Pranga!

Abone Ol

İnsanlar doğrularla menfaatleri arasında gelgitler yaşarlar. Çoğu insan menfaatlerine göre doğrularını şekillendirir. Nadiren doğruları çıkarlarının üstünde tutan insanlar görürüz. Özellikle de toplum çıkarları söz konusuyken bu kişilerin sayısı daha da düşer. Halbuki hepimiz aynı toprak parçası üzerinde, benzer şekillerde yaşıyoruz. Hepimizin çıkarına olan şeyler, kişisel olarak da mutluluk getirecektir bizlere. Fakat bu ayrımı bu güne dek, bir türlü yapabilmiş değiliz.

Farkındaysanız toplum olarak her durumda bir çatışma, rekabet ve kutuplaşma hali içerisindeyiz. Asırlardır yönetenler tarafından değer görmediğimiz için mecburi olarak bu şekilde bir evrim geçirdik diyebiliriz. Talep edemez hale geldiğimiz/getirildiğimizden için de başa gelen yöneticilerin kalitesine göre hayatlarımız şekillendi. Günümüzde de bu durumun sancıları halen devam ediyor. Devlet bizde her şeyden üstün sayılır. Bu yüzden devletin millet için var olduğunu asla düşünmeyiz. Yetmezmiş gibi hükümetleri de artık devlet yerine koyuyoruz. Bu sebeple de iktidar sahiplerini eleştirmek, çoğu zaman devlete başkaldırı olarak görülüyor. Cumhuriyetin kurulması ve Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimleri bir dönem başarılı olmuş olsa da yüz yıl geçmeden aynı yere gelmeyi, hatta daha geri bir toplum olmayı başardık. Başardık diyorum, çünkü bile isteye bu hale geldik/getirildik.

Biraz daha açalım konuyu. Toplum o derece birbirinden kopuk ya da kopmaya hazır ki şehirler, bölgeler, yemekler, spor kulüpleri, ırklar, mezhepler, siyasi görüşler sürekli çatışma halindedir. Komşu şehirler arasında birbirinden nefret etme durumu vardır, keza bölgeler arasında da... Bir sebebi var mıdır bu durumun? Hayır. Spor kulüpleri zaten birbirine düşman  vaziyetteler. Peki, onların bir sebebi var mıdır? Yine hayır. Yemekler bile tartışma konusu olur, şu bölgenin/şehrin yemekleri iyidir/kötüdür vs. Bu yüzden tartışabilir insanlar. Irk, mezhep, siyasi görüşler üzerinden yapılan kavga ve düşmanlıkları saymıyorum bile. Spor, yemek, şehir yüzünden kavga eden insanlar, siyasi/dini görüş gibi konularda hayli hayli edecektir, ediyor da.

Buraya kadar basit bir mantıkla anlaşılabilir bu ayrışma ve çatışma durumları. Fakat hepimizin çıkarına olan durumlarda bile birleşemiyoruz. İşte bu anlamlandıramadığım ve bizi asıl yıkıma götüren şey. Adalet kavramını buna örnek olarak verebiliriz mesela. Ülkedeki adaletin güce, paraya göre şekillenmesine ve hepimizin gözü önünde olmasına rağmen ses çıkaran kişi sayısı oldukça az. Ses çıkarmayı geçtim, sırf desteklediği siyasi partiye bir eleştiri olur diye hunharca bir savunma haline girişiyor insanlar. Peki adaletin zedelenmesi, yozlaşması hepimizi doğrudan ilgilendiren, hepimize zarar veren/verecek bir durum değil midir? Öyledir elbet, fakat haklarımızı tarihin herhangi bir dönemi kazanıp, çabalayıp alamadığımız için ya hep tepeden bizlere verilmiştir ya da hiç verilmemiştir. Bu sebeple günden güne ses çıkaramaz bir yapıya evrildik ve sömürülmeyi, haklarımızın yenmesini sorun etmiyor, sesimizi çıkaramıyoruz. Başkaları da bizim gibi ezilince mutlu olmamız bundandır. Halbuki el birliğiyle, siyasi prangalardan arınmış bir adalet inşa etsek hepimizin çıkarına değil midir? Fakat hiçbir zaman haklarımız için mücadele vermedik. Hep bir kahraman bekledik, gelsin de bizi refaha kavuştursun diye. Yalan yok geldiği zamanlar da oldu ve tarihte güzel, görkemli dönemler de yaşadık böylelikle. Fakat toplum olarak bir ayağa kalkış ve aydınlanma hiçbir zaman gösteremedik. Talep bile etmedik üstelik. Hatta daha kötüsü, bunun için uğraş verenlerle top yekün mücadele ettik. İsyan etmekle, hain olmakla suçladık. Bu yüzdendir ki hiçbir zaman gelişmiş bir ülke de olamadık. Askeri, ekonomik olarak güçlü devletler kurduk ve etkin dönemler yaşadık. Fakat hiçbir zaman eğitim, aydınlanma gibi konularda yeterince gelişemedik. Aramızdan sıyrılıp çıkanlar oldu elbet, her ne kadar engel olmaya çalışsak da. Bu yüzden zordur ülkemizde bir şeyleri değiştirmek. Fakat pes etmeyeceğiz elbet. Birileri her zaman sizi yanına çekmek, özgürlüklerinizi kısıtlamak isteyecektir. Sorguladığınız, araştırdığınız zaman önünüzü kesmek isteyeceklerdir. "Onu yeme, bunu içme, oraya gitme." diyeceklerdir. "O saatte orada ne işin vardı." diyeceklerdir. 'Kahkaha atma." diyeceklerdir. "Sen mi değiştireceksin bu ülkenin düzenini." diyeceklerdir. "Böyle gelmiş böyle gider." diyeceklerdir. Sana saygı duymayıp, kendilerine saygı duymanı bekleyeceklerdir. Çocukların oyun oynamasını, kadınların özgürce yaşamasını istemeyeceklerdir. Eşek gibi çalışıp, üç kuruş parayla geçinmeni bekleyeceklerdir. Varsın desinler, istesinler, beklesinler... Yılmak yok! Mücadele edeceğiz, özellikle de bu ve benzeri böcek sürüsüne karşı. Çünkü talep etmeden, kimse gelip bize haklarımızı vermeyecek. Yeni bir Mustafa Kemal, yeni bir kurtarıcı bekleyerek olmaz. Biz kurtacağız kendimizi. Çıkarıp atacağız prangalarımızı; kimimiz ayaklarından, kimimiz dillerinden, kimimiz beyinlerinden... Atacağız ki yeşerecek umutlar ve doğacak güneşli günler...