Başlıkta İslâm kelimesi geçiyor diye, siyasal kısmına bakmadan bu yazıya da önyargı ile yaklaşacak kesim. Mevcut siyasi iktidarla birlikte; her geçen gün kendi hayat görüşlerini daha fazla dayatan, farklı görüşteki her kesime düşmanca yaklaşan ve her olayda sadece kendileri mağdur olan kitle. Tüm gücü tek elde toplamış iktidar tarafından sürekli kayrılan, olası ihtiyaç durumlarında hukukun bile etkisiz bırakıldığı bir pozisyonda olmalarına rağmen, her durumdan mağduriyet çıkarabilme yeteneğine sahip güruh. İnançlarını, giyim kuşam ve yaşayış şekillerini savunurken özgürlük, eşitlik ve adalet kelimelerini dillerinden düşürmeyen; fakat kendi inançlarına ters olan her şeye/herkese düşmanca yaklaşan, onların yasaklanması ve cezalandırılmasını savunan insanlar. Bunlara kısaca "dinci", bu oluşuma ise siyasal İslâm diyebiliriz. En büyük özellikleri ise, her durumda mağdur olabilme yetenekleridir.
Şimdi şu soruyu sorup, samimi bir şekilde cevaplayalım. "Türkiye Cumhuriyeti'nde mağdur olmayan bir kesim var mı?" Sağcısı, solcusu, müslümanı, inançsızı, gayrimüslimi, Alevi'si, Kürt'ü, eşcinseli... Hemen hemen her meslekte çalşmış, çalışmakta olan insanı... Çocuğu, kadını, genci, yetişkini, yaşlısı herkes mağdur bu ülkede. Çünkü iktidara gelenlerin hepsinin ortak noktası, mağduriyetler üzerine kurulu olmaları ve yeni mağduriyetler yaratmalarıdır.
Siyasal İslam'ın iktidara gelmesi de başörtüsü mağduriyeti ile oldu. Şu an başörtüsü ile ilgili herhangi bir sorun olmamasına rağmen; ihtiyaç duyulduğu anda, gündemi değiştirme amacıyla yine de ortaya çıkarılabiliyor. Ülkenin çoğunluğu ise, bu yaşanılanları solcuların yaptığına inanıyor. Hem de Menderes, Özal, Türkeş, Demirel, Çiller, Evren ve Erbakan dahil neredeyse tüm iktidarları kendilerinin seçmiş ve desteklemiş olmasına rağmen. 1950'den beri Ecevit hariç, her dönem destekledikleri sağ partiler iktidara gelmiş ve onlar tarafından mağdur edilmişler. Fakat nasıl oluyorsa bu mağduriyet durumlarının sorumluları yine de solcular. Pardon, bir de dış mihraklar!
Neyse, konuyu sulandırmadan günümüze gelelim. Her olayda mağdur olan dinci kesimin ikiyüzlülüğünden bahsedelim biraz da. Kendi giyim kuşamları söz konusu olduğunda adalet, eşitlik, özgürlük diye "haklı olarak" isyan eden dinciler; söz konusu başkaları olduğunda ses etmezler. Dekolte giyen bir kadın gördüklerinde ahlakları bozulur (çünkü çok çabuk bozulmaya müsaittir), aynı kadın taciz edildiğinde ise "böyle giyinmeseymiş" derler. Kendileri herhangi bir konuda protesto haklarını kullanırken veya bir durumu, olayı eleştirirken; eylem ve yürüyüş yapmayı savunabilirler (ki bunlar anayasal haktır) ama başkaları haklarını savundukları zaman, eylem yapan insanları devlete karşı gelmekle ya da terörist olmakla suçlamaktan çekinmezler. Ayrıca, ne kadar saçma olursa olsun eylemlerine (kola dökmek, portakal bıçaklamak) destek vermeyenlere karşı düşmanca davranmayı kendilerinde hak görüp, şiddet uygulamayı da meşru görebilirler. Mesela son dönemde yaşanan İsrail-Filistin Savaşı'nda, gerçekleştirmiş oldukları Starbucks olaylarında (eylem demeye utandım) oturup kahvesini içen insanlara magandalık yapabilirler. Fakat destekledikleri iktidarın İsrail'le yaptığı ticareti anlattığınızda kulaklarını tıkarlar. Mesela inandıklarını söyledikleri dinde olmadığı halde, yüzyıllardır süregelen hurafelere inançları olduğunu söyleyerek saygı duyulmasını beklerler; fakat farklı inanışta olan kişilerin inançlarını özgürce yaşamalarını istemezler. Kendileri inançlarına göre ibadet edebilirler (olması gereken de budur) ama başkaları onlara eşlik etmiyor diye kendilerine saygısızlık yapıldığını söyleyebilirler. Örneğin, Ramazan ayında oruç tutmayan insanları darp edebilirler. Bahaneleri de inançlarına saygı duyulmaması olabilir. Bu kişiler oruç tuttukları için başkaları da yemek yememelidir. Yemek yenildigi için kendilerine, inançlarına saygısızlık yapıldığını düşünürler. Mesela Yılbaşı kutlamalarında da genellikle mağdur olurlar. Bahaneleri "Müslüman Noel kutlamaz" şeklindedir. "E sen buna inanıyorsan kutlama kardeşim". "Ayrıca Noel ile Yılbaşı aynı şey değil ki.""Hem Noel'i de kutlayabilirim sana ne?" diyebilirsiniz. Fakat böyle dediğiniz için de mağdur olurlar, çünkü insanlar eğlendiği için rahatsızlık duyarlar. Kendileri eğlenmiyorsa, başkalarının ne haddine. Mesela Müslüman olmalarına rağmen, Alevi'lerin Cemevleri'nin resmi olarak ibadethane sayılmasını istemezler. Buradaki mağduriyetlerini ben de bilemiyorum ama yine de istemezler. "Gelsinler camide ibadet etsinler" derler. "E kardeşim adamların kendi ibadethaneleri var, belli ki seninki onlara uygun değil" diyebilirsiniz. Olmaz, izin vermezler. Hem ibadethanede saz mı çalınır. Kendileri kadar, başkalarının da özgürce ibadet etme hakları olduğunu ve devletin her vatandaş gibi onları da güvence altına alması gerektiğini kabul etmezler. İnanç konusunda kendileri sürekli mağdurdur, çok baskı görmüştür ama bu yapılanlar bir mağduriyet degildir mesela. Bazı tarikatlerde, Kur'an kurslarında ufacık çocuklara tecavüz edilir. Dinciler o cemaati ve Kur'an kursunu savunurlar. "Bir kereden bir şey olmaz""Bu yüzden kurumları, cemaatleri karalamayalım" derler. Tecavüz edilen çocuklar değil, onları koruyamayan, istismar eden kurumlar mağdur olurlar. Mesela el ele kol kola "ne istediniz de vermedik" diyerek, ülkenin her yerine sızmasına sebep oldukları cemaat darbe yapar. Yine bunlar mağdur, diğer herkes ise cemaatçi olur. Yetmezmiş gibi ellerindeki siyasi gücü kullanarak, kendilerinden olmayan kişileri de terörist olmakla suçlayıp sindirmeye çalışırlar.
Özetle, bu dincilerin mağduriyetlerini yazmaya sayfalar yetmez. Çünkü bunlar her an mağdur olabilirler. Mesela eminim ki tam şu an bir yerlerde mağdur olmuşlardır. Tüm güç ellerinde ve her şey istedikleri gibi yürüyor olmasına; kendi görüşlerine aykırı herşeye, herkese savaş açmış, ellerinden geldiği kadar baskı ve dayatma uyguluyor olmalarına rağmen yine de onlar mağdurdur. Neyse ki okuma gelenekleri pek olmadığı ve de okuduklarını çok anlamadıkları için, bu yazımdan dolayı sorun yaşamazlar. Yine de pek emin değilim.