THE HANDMAID'S TALE, ÇOK UZAK FAZLA YAKIN

Abone Ol

'Bu onların hatası. Ordu olmamızı istemiyorlarsa, bize üniforma vermemelilerdi. '
The Handmaid's Tale, Margaret Atwood'un 1985 yılında yazdığı Türkçesi Damızlık Kızın Öyküsü olan kitaptan 2017'de uyarlanan The Handmaid's Tale distopya dizisidir. Damızlık kızın öyküsü çok uzak, fazla yakın tuhaf olduğu kadar gerçek bir hikaye. Dünyanın bugününde özellikle kulak vermesi gereken bir hikaye bu, daha doğrusu hikaye değil gerçek. Amerika'da yaşanan çevre felaketinden ötürü nüfus giderek küçülmekte kısırlık çok yaygın kadınların pek azı hamile kalabiliyor, bebeklerin de ancak beşte biri sağlıklı doğuyor işte bu ortamda liberal demokrasiyi bir teokratik diktatörlüğe dönüştüren bir darbe gerçekleşiyor. Kongre ortadan kaldırılıyor, anayasa askıya alınıyor, erkek egemen, muhafazakar bir yapı kurularak Gilead Cumhuriyeti kuruluyor. Böyle bir ortamda gayet modern bir hayat sürdüren, ilişkilerini özgürce yaşayan, iş çıkışı arkadaşlarıyla bara gidip eğlenen kadınlar bir gün kredi kartlarının çalışmadığını fark ediyor. İşlerinden atılıyorlar. El konan banka hesaplarının kontrolü varsa eşlerine, yoksa en yakın erkek akrabalarına geçiriliyor. Böylece on yılların mücadelesiyle elde edilen kazanımlar bir günde ortadan kalkıyor. Bir anda hayatınız değişiyor çok korkunç değil mi sizce de. Düşünelim gelin hep birlikte bir sabah uyandığımız zaman yeni bir anayasa yürürlüğe girmiş ve bizim kendimizi savunmak istediğimiz ama özgürlüğü barındırmayan bir anayasa hatta kadına düşman bir anayasa bu kadarla da kalmıyor iş aileler parçalanıyor ve doğurgan kadınlar bir tür damızlık olarak kumandan denen, yönetimde söz sahibi zengin kişilerin emrine veriliyor. Damızlık kızlar ayın doğurganlık açısından en verimli günlerinde eşlerinin kucağında kumandanlarla cinsel ilişkiye giriyor. Evet, eşlerinin kucağında! Bu mecburen razı olunan tecavüze, ilahi bir kisveye büründürülerek 'seremoni' adı veriliyor. Dizide bu sahneler en ürpertici sahneleri arasında bu seremoniler. Niye kadınlara karışılıyor kimin hakkı var buna kadının işine devlet karışır, eşi karışır ne hakla karışıyorlar kadın bilmiyor mu? Devlet şu kadar çocuk yap der, Erkek çalışma evin işini yap der bu kadının hakları var bu kadının da düşüncesi var, bu kadının da gücü var artık kadınları rahat bırakın. Muhakkak herkesin izlemesi gereken bir dizi, çünkü izlerken ben bir kadın olarak aşırı etkilendim, sinirlendim, üzüldüm ama bir düşünmedim değil bir gecede bir anayasa gelse ne yapabilirim ki, bizler şimdiden haklarımıza sahip çıkalım. İlk önce kadınlar olarak birbirimize değer vermeliyiz. Hiçbir şekilde hak etmiştir, sonu belliydi gibi cümleler kurmamalıyız. The Handmaid's Tale'deki kadınlar gibi birlik olmalıyız.
Zaten dizi de sadece damızlık kızlar değil, kumandanların eşleri de eziliyor sadece evde oturuyorlar örgü örüyorlar ya da kumandan eşleri ile çay partisi yapıyorlar. Doğurgan olmayan kadınların çoğu zehirli atıkları temizleme yöntemiyle yavaş ve acılı bir ölüm için kolonilere sürülüyor. Gilead Cumhuriyeti'nde kadının adı yok. Romanın ve dizinin baş karakteri, anlatıcısı Offred'in ismi, emrine verildiği kumandan Fred'den geliyor asıl adı June adını söylemesi bile yasak. Gilead kadınlarının statülerini anlatan kıyafetlere sahipler kumandanların eşleri mavi giyiyor, evde çalışan kadınlar kahverengi, damızlık kızlarsa kırmızı renkte kıyafetler giyiyorlar ve yüzlerini dünyadan gizleyen beyaz şapkalarla gezinip önlerine bakıyorlar. Bu renk kıyafetler hem kimlik tanımlama hem de kontrol amacıyla kullanılıyor. Damızlık kızların kaçmaya çalıştıklarında kolayca yakalanmalarına neden oluyor. Kadınların okuması, yazması, bilgi edinmesi de yasak. Dini temenniler içeren cümleler dışında kendi aralarında konuşmaları bile yasak marketteki ürünlerin üstünde bile yazı yazmıyor görsel resimler var. Kadın düşünmesin, okumasın, gezmesin, istediği kıyafeti giymesin istiyorlar çünkü kadınların gücünden korkuyorlar… The Handmaid's Tale'ın bize en önemli öğretisi, cinsiyet gözetmeksizin kadın haklarına sahip çıkmazsak gelecekte bizi bir distopya değil koca bir gerçeğin beklediğidir. Bunu için savaşmalıyız İstanbul sözleşmesine sahip çıkmalıyız sözleşmesinin yürürlüğe girmesi için savaşmalıyız boyun eğmemeliyiz çünkü İstanbul sözleşmesi yaşatır.