Bugün siz değerli okuyucularımızla, ‘Yaşamın ve evrenin yani varoluşun ancak şiirle kavranabileceğine’ inanan filozof Martin Heidegger’in ‘Varlık ve Zaman’ isimli baş yapıtında, varoluşu anlatmaya çalışırken mısralarını tek tek analize tabi tuttuğu birkaç şairden biri olan Rainer Maria Rilke’yi konuşacağız. Ancak İki yazılık bir seri de bu ‘varoluş deneyimcisi ve büyük yürek’ ne kadar anlatılabilirse o kadar anlatmaya çalışacağız.
Rainer Maria Rilke, 4 Aralık 1875 yılında Prag da dünyaya geldi. Alman kökenli bir ailenin çocuğu olan Rilke’nin babası Josef Rilke demiryollarında çalışan bir memurken; annesi Prag’lı çok zengin ve aristokrat bir aileye mensup Sophia Rilke’dir. Anne Sophia’nın, oğlunun yaşamında olumsuz rol oynadığını, Rilke’nin yaşam öyküsünü anlatan biyografik metinlerden biliyoruz.
Çok hırslı, obsesif ve kaprisli bir kişilik dokusuna sahip olan anne Sophia, Rilke’yi kendi özlemlerine göre ve ideallerine taşıyıcılık yapacak bir evlat olarak yetiştirmek istedi. Bu minvalde de Rilke’ye, 6 yaşına kadar kız çocuğu kıyafetleri giydirdi. Bu ‘hastalıklı’ yaklaşımdan çok etkilenen naif ruhlu Rilke’nin (Kimlik karmaşası), yaşamının ilerleyen safhalarında özellikle kadınlarla ilişkileri başta olmak üzere, insanlarla çok yoğun iletişim sorunları yaşamasına neden oldu. Fakat şairimiz için bu ‘negatif yaşamsal deneyim’ bir yönüyle içinde handikaplar barındırsa da başka bir yönüyle onu ‘’kendi başınalıkla’’ tanıştırmıştır. İlk etapta yaşamında ‘yanlızlık’ olarak ortaya çıkan bu durum daha sonrasında aldığı eğitimin ve yaptığı yoğun okumaların neticesinde ‘’tek başınalığa’’ dönüşmüştür. (Yanlızlık: Birey, öteki ile iletişime çok ihtiyaç duyar fakat bu, türlü sebeplerle gerçekleşemez. Bu başarısızlık nihayetinde bireyi mutsuzluğa sevk eder. İnsanların genelinde ve yaşamlarının büyük bir kısmında bu durum gerçekleşir. Tek başınalık ise bireyin kendisiyle yetinebilmesi, kendinden beslenebilmesidir. İnsanların çok azı tek başınalığı deneyimlerken; geneli yanlızlığı yaşar.) Rilke, 9 yaşına gelince anne ve babası boşandı. Rilke de annesiyle Viyana’ya taşınmak zorunda kaldı. İhtimal babasının toplumsal hiyerarşideki yetmez performansından (alt düzey bir memur ) dolayı Rilke içindeki ‘güç istencini’ de tatmin etmek amacıyla ve patolojik bir hırsa sahip annesinin de bu konu da, Rilke’yi güdülemesiyle de olacak St. Pölten’e ve Bohemya’daki Maehrish-Weisskirchen’deki askeri okullarına devam etti.
Fakat bu kurumlardaki süreci de çocukluğunun travmalarına benzer travmalar yaşamasına neden oldu. Kısa sürede hassas ve kırılgan bir ruh yapısına sahip olan şaire, askerliğin uygun olmayan bir kariyer denemesi olduğu ortaya çıktı. Bu kötü deneyimin akabinde, Linz Ticaret Akademisi'ne kaydını yaptırdı. Rilke'nin eğitimi bununla da bitmedi. Özel derslerin yanı sıra Prag'da edebiyat ve sanat tarihi de okudu. İlk şiirleri Yaşam ve Şiirler'in yayınlanması bu yıllarda oldu. 1896-1899 yılları arasında eğitimine Münihte devam eden Rilke, Şair-yazar Lou Andre Salome ile tanışıp; sevgili oldu. Bu ilişki başladığında Rilke 22, Salom’e 36 yaşındaydı. (Salome, Friedrich Wilhelm Nietzsche‘yi reddeden kadın olarak ünlenmiş dönemin etkili şahsiyetlerinden biriydi. Freud’u bile kendine aşık etmişti.) Rilke’nin Salome ile tanışıp sevgili olması yaşamının iki dönüm noktasından biridir. (Diğeri ise heykeltraş Rodin ile tanışmasıdır). Salome, Rilke’nin şiirlerini redakte edip; mısralarına ciddiyet kattı. Şair’in ekonomik geleceğiyle ilgili kaygı taşıyan Salome, ayrıca onu Rusça öğrenme konusunda da teşvik etti. Bu konuda istekli olan Rilke, çok kısa sürede Rusçayı öğrenip; çeviriler yapacak düzeye erişti. Salome, Rilke ile birlikte yaptıkları üç geziden biri olan Rusya (ikisinin ortak tanımı :Ruh Ülkesi) gezisinde başta Tolstoy ve ünlü şair Pasternak olmak üzere birçok ressam ve sanatçıyla tanışmasına vesile oldu.) Bu geziden sonra Salome, Rilke’den ayrıldı. Bu ayrılıktan sonra, Ressam Heinrich Vogeler’in çağrısıyla Rilke, Worpswede’ye yerleşti ve 1901 de sanatçı Clara Westhoff ile başarısız bir evlilik yaptı. Bu evlilik sadece bir yıl devam etti. Bu boşanmadan sonra yaşamının dönüm noktalarından biri olan Rodin’in (Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanelerindeki meşhur ‘Düşünen Adam’ heykelinin, heykeltraşı) yaşamını yazmak için Paris’e gitti. Bir süre sonra da Rodin'in özel sekreterliğini yapmaya başladı. Hem Paris'teki yaşamı hem de Rodin'in kişiliği Rilke'nin yaşamında adeta dönüm noktasını oluşturdu. Rodin üzerinde araştırma yapmaktan çok onun sanatı ışığında Paris'teki yaşamını dile getirdiği Auguste Rodin, yazarın düzyazı türündeki ilk önemli eseridir. Malte Laurids Brigge'nin Notları adlı romanını tamamladıktan sonra bir yıl boyunca Kuzey Afrika'yı dolaşan yazar, 1912'de Kontes Marie Von Taxis adlı bir soylunun Trieste yakınlarındaki Duino Şatosu’na yerleşti. 1909'da Paris'te tanıştığı Kontes, Salome’den'dan sonra Rilke'nin sanatsal üretimlerine etki eden ikinci güçlü kadın oldu ve yazar bu tarihten sonra yeni bir üretim sürecine girdi. Duino Ağıtlarını da burada yazdı. Birinci Dünya Savaşı yıllarını genellikle Münih'te geçirdi. Bir ara Viyana'daki savaş arşivinde çalışan yazar 1919'da İsviçre'ye, üç yıl sonra da Wallis Kontu'na ait olan Orta Çağ'dan kalma, Muzot Şatosu'na yerleşti. Meşhur Orpheus'a Soneler'ini de burada yazdı.
1923 yılında Kan kanserine (Lösemiye) yakalandı ve sağlığı giderek bozuldu. 51'inci doğum gününü kutladıktan birkaç hafta sonra 29 Aralık 1926'da Montreux yakınlarındaki Valmont'ta hayata gözlerini kapattı.
Diğer yazımızda Rilke’nin sanatsal üretimlerini irdeleyeceğiz…