TOPLUMSAL SORUNLAR ÜZERİNE-2(AİLE HEKİMLERİ VE SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SORUNLARI)

Abone Ol

Aile hekimlerinin ve sağlık çalışanlarının sorunlarını yazmaya devam ediyoruz. Gün geçmiyor ki Türkiye de yeni ve benzersiz bir gayri hukuki uygulamaya denk gelmeyelim. Sağlık personelinin 15 Aralık günü yatan maaşlarında, hemşire ve ebelerin hakedişlerinde sebebi anlaşılmayan kesintiler olurken; bazı hekimlerin maaşlarında artışa rastlanıp; bazılarının maaşlarında ise kesintiler olmuş. Kişisel sohbetlerimde hep ifade ediyorum; Eğer Aziz Nesin bu dönemde yaşasaydı; her halde en az 200 tane kara mizah kitabı yazardı diye. Maalesef böylesi trajik-komik bir süreçten geçiyoruz. Bugünkü yazımda da bu trajik-komik uygulamalara maruz bırakılan sağlık çalışanlarımızın haklı mücadelesine kendimce bir destek sunma adına; Türkiye Aile Sağlığı Ebe ve Hemşireleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Serap Karatüzün hanımefendinin gönderdiği yazılı metni olduğu gibi paylaşıyorum.

Türkiye’de 1. Basamak koruyucu sağlık hizmetlerinin adı aile hekimliği sistemidir. Bir birim bir hekim, 1 hemşire/ebe/acil tıp teknisyenlerinden biri ile yani toplamda 2 kişi ile hizmet verir. Birim çalışanları kendisine kayıtlı ortalama 3500 kişinin koruyucu sağlık hizmetleri ve takipleri, kronik hastalık tespitleri ve takipleri, gebe/bebek/çocuk/ergen/yaşlı hasta takipleri, obezite ve bağımlılıkla mücadele, kanser tarama testlerinden sorumludur.

Aile hekimliğine dair hizmetler aile sağlığı merkezlerinde yürütülür. Aile sağlığı merkezlerinin fiziki ve teknik şartları yönetmelik ile belirlenmiş olmasına rağmen kamunun bu kadar hizmet binası tabii ki yoktur. Bu noktada hizmeti verecek olan hekim özel binalardan kira usulü ile faydalanır. Daha önceden kamu binalarında verilen sağlık ocağı hizmetleri ülkenin dört bir yanında bulunan, fiziki ve teknik şartlar açısından uygun kamu binalarında verilirken; bugün Aile Hekimliği hizmeti, penceresi dahi olmayan, bodrum kat, rutubetli, ulaşımı zor ve her şeyden önemlisi hiçbir standardı olmayan özel binalarda sürdürülmeye çalışılmaktadır. Deprem sonrası yıkılan kamu binalarının yerine, üzerinden geçen onca zamana rağmen konteynerlar da hizmet verilmektedir. Adı “Koruyucu Sağlık Hizmetleri” olan Aile Hekimliği Sistemi bu acziyet içerisinde yokluklarla mücadele etmektedir.

2005 yılında pilot uygulama ile başlatılan aile Hekimliği sisteminde sağlık ocağının mevcut nüfusları üzerinden planlamalar yapıldı altyapısı doğru planlanmayan bu sistemde geçmişte 20.000 nüfusa en az 15 ebe 4 ya da 5 hemşire laboratuvar teknisyeni, tıbbi sekreter, 6-7 doktor hizmet verirken bugünkü mevcut sistemde 3000-4000 kişilik nüfuslarda tıbbi sekreterin, laboratuvar teknisyeninin, temizlik personelinin dahi olmadığı yani toplamda 2 kişilik dev kadronun hizmet verdiği ve adının çağ atlamak olduğu bu hizmet şeklinin dünyada eşi benzeri bulunmamaktadır.

Tüm Türkiye’de bu bina ve hizmetlere dair hiçbir standardın olmaması, herkesin eşit sağlık hizmetini almadığının en önemli kanıtıdır. Mevcut kamu binalarına dahi gerekli bakım ve tadilatların yapılması ancak bakanlığın keyfi tercihlerine bağlıyken, bugün özel binalarda ve konteynerlar da hizmet vermeye çalışan sağlık çalışanlarının durumu ortadadır. Bu durumda Türkiye’nin dört bir yanında bütün vatandaşların eşit, etkin ve kaliteli sağlık hizmetlerine erişim hakkı hiçe sayılırken sağlık çalışanlarının verimli çalışması için gerekli asgari koşulların bile oluşturulmadığı ortadadır.

Aile hekimliği sistemindeki koruyucu hizmetlere dair aşı, ilaç, kanser tarama kitleri ve aile planlaması malzemelerinin teminini ve dağıtımından Bakanlık eliyle il sağlık müdürlükleri sorumludur. En başta bebeklerimize uyguladığımız aşılar olmak üzere aile planlaması malzemelerinin temininde çok ciddi sıkıntıların yaşandığı sahada, tüm bunların yokluğu en başta bir hak ihlalidir ve bizleri hastalarla karşı karsıya getirmektedir. Ve bu tür mağduriyetlerin Türkiye genelinde yaşanıyor olması, devletin sağlık hizmetlerindeki kapsayıcılığından bahsedilememesine neden olmaktadır.

Aile Hekimliği sistemi içerisinde hekim ile birlikte tüm bu hizmetleri yürüten ebe ya da hemşirenin maalesef sistem içerisinde adı yoktur.  2005 yılında Düzce’de pilot olarak başlatıldığı tarihte mesleki ünvanlarının ellerinden alınması ile “aile sağlığı elemanı” olarak başlanan yolda ebe ve hemşire, zaman ve emek ile ancak aile sağlığı çalışanı olmaya evrilebilmiş durumdadır.  Oysa ülkemizin gelişmişlik düzeyi göstergelerinden olan anne bebek ölüm hızının yükü aile sağlığı ebe ve hemşirelerinin omuzlarındadır. Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerinde verilen her hizmette hekim ile birlikte ebe ve hemşirelerin emeği ve imzası vardır. Bağışıklama hizmetlerinden, gebe/bebek/çocuk takiplerine, kanser taramalarından kronik hastalıklara ait takiplere kadar, her biri tek tek aile hekimi ebesi ve hemşiresinin sorumluluğunda ve uygulamasındadır.  Bugün artık gebelik öncesinde tek bir tüp kan ile tespit edilen SMA taşıyıcılığına dair programı ve tespit edilmemesi halinde zeka geriliği, beyin hasarları gibi  geri dönüşümsüz hasarlara sebep olabilecek Yenidoğan Metabolik Ve Endokrin Hastalıkları Tarama Programı’nın yürütülmesi aile hekimliği ebe ve hemşirelerin verdiği hizmetlerden birisidir.

Ancak tüm bunlar ve daha fazlasından sorumlu aile sağlığı ebe ve hemşireleri bugün yoksulluk sınırının altında hakediş almaktadır. Aldıkları hakedişi belirleyen pek çok kriter olduğu için buna dair bir standart bulunmamaktadır. Maaşların yoksulluk sınırının altında kalmasına sebep olan ve kanun ile düzenlenen “tavan” mutlaka düzeltilmeli ve hak edişe ait katsayılar mesleki sorumluluklarına yakışır nitelikte olmalıdır.

Aile Hekimliğine geçilmesi ile birlikte kaybolan özlük haklarımızdan birisi de ücretli izin hakkımızın olmamasıdır. Yerimize vekalet edecek bir meslektaşımızın olmaması halinde hakedişlerimizden çok ciddi bir kesinti olmakta, vekalet verdiğimiz takdirde birimimize dair iş yükümüz vekalet verdiğimiz meslektaşımıza yüklenmekte ve meslektaşımız 2 kat iş yükünün altında ezilmekte ve buna dair herhangi bir ücret almamaktadır.  Ayrıca ebe ve hemşiresi olmayan aile sağlığı merkezlerinin sayıları günden güne artarken bu birimlere ait görevlendirmeler yine aynı merkezde çalışan ebe ve hemşirelere rızaları dışında verilmekte bu yoğunluk ile çalışan sağlık çalışanları tükenmişliğin altında ezilmektedir.

. Halkımıza nitelikli bir sağlık hizmeti sunabilmemiz için yeterli zaman ve olanak sağlanmalıdır.

. Koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelendiği ve ekip anlayışını gözeten bir sistem inşa edilmelidir

. Aile sağlığı merkezlerinde nüfus yapısına göre yeterli hemşire, ebe, teknisyen görevlendirilmelidir,

. Aile Sağlığı çalışanlarına ödenecek ücret Aile Hekiminin çalışma kriterleri ile değil kendi mesleki sorumluluklarına göre düzenlenmeli, . . Kanun değişikliği gerektiren tavan ücreti katsayısı artırılmalıdır.

. Emekliliğe yansıyacak tek kalemden oluşan, insanca yaşamaya yetecek düzeyde, izin kullandıklarında, hastalandıklarında, çocuğu olduğunda veya ailesinden biri öldüğünde kesilmeyecek maaş ödenmelidir.

. Sağlıkta şiddeti artıracak düzenlemeler değil şiddetin önlenmesini sağlayacak etkin ve caydırıcı tedbirler alınmalı, etkili şiddet yasası çıkarılmalı ve sağlık çalışanlarının can güvenliği sağlanmalıdır. Yıllardır, çalışma barışı ve huzurunu çeşitli şekillerde bozmaya, ayrıştırma keskinleştirilmeye çalışılıyor. Çünkü biliyorlar köleleştirmek isteyenler için “Böl, Parçala, Yönet” hala en kolay yöntem.

15 Aralık’ta ücretlerde yapılan bu manipülasyonlarla (ki neye göre, ne kadar, niçin kesinti veya artış olduğunu şu an anlamak zor. Hekimlerden de kesintiler çok) amaç çalışma barışını bozmanın yanında MÜCADELE BİRLİK VE BARIŞINI DA BOZMAKTIR. Fakat şunu gözden kaçırıyorlar; Sağlık çalışanları, emeğe, hakkaniyete, adalete, birbirlerine saygıya ve birlikte mücadelenin eşsiz gücüne

İnanıyorlar.