darbeyi yapanlarla hükümet arasında geçmişte etle tırnak gibiler neyse size vermişler. Adamlar bir yere gelmiş ama milletin seçtiği iktidarıyla, muhalefetiyle bir meclis var. Çıkmış biri o meclisi kapatacak, o cumhurbaşkanını tutuklayacak, o bakanları bilmem ne yapacak. Millet buna rıza göstermedi. Bakın Erdoğan'dan, Erdoğan'ın bu ülkeye yaptıklarından dolayı ona en çok kızan kişilerden biri benimdir. Ben bile şunu dedim: "Dur kardeşim önce şu darbeyi püskürtelim, bu hadsizleri. Çünkü gelecek başımıza Humeyni gibi geçecek. Sonra aramızda yarışırız."
Bu hissiyat, darbeye karşı yani bu millet en çok sandığı savunuyor. Neden? Atatürk'ün emaneti. Ondan önce Vahdettin vardı, Abdülhamit vardı. Bir kuşaktan kuşağa, babadan oğula, soy bağıyla, kan bağıyla geçen bir iktidar vardı. Adam kendi canını ortaya koydu paşa, memleketi kurtardı. "Ebedi cumhurbaşkanı ol." dediler. "Ebedi olarak milletin iradesini hakim kılmak lazım." dedi. Atatürk'ün bize emaneti bir sandık ve milletin kimi yöneteceğine karar vermesi. Başımıza geçecek kişiye milletin... Bu millet her şeyi feda ediyor, her şeyden vazgeçiyor. Bazen kızıyoruz, "Nasıl tepki göstermiyor?" falan ama seçme hakkına dokunduklarında ona çok yüksek reaksiyon.
Bunu şu anda halen daha Erdoğan, AK Parti'nin elitleri, yöneticileri okuyamadıkları bu. Diyorlar ki: "İşte dün anket yayınlandı CHP 8 puan önde. Nasıl olur?" Birazdan hani anlatırım. "Yurt dışına şikayet ediyor. Millet buna kızar. Bilmem ne yapıyor. Millet buna kızar. Millet kavga sevmez." Bak bunların hepsi doğru. Ben zaten buna inanıyorum. Milletin kavga sevmediğine, birliğe, beraberliğe. Millet darbe sevmiyor. Bu millet seçtiği başbakanın asıldığını gördü ya o travmayı atlatamadı. Bu millet darbe, siyasete istikamet vermeye çalışan kim varsa karşısında. Kenan Evren ne dedi? "Bu askeri seçeceksiniz." dedi. Millet gitti Özal'ı seçti. Bu millete ne gün istikamet dayatırsan karşında olur. Şimdi AK Parti geçmişte milletin bu tutumundan istifade etmişti."
Cunta, demem Çok doğruydu.
Bu millet seçme hakkına el uzatanın elini kırıyor. 15 Temmuz'da da bunu gördük. 12 Eylül'de de dediğini seçmeyerek Kenan Evren'i evet cumhurbaşkanı kaldı o sandıktan çıkarak ama aslında dediğini seçmeyip demokrasiyi seçerek Kenan Evren'i tasfiye etti. Yoksa onun dedikleri olsa Kenan Evren defalarca kalırdı bilmem ne.
Yani bir ülkenin en güçlü figürü kimdir siyasette? Hele hele cumhurbaşkanı tarafsızsa başbakan. Başbakan Binali Yıldırım. Başbakanlık bitmiş, kendisi olmuş Meclis Başkanı. Ekrem İmamoğlu ilçe belediye başkanı. Düşünün, bir ilçe belediye başkanıyla ülkenin son başbakanı yarışıyor. Başbakanı cumhurbaşkanı destekliyor. Bütün bakanlar destekliyor. Ekrem İmamoğlu 20 küsür bin farkla sonra işte itirazlar falan 13.600 farkla seçimi kazanıyor.
Dönüyorlar diyorlar ki: "13 bin farkla İstanbul'u vermeyiz." Gidiyorlar mazbatayı iptal ediyorlar. 40 gün sonra seçim yapılıyor. Ne yapıyor millet? 13.000 fark oluyor 806.000 fark. Yani diyorlar ki: "Olmaz kardeşim. Darbe yapamazsın. Benim seçtiğim yönetecek." O kişi bu sefer 1 milyonla seçiliyor. Bu sefer seçiminden 10 ay sonra, 5 yıl yönetmiş, 300 tane müfettiş İBB'den çıkmamış, bir kusur bulamamış. "Ben buldum." diyorsun, alıyorsun, görevden alıyorsun ve yerine kayyum atamaya çalışıyorsun. Bu darbe. İstanbullu şöyle düşünür: Ben seçtim, mazbatasını iptal etti. Bir daha seçtim, kayyum atamaya çalışıyor. "Seçtiğine sahip çıkar." dedim. Ayrıca 4 gün sonra, 4 gün sonra bir sandık var ve o sandıkta CHP üyeleri gidip tarihte ilk kez, Türkiye'de ilk kez, dünyada çok az örneği olduğu şekilde cumhurbaşkanı adayını üyeler seçecek. Yani yine bir sandık var. O sandığa da mani olmaya çalışıyor. Dedim ki: "Bu partide, bu ülkede, bu sandığa da İstanbul'un sandığına da sahip çıkar. Çünkü seçtiği belediye başkanına darbe yapıyorlar. Geleceğin cumhurbaşkanı adayının da darbe yaparak milletin seçme hakkını elinden alıyor. Millet bunu sevmez." O yüzden o sabah şunu hissetmiştim. Biz bu işi doğru anlatırsak püskürtürüz. O akşam, ha 155.000 değil, 50.000 kişi de gelse çok kıymetliydi. Çok önemli bir kalabalık geldi, sandığına sahip çıktı, seçme iradesine sahip çıktı ve püskürttü.
'CUNTACI' POLEMİĞİ
Cuntaya gelince. Cunta nedir? Asker ya da sivil seçilmişlerin yerine zorla geçmeye, yönetimi devralmaya çalışan kişilere denir. Ben defalarca söyledim, bir daha söyleyeyim. Sayın Erdoğan son girdiği genel seçimde seçilerek cumhurbaşkanı unvanını almıştır. Ben de kendisine defalarca Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı... Bayramda aradınız. Sayın Erdoğan, bayramda aradım. Burada ağırladınız. Partisine gittim, burada ağırladım. Hatta hatta... Kanun şudur. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bir binaya gelirse o binada olduğu sürece göndere cumhurbaşkanlığı forsu olan bayrak çekilir. Ben o bayrağı da çektim geldiğinde. Cumhuriyet Halk Partisi binasına o bayrağı da çektim. Seçilmiş cumhurbaşkanı. Ben ona seçenlerin iradesinden dolayı, onu seçen 25 milyon 26 milyon kişiye saygımdan dolayı "Sayın Cumhurbaşkanı" dedim, kapıda karşıladım, kapıda uğurladım. Hatta hatta...
NORMALLEŞME ELEŞTİRİLERİNE YANIT
Normalleşme şu, millet küfür, kavga yerine emekli maaşına zam istiyor kardeşim veya 28 Şubat meselesinden paşalar, Gezi davasından gencecik insanlar, anneler, kardeşler kalmasın. Emekli maaşı sefaleti olmasın, asgari ücret iyi olsun, sendikal haklar iyi olsun, bunları istiyor. Dedim ki: "Gelin ülkeyi siz normal yönetin, kutuplaşmadan hep birlikte, ben muhalefet, sen iktidar. Ben artık birinci partiyim, sen ikinci partisin. Bu ülkede kavga olmadan bir iktidar devri olsun." O süreci ayrıca konuşuruz. O günkü tavrım da doğruydu. Sonuna kadar da arkasındayım.
Erdoğan o süreci bitirdi. Ben açıkça anlatırım niye bitirdiğini de ama çok net bir şey var. Millet, "Açım, yoksulum, işsizim, kavga istemiyorum. Derdimi duyun. Benim derdimi çözün." dedi. Bize de birinci olma, parti olma görevi verdi. Ve biz millete hizmet ederek, iyi yöneterek ve insanlara, Erdoğan'a oy atmış olsalar da o insanlara saygı duyarak, saygı göstererek bir yol yürüdük. Bu yürüyüşün sonunun iktidar olduğunu görünce Erdoğan bu normalleşmeyi bitirmeye karar verdi. Peki, o zaman bu cunta söyleminizde doğru olduğunu düşünüyor musunuz?
Şunu söylüyorum, tam olarak. Ben Erdoğan son genel seçimlerde aldığı oy, seçmenine hürmeten "Sayın Cumhurbaşkanı" demişim. Tamam. Burada bir şey yok. Tamam. 19 Mart günü o Erdoğan atadığı savcı eliyle devletin 35 yıl önce ilan vererek davet ettiği, 31 yıl önce imza atıp mührünü basıp, devletin mührüdür o, İstanbul Üniversitesindeki verdiği diplomayı iptal ettirerek ertesi sabah 5'te iki ayrı dosya, ikisinde de gizlilik var.
Savcıların birbirinden haberinin olmaması lazım, bir yerden yönetilmiyorsa. İkisi aynı anda harekete geçerek yüzlerce, binlerce polisle İstanbul'un seçilmiş, hazmedilmeyip seçimi iptal edilmiş, bu sefer 800.000 oyla seçilmiş, bir sonrakine başbakan yenememiş, şehircilik, çevreden sorumlu, yani belediyeciliği en iyi bilen bakan getirmiş, ona da 1 milyon fark atmış kişisine sırf anketlerde kendinden çok çıkıyor, gelecekte cumhurbaşkanı o olacak diye pazar günü yapılacak ön seçimden önce gidip de alıp 4 gün tutup tam ön seçim günü hapse koyma meselesi bir seçilmişi darbe yoluyla indirmektir.
"BU DARBEYİ YAPAN CUNTACIDIR!"
Bu bir sonraki cumhurbaşkanına darbedir. Kendi rakibine darbedir. Bu darbeyi yapan cuntacıdır. Erdoğan son seçimde aldığı oyla cumhurbaşkanı unvanı almıştır. 19 Mart'ta yaptırdığı işle cunta başkanı unvanı almıştır.
Şunu söyleyeyim. Şimdi Akın Gürlek en tartışmalı 10 kadar davada İstanbul'da mahkeme mahkeme gezdirilmiş, nerede lazımsa oraya götürülmüş. Selahattin Demirtaş'a da cezayı o vermiş, Canan Kaftancıoğlu'na da cezayı o vermiş. 10 tane büyük, Can Atalay'a da cezayı o vermiş, içeride o tutmuş. 10 büyük davada tak tak tak tak tak muhalefeti doğramış bir isimdi. Bakın o kısmı geçmişte çok tartışıldı.
Ben ona dedim ki: Mesela başarılı bir hakim yıllarca aynı yerde kalır İsmail Bey. Hakim teminatı diye bir şey var. Coğrafi teminat diye bir şey var. Dünyanın en çok gezdirilen hakimi olmuş. En mobilize hakim. Ben ona "Seyyar giyotin" dedim, davalık olduk falan. O süreç bitmiş. İsmail Bey, Akın Gürlek gelmiş bakan yardımcısı yapılmış. Herhangi bir savcı, hakim Manisa'daki bir savcı dese ki: "Ben MHP'den aday olacağım." Olabilme ihtimali olur mu? Gider MHP'den aday olur. Seçilemedi, görevine geri gelemez. Neden? "Sen artık MHP'lisin, adalet dağıtamazsın." diyorlar. Çankaya'daki bir hakim, bir savcı CHP'den aday oldu, geldi. Görev yaptı, yapmadı. Rengi belli oldu. Artık göreve dönemez. Şimdi çok tartışmalı kararları oldu, onu geride bırakıyorum Akın Gürlek'i. Sen almışsın, bakan yardımcısı yapmışsın. Kendi ifadenle, kendi ifadenle "Bakan yardımcılığı siyasi bir pozisyondur." diyorsun. Eskiden bakanlar siyasiydi, yardımcıları teknikti. Şimdi bakanlar teknik, yardımcıları siyasi diyorsun ve siyasi bir bakan yardımcılığı pozisyonuna Akın Gürlek'i çalıştırıyorsun.
"ERDOĞAN'IN HABERİ OLMADAN AKIN GÜRLEK TERİNİ SİLEMİYOR"
Defalarca orada o görevi yapıyor. Hatta bekleniyor ki Akın Gürlek artık o görevden, bakan yardımcılığı görevinden bakan olur, siyasetçi olur, oldu yani.
Şimdi 9 Ekim günü o kişiyi alıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, yani İstanbul'da bir hukuk insanının gelebileceği en üst noktaya geliyorsunuz. Hem idari görevleri var orada, idari görevleri var hem yargısal görevleri var. Bir kere bizim anayasamız eski sisteme göre yazıldı, yenisine uyum yapıldı ya. Uyum maddelerinde biz bunu söylemiştik. Bakın, "Hakimler, savcılar dönemez." diyorsunuz görevine, siyasi görevlere. "Bakan yardımcılığı da siyasi bir görev." demiştik. Bakanlık da siyasi bir görev. Bunların dönemeyeceğini yazın, yazmadılar. Bal gibi siyasi, Erdoğan'ın sağ kolu kişiye Erdoğan dedi ki: "Akın sana İstanbul'da ihtiyacım var." İstanbul'a götürdü. Bu operasyonlar yapılıyor. Cümle alem biliyor ki Erdoğan'ın haberi olmadan Akın Gürlek terini silmiyor.
Bu kadar söylüyorum. Bakın Akın Gürlek terini silecekse Erdoğan'a söylüyor. Uçaktan iniyor, havaalanında bütün AK Partililer biliyor. Akın Gürlek'le Erdoğan ama 3 dakika ama 30 dakika baş başa görüşüyor mu, görüşmüyor mu? Görüşüyor. Görüşmüyor desinler. Akın Gürlek Erdoğan'ı havaalanında karşılamıyor. Kendisine uzun, kısa brifingler ayaküstü ya da odada vermiyor desinler. Bunu ilk defa paylaşıyorsunuz. Ömer Çelik'e sorun.
Ben AK Partililerden, cumhurbaşkanlığından Akın Gürlek'in Erdoğan'ı havaalanında ya da konakladığı işte çalışma ofisinde, evinde ziyaret edip rutin aralıklarla, düzenli şekilde bilgi verip vermediğini söylesinler. Ben bu kadar net söylüyorum.
Bir şüpheden değil, hayır, bütün AK Partililer de biliyor bunu. Bütün seremoni, ya o karşılama da benim arkadaşlarım var. Böyle bir bilgiye sahip olduğunuz için bu aslında politik bir dava diyorsunuz. E zaten Akın Gürlek bakan yardımcısıyken bakın Erdoğan adamı bakan yardımcısı yapmış, siyasi pozisyon. Oradan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atıyor. Niyeti belli. Geldiği gün 9 Ekim. İlk hareketi 30 Ekim Esenyurt'ta kayyum ataması. 30 Ekim'den beri neler oldu kronolojik olarak, bir bakın.
Beşiktaş Belediyesi, Beykoz Belediyesi, toplam 6 belediyemiz. Gezi'ye giden sanatçılar. Bunların Ayşe Barın başında bir tane işte önce Ayşe Barın tek elle mi oluşturdu ama bir popülarite, bir magazin boyutu kazandırdı. Sonra aldı, hapse koydu. Hala daha zavallı kadın hiçbir suçu olmadan orada duruyor. Onun üzerinden dünya kadar sanatçıyı getirdi. Onları hepimizin gözü önünde ya ne yapıyor? En popüler, sade vatandaş "Allah Allah" diyor ya sanatçılar gidiyor. "14 yıl önce de olsa" dedi, "12 yıl önce de olsa ben Gezi'nin hesabını sorarım." dedi. Kim yapıyor? Akın Gürlek yapıyor. Bundan önceki cumhuriyet başsavcısı, ondan önceki, ondan önceki yapmıyordu, bu yapıyor. Adam sabah kalkmış 12 yıl önceki Gezi'den hesap sormaya kalkmış. Oysa bu ne? Sanatçıları sindirmek.
MURAT AĞIREL VE TİMUR SOYKAN'IN GÖZALTINA ALINMASI
Gazeteciler, en son Timur Soykan, Murat Ağırel. Bugüne kadar dünya kadar gazeteci. İsmail Saymaz ayağında kelepçeyle orada oturuyor. Eyvah senden, eyvah senden. Özlem Gürses 1 ay evden yayın yaptı. Dünya kadar gazeteciyi alıyor, koluna polis sokuyor, o fotoğrafı veriyor. O fotoğrafı gösteriyor. Kolunda dün Timur Soykan'ı da polis götürüyor. 11.00'de gidecek adamı sabah 6.00'da evden alıyorlar. Bunların hepsi aynı operasyon. Kimin talimatıyla oluyor? Akın Gürlek'in talimatıyla oluyor. TÜSİAD başkanı, değil mi? Bakın gazeteciler, sanatçılar, iş adamları, başka bir boyut. Bugüne kadar TÜSİAD dediğin kurum çok önemli bir kurum. Eleştirir, genellikle hükumetin bütün toplantılarına gider, bakanların dış gezilerine katılır. Adam demiş ki: "Hukukun üstünlüğünün olmaması Türkiye ekonomisine zarar veriyor." 2 kere 2, 4 demiş. Aldılar adamları mahkemeye. Yurt dışına çıkış yasağı. Mehmet Şimşek diyor ki: "Gel yurt dışına birlikte gidelim." Adam diyor ki: "Gelemem, Akın Gürlek beni yurt dışına çıkış yasağı koydu." Yurt dışına çıkış yasağı koydu.
GÖZALTILAR, KAYYUMLAR, TUTUKLAMALAR...
"Tüm bu yaşanan süreçte gerçekleşen olaylar planlı mı?" sorusuna yanıt veren Özel, şunları söyledi:
"Eve planlı. Tek elden yönetiliyor. Bakın iş dünyası. Bir kelime söyledi, yurt dışına çıkış yasağı. Gazetecilere ev hapsi, sanatçılara da o şekil. Ev hapsine çıkarılan sendikacılar. Genel-İş Genel Başkanı hapiste yattı. Bir sürü öğrenci zaten içeri giriyor, çıkıyordu. Siyasetçiler, en sağdan Zafer Partisi Genel başkanı içeride ya. Bakın Ümit Özdağ bir genel başkan. Bir partinin, mesela EMEP'in il başkanının içeride olması Türkiye Cumhuriyeti için çok ayıplı bir iştir. İstanbul İl Başkanı içeride. Selahattin Demirtaş, DEM Parti'nin, Figen Yüksekdağ ile birlikte seçilmiş eş genel başkanlarıydı, 8 yıldır içeride. Cumhurbaşkanı adaylığı var. İçerideyken cumhurbaşkanı adayı oldu.
"TAHLİYELERİN BUGÜN DEVAMINI BEKLİYORUZ"
Bunun yanında İstanbul'un seçilmiş belediye başkanı içeride. 6 belediye başkanı içeride, her partiden belediye başkanları içeride ve buna itiraz eden gençler, bir gün yatarı olmayan çocuklardan 300 birini koydular. Nihayet dünkü tahliyelerle biraz yüreğimiz hafifledi, bugün de devamını bekliyoruz.
Ama beklemedikleri bir şey oldu. Millet dedi ki: "Ben seçerim, görev veririm. Birkaç kez oy vermiş olabilirim, bugüne kadar hep oy vermiş olabilirim ama benim seçme hakkımı elimden alanın karşısındayım" dedi. "Bu bir bu bir darbe girişimidir" dedi. Millet şunu dedi: "Ekrem İmamoğlu'na yapılanı kendime yapılmış sayıyorum" dedi. Benim yerime buraya bir amcayı çıkarsam adam diyor ki: "Kardeşim ben eskiden AK Partiliydim. Şimdi MHP'li oldum. Ekrem İmamoğlu için dayanışma sandığında oy kullandım, şimdi de imza atıyorum" diyor. Bu süreçte yani AK Parti, MHP yakınlaşmasında herhalde AK Parti'ye de ekonomik sebeplerden kızıyor, MHP'li olmuş. Dayanışma sandığında oy kullanmış. Kendi iradesine yapılan saldırıya insanlar tahammül etmiyorlar. O yüzden büyük bir ayaklanma oldu, büyük bir baskı oldu. Ben eğer Manisa'da bir eczacı olsaydım o 7 gün boyunca Manisa'da sokakta yürürdüm, düdük çalardım, isyan ederdim. Bana o görev düşerdi. Ben bir milletvekili olsaydım bu binada yatardım.
Orada tabii gençler "Taksim'e çıkalım." Bazı uyanıklar da araya giriyorlar. "Taksim önemli, Taksim'e gidelim, orayı boşaltmamızı istiyorlar." Ben de diyorum ki: "Burada kalacağız." Ama yine de bazı arkadaşlar tam o Bozdoğan Kemeri'nin önünde polisle temas halinde ve ben de emniyet müdürüne, valiye arkadaşlarımı yollamışım. Demişiz ki: "Bizim orada bir işimiz yok, biz burayı savunuyoruz ama siz de lütfen gelenlere gaz falan sıkıp tahrik etmeyin." Zaten koca TOMA var, önünde çocuk duruyor. Gaz sıkınca o ona atıyor, o ona atıyor. İki tarafın da kusurlu olduğu zamanlar oldu ama birinci, ikinci günden sonra ben otobüsün üstünden "Sayın vali bu gaz atılmasın. Gaz atılırsa biz de geliriz oraya" dedim.
Kazanmanın üç şartı var. Ahlaki üstünlük, Evet. moral üstünlük, yani psikolojik üstünlük ve çoğunluk enerjisi. Bu işte ahlaki üstünlük bizde.
GİZLİ TANIKLAR VE MASAK RAPORU
Ne demişlerdi? Aylarca "MASAK raporu" dediler, bomboş MASAK raporu çıktı. Aylarca neler var neler, "Turpun büyüğü heybede göreceksiniz." Bir tane rüşvet, yolsuzluk olabilecek bir tane dekont, para, görüntü hiçbir şey çıkmadı. Ne çıktı? Sadece ve sadece gizli tanıklar, Meşe, Çınar, Ladin. Onların iftiraları. Kim olduğu belli değil. "Duydum ki rüşvet alıyorlar", "Duydum ki başkası..." Bununla arkadaşlarımız içeride. AK Partililer de tartışıyor. Psikolojik üstünlük muhalefette. Çünkü karşımızdaki kötülüğe karşı kurt işareti yapan Zafer Partili, İyi Partili ile zafer işareti yapan DEM Partili, 6 ok yapan 80 yaşında teyze, 16 yaşında Halkevli, CHP'li çocuk yan yana duruyorlar, gökkuşağı gibi. Rengarenk ama aynı yerde duruyorlar. Yani kitle sadece CHP'li kitle değil.
İMAMOĞLU'NUN BUGÜNKÜ AKIN GÜRLEK DAVASI
Tabii bu davayla ilgili bir olumsuzluk beklemiyoruz. Zaten Akın Gürlek'in öyle fasarya da açtığı davalardan bir tanesi ama esas bu iki büyük iftira, biri terör ki külliyen çöktü. Suçu şuymuş Ekrem Başkan'ın; Batı'da belediye başkanlığı kazanamayacağı halde batıdaki Kürtlerin belediye meclis üyeliklerine getirilerek belediyelerde söz sahibi yapıldıklarından dolayı teröre destek olarak görüyormuş. "Batıdaki Kürtler" diyor. Ya batıdaki Kürt dediğin PKK'lı mı? Batıdaki Kürt dediğin terör örgütü olabilir mi? Erdoğan şöyle diyor: "Kürtler oyu bana veriyor veriyor ise makbul vatandaştır, bana vermiyorsa teröristtir." Böyle bir yaklaşım var.
İMRALI SÜRECİ
Şimdi bakın zaten Türkiye bu fotoğrafı konuşurken "İmamoğlu'na Mahir Polat'ı yani terör ya işte DEM'lilerle görüştü" falan. Şimdi bakın bu dünkü fotoğraf efendim. Cumhurbaşkanlığında, külliyede DEM heyetiyle görüşmeler yapılıyor. Efkan Ala orada, MİT Başkanı İbrahim Kalın orada. Yani bu görüşmeler yapılırken sizin partiniz Bizde diyorlar ki: "DEM'le görüşüp Kent Uzlaşısı yaptınız." E dün de siz Başkent Uzlaşısı yaptınız. He bu Başkent Uzlaşısı.
Bizimki Kent Uzlaşısı ise bu da Başkent Uzlaşısı. Dolayısıyla onun artık toplumsal meşruiyeti bağlamında hiçbir şey yok.
İMAMOĞLU'NUN CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI
Bir kere bizim A, B, C planımız yok. Taktiksel olarak Z'ye kadar var ama özünde şöyle bir mesele var. Biz dedik ki: "Cumhurbaşkanı, erken seçim istiyoruz ve cumhurbaşkanı adayını da erken belirleyeceğiz." Bunun üzerine biz adım attıkça onlar attı. Adayımızın adaylaşmasına engel olmak için her şeyi yaptılar. Partiye kayyum atamaya çalıştılar, hatta onu kesmek için kurultay yaptık. İBB'ye kayyum atamaya çalıştılar, 7 gün 7 gece orada kaldık milletimizle birlikte. Direniş eylem yaptık. İki tane dava, "Terör örgütü" dediler, "Yolsuzluk" dediler. Ekrem Bey'i içeri aldılar. Bana dediler ki: "Şimdi ne yapacaksın? B planın var mı?" "Var. Dayanışma sandığı kuracağım. Sadece CHP'liler değil, bütün milletimiz hangi partiden olursa olsun dayanışma için gelip oy atacak." dedim.
81 ilde dünyanın en büyük kampanyasını yaparız. Zaten o seçim şuna döner; "Ekrem İmamoğlu'nun hapiste mi kalsın, özgür mü olsun?" Referanduma dönüştürürsünüz. Türkiye'de otokrasi mi olsun?
Adayın isminin kim olduğunun önemi yok. En yüksek oyu kim alacaksa, Ekrem Bey içeride ise o aday olur ama o adaylık, o adaylık milletin adayı Ekrem İmamoğlu'nun yerine, bu süreçte ona siyasi yasağını kaldırmak, hapisten çıkarmak, onun yeniden seçilebilir hale gelmesini sağlamak üzere yapılmış bir adaylık. Ha o aday olan arkadaşımız kimse Ekrem Bey geldikten sonra o arkadaşımız da başka bir göreve gelir. Ekrem Bey de yürütme görevi, başbakanlıksa başbakanlığa gelir. Cumhurbaşkanı ise cumhurbaşkanlığına.