PARANIN İLK BASILDIĞI ŞEHİR: SARDES (2)

Abone Ol


Madenî paranın ne zaman icat edildiği Antik Çağ'da tam anlamıyla kesinlik kazanmış olmasa da,
sikkenin icadının Lydia Krallığı ve İonya bölgesi ile ilişkili olduğu görüşü yaygın kanaattir.
Herodot, Lydialılar’ın ilk parayı basan halk olduğundan söz eder. Herodot’un “Bizim bildiklerimiz içinde
ilk olarak altın ve gümüş sikke basan ve kullanan Lidlerdir.” sözleri de bu yaygın kanaati güçlendirir.
Sikkeler önceleri yalnızca elektrondan (altın-gümüş alaşımı) basılırken bir süre sonra, Kroisos elektron
sikke darbını bırakarak hem altın hem de gümüşten, iki ayrı metalden sikkeler bastırmaya başlar. Sart
Çayı'nın kuzeyinde 1960'lı yıllarda yapılan kazılarda, M.Ö 6. yüzyılın ortalarına tarihlenen arıtma
atölyeleri bulundu. Sardes altın atölyelerinde, altın ayrıştırılıp sikke basımı için hazır hale getiriliyordu.
Altının arıtıldığı bu işlik, belki de dünyanın bilinen ilk altın arıtma merkezidir.
Sikkenin ortaya çıkışıyla ilgili antik kaynakların verdiği bilgiler, yapılan kazı çalışmalarıyla da
doğrulanmıştır. 1904-1905 yıllarında D. George Hogarth başkanlığında Artemis Tapınağı'nda yürütülen
kazılarda, çeşitli parçalarla beraber yaklaşık 93 adet elektron sikke bulundu. Eski sikkelerin üzerinde
herhangi bir resim yokken, daha gelişkin örneklerde aslan başı betimi gibi tasvirler yer almaktaydı.
Aslanın Lydia Krallığı'nın arması olması, bunların Lydia krallarının ilk sikkeleri olduğunu
göstermektedir. Antik çağda aslanlar, kraliyet gücünü ve korumasını kişileştirmiştir. Lydia'nın başkenti
Sardes'te darb edilmiş sikkelerin ön yüzlerinde, gücü ve erkekliği simgeleyen aslan ve doğurganlığı
temsil eden boğa karşı karşıyadır. Herodot, Kroisos'un Delfi'deki Apollon Tapınağı'na som altından
yaklaşık 250 kilogram ağırlığında aslan heykelciği armağan ettiğini söyler.
Sardes Antik Kenti’nin parayla ilgili öneminden başka kentteki mimari eserlerden de söz
etmezsek, bu yazının hakkını vermemiş oluruz. Kentte, antik dönemden günümüze çok sayıda önemli
mimari eser ulaşmıştır. Antik kentin gişelerinden içeri girdiğinizde sizi, sıra sıra dizilmiş antik dönem
restoranları karşılayacaktır. Bu restoranlara bakarak, Sardes’in eski dönemlerdeki hareketli sosyal yaşamı
hakkında, kafanızda bir fikir oluşmaya başlayacaktır.
Restoranların hemen arkasında, Yahudiler’in tarihteki üçüncü önemli tapınağı olan sinagogun,
günümüze sağlam bir şekilde ulaşmış kalıntılarını göreceksiniz. Bu sinagog, Kudüs’teki Ağlama Duvarı
ve Babil’deki kerpiç tapınaktan sonra Yahudiler’in üçüncü önemli tapınağıdır. Tamamıyle mozaiklerle ve
mermer levhalarla kaplı bu havra, üzeri kapatılarak koruma altına alınmış. MÖ 280‘lerde açılan ve tarihe
“Sefarad Sinagogu” olarak geçen bu havra, İspanya’dan bölgeye gelen 10 bin kişilik cemaatin dini ve
sosyal yaşamını ortaya koyan bir yapıdır. Üç bölümden oluşan yapının ortasındaki havuzlu salon, genç
kızların evlenmeden önceki kutsandıkları yer olarak bilinir. Sinagogun doğusundaysa, kentteki sorunların
tartışılıp karara bağlandığı Onur Locası ve Haham Kürsüsü yer alır. Sinagog, Yahudiler için o kadar
önemlidir ki İsrail’in Tel Aviv kentindeki bir müzede, sinagogun sütunlar üzerinde ve üzeri üçgen çatılı
bir maketi yer almaktadır.
Sardes’te Batı Anadolu'nun 7 tapınağından biri olan Artemis Tapınağı yer alır. Tapınağın
yapımını Lydia Kralı Kroisos, kum taşından bir sunak olarak başlatmıştır. M.Ö 330’da asıl tapınak
yapılmaya başlanmış ama tamamlanamamıştır. Helenistik dönemde tamamlanan tapınak, dönemin İon
tarzında yapılmış en büyük tapınaklarındandır. M.S 17’deki depremde yıkılan tapınak, Tiberius
zamanında eski plana göre tekrar yapılmıştır.

Sardes’in mimari yapılarından en önemlisi de Hamam ve Gymnasion Kompleksi’dir. Komleksin
doğusundaki sütunlarla çevrili palaestra (kare avlu), sportif etkinliklerin yapıldığı bölümdü. Mekanın
batısındaki tonozlu salonlarsa hamam olarak kullanılmaktaydı. Her ikisinin arasındaki iki katlı ve sütunlu
mekan , mermer avlu olarak adlandırılmaktaydı. Günümüzde bu iki katlı yapının, yapılan restorasyonlarla
neredeyse tamamına yakın bir bölümü ayağa kaldırılmıştır.
Sardes Akropolisi Lydia, Yunan ve Roma devirlerine ait bina kalıntılarıyla yapılmıştır. Ortadaki
platformda Erken Bizans devrine ait bir binanın kısımları yer alır. Akropolis, güneyde Bozdağ ve kuzeyde
Gediz ovasıyla birlikte, muhteşem bir manzarayı gözler önüne serer.
Kentin 5 km kuzeyindeki Bintepeler’de, kenti yönetmiş krallara ve soylulara ait mezarlar bulunur.
Mezarların üzerinde irili ufaklı ve piramidi andıran 90 adet tümülüs yer alır. Tümülüslerin en
büyüklerinin, Kroisos’un babası Kral Alyattes ile Kral Gyges'e ait olduğu sanılmaktadır. Lidyalılar
tarafından M.Ö 6. ya da 7. yüzyılda yapıldığı düşünülen mezarların hepsi, İlk Çağ ve Orta Çağ'da tahrip
edilip yağmalandığı için içleri boştur.
Dünyanın en görkemli İon düzeni tapınaklarından birine ev sahipliği yapan kent, korunmuş Roma
yapıları içerisinde anıtsal bir hamam-gymnasium kompleksine ve antik dünyanın en büyük havralarından
birine sahiptir. Sardes İncil’in “Vahiy” bölümünde, Hristiyanlığın batıya yayılmasında önemli rol
oynayan Batı Anadolu’daki yedi kiliseden biri olarak anılır. İnsanlık tarihine parayı kazandırmış, Lydia
Uygarlığı'na başkentlik yapmış Sardes ulaşım, tarım, hayvancılık, ticaret ve Sart Çayı’nda yapılan altın
madenciliği sayesinde zengin bir kent olmasını bilmiştir. M.Ö 6. yüzyılda Persler’in satraplık (valilik)
merkezi haline gelen, Hellenistik ve Roma Dönemlerinde önemini koruyan ve Bizans Dönemi’nde de
önemli bir piskoposluk merkezi haline gelen Sardes, MS 7. yüzyıla kadar varlığını korumuştur. Gezip
görmek isteyenlerin üzerinde, gerek mimari eserleriyle gerekse de yaşanmışlıklarıyla derin izler bırakacak
bir antik kenttir Sardes.