İki bakanın ağırlıklı olarak İsrail-Hamas savaşını ele almaları, bunun yanı sıra Suriye’deki gelişmeleri ve İsveç’in NATO üyeliğini de değerlendirmeleri öngörülüyor.

Antony Blinken, 7 Ekim’de başlayan İsrail-Hamas savaşının ardından ilk Orta Doğu turunda Ankara’yı pas geçmişti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Blinken’ın Türkiye'ye gelmek istediğini ancak kendisinin Mısır ziyareti nedeniyle programın uygun olmadığını kaydetmişti.

Bazı diplomatik kaynaklar ise Blinken’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi hakkındaki sert açıklamaları nedeniyle ziyaretin ilk turda gerçekleşmediğini iddia etmişlerdi. Erdoğan, bölgeye ilk ziyareti sırasında “Buraya Yahudi olarak geldim” diyen Blinken’ı sert dille eleştirmiş, “Bunu söylediğin zaman karşındakiler 'Ben de bölgeye bir Müslüman sıfatıyla yaklaşıyorum' derse ne diyeceksin?” diye sormuştu.

Blinken'ın 2-10 Kasım günlerini kapsayan ikinci tur programı kapsamında yapılan resmi açıklamada Ankara yer almamıştı. Buna karşın Türk diplomatik kaynaklar, ziyaretin 5 Kasım’da gerçekleşeceğini duyurmuştu. Diplomatik geleneklere çok da uymayan bu durum, Türkiye-ABD arasında artan görüş ayrılıklarının bir yansıması olarak algılandı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Cumartesi günü yaptığı açıklamayla, Blinken’ın Ankara’ya gideceğini doğruladı ve Fidan ile görüşmesinin Pazartesi günü olacağını kayda geçirdi. Blinken’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edilip edilmeyeceği net değil.

Blinken’ın yenilenen bölgesel tur açıklamasında, ABD Dışişleri Bakanı’nın Ürdün ve Türkiye'deki temaslarında İsrail-Hamas savaşında sivillerin korunması, Gazze’ye insani yardımların ulaştırılması ve soruna kalıcı bir çözüm bulunması için mekanizmaların oluşturulması gibi konuların ele alınacağı bildirildi. Açıklamada ayrıca, Blinken’ın taraflara “daha sakin söylem” çağrısında bulunacağı ifadesi de yer aldı.

Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada ise "ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 5-6 Kasım 2023 tarihlerinde ülkemizi ziyaret edecektir. Pazartesi günü yapılacak olan görüşmede, Gazze’deki durum, bölgesel meseleler ve ikili ilişkiler hakkında fikir alışverişinde bulunulması öngörülmektedir" denildi.

Türkiye'nin ABD’ye itirazları

Türkiye'nin 7 Ekim sonrası süreçte ABD yönetimine üç konuda itirazı ve eleştirisi oldu. Bunların başında ABD’nin USS Gerald Ford ve USS Eisenhower uçak gemileri ile diğer bazı savaş gemilerini hemen İsrail’e destek olarak bölgeye göndermesi geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ve bazı Batı ülkelerinin yangına körükle gittiğini, savaş gemisi göndermesinin savaşın bölgeye yayılması anlamına geleceğini söyledi. Erdoğan, bir konuşmasında, “Amerika nere, İsrail-Filistin nere? Ne işin var senin orada? Amerika gibi ülkeye barışı tesis mi yakışır, yoksa oraya benzinle körükle gitmek mi yakışır?” dedi.

ABD yetkilileri ise uçak gemilerinin hem İsrail’e destek hem de savaşın yayılması durumunda özellikle Lübnan’da yaşayan Amerikalıların tahliyesi için gönderildiğini kaydetti.

Erdoğan’ın ABD’yi bu konuda eleştirmesinin bir diğer nedeni 5 Ekim’de bir Amerikan savaş uçağının Suriye’nin kuzeyinde "terörle mücadele" operasyonu için gönderilen bir Türk silahlı insansız hava aracını (SİHA) vurması oldu. Bu ortamda başlayan İsrail-Hamas savaşı sonrası, Türkiye’den ABD’ye yapılan eleştirilerin tonu arttı.

Türkiye’den ABD’ye yönelik eleştirilerin ikinci en önemli başlığı, Ankara'nın, Washington'un İsrail’in Gazze’de sivilleri ve sivil altyapıyı vurarak binlerce çocuk ve kadının yaşamını yitirmesine yeterince güçlü ses çıkarmamasını düşünmesi. Taraflar, Gazze’deki El-Ehli Hastanesi’nde 17 Ekim’de meydana gelen ve 500’e yakın sivilin ölümüne neden olan patlamanın nedeni konusunda da görüş ayrılığına düştüler. Türkiye, Filistinli yetkililer gibi, İsrail'in hastaneye saldırı düzenlediğini kaydederken, ABD ve diğer Batılı ülkelere göre patlamaya İslami Cihad örgütünün bir roketi neden oldu. Örgüt ise iddiaları redderek İsrail'i suçladı.

İsrail’e eleştirilerinin dozunu artıran Türkiye, saldırıların “soykırıma varan nitelikte” olduğunu, işlenen savaş suçlarının uluslararası bir mahkemede hesabının verilmesi gerektiğini kaydetti. Uluslararası toplumu da, sivillere dönük saldırılara ses çıkarmadığı gerekçesiyle eleştiren Türkiye, özellikle ABD’nin “moral üstünlüğünü” yitirdiğini vurguladı.

ABD ise bu süreçte İsrail’in kendini savunma hakkını önceleyen bir söylem ve siyaset izledi. Ancak sivil kayıpların artarak devam etmesi ve uluslararası toplumda giderek artan eleştiriler ABD’nin de söylemini yumuşattı. ABD Başkanı Joe Biden, saldırılara “ara verilmesini”, Gazze’de artan insani krize çözüm bulunması çağrısı yaptı. ABD Dışişleri Bakanı Blinken da 3 Kasım’da İsrail’de yaptığı temaslarda bu çağrıyı yineledi ama sonuç alınamadı. Biden ve Blinken’ın son günlerde İsrail’e karşı biraz daha sert bir tonda konuşmaya başladıkları da gözlendi.

Buna rağmen Türkiye’nin ABD'ye bir diğer önemli eleştirisi de Washington'un İsrail-Hamas savaşının sona ermesi için yapılan ateşkes çağrılarına kulak asmaması.

ABD, Türkiye'nin Hamas politikasından neden rahatsız?

ABD açısından ise en önemli eleştiri noktası ise Türkiye’nin Hamas’ı diğer Batı ülkeleri gibi "terör örgütü" olarak nitelendirmemesi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Fidan, Hamas’ı, topraklarını ve halkını kurtarmak için direnen siyasi bir örgüt olarak tanımladılar.

Erdoğan, Hamas için “mücahit” ifadesini de kullandı.

Ankara'da gündemin ilk maddesi rehinelerin serbest bırakılması

Bu ortamda gerçekleşecek görüşmelerde bölgedeki genel durumun değerlendirilmesi öngörülüyor. Ancak önceliğin rehinelerin serbest bırakılması olduğu özellikle ABD tarafından dile getiriliyor.

Her ne kadar rehinelerle ilgili müzakereler Katar ve Mısır tarafından yönetilse de, Türkiye de Hamas’ın lider kadrosuyla diyaloğu nedeniyle sürece katkı veren ülkeler arasında görülüyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tüm rehineler serbest bırakılmadan ateşkes konusunun ele alınmayacağını vurgulaması, bu konunun aciliyetini ve önemini ortaya koyuyor.

Savaşın yayılması endişesi

Tüm tarafların ortak kaygılarından biri, mevcut çatışmanın başta Lübnan ve Suriye olmak üzere bölge ülkelerine yayılması. Blinken, Orta Doğu turunda yaptığı temaslar sırasında bu kaygısını dile getirdi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da en son İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Abdullahinyan ile Ankara’da yaptığı görüşme sırasında benzer mesajlar vermişti.

O görüşmede, Abdullahinyan’ın İsrail’in sivilleri hedef alan saldırılarının devam etmesi durumunda bölgedeki devlet dışı aktörlerin daha fazla kontrol altında tutulamayabileceği uyarısında bulunması dikkat çekmişti. İran’ın başta Lübnan’da Hizbullah, Irak'ta Haşdi Şabi olmak üzere bölgedeki birçok milis grubunu kontrol ettiği biliniyor.

Türkiye kalıcı barış için bastırıyor

Türkiye, gerilimin başladığı günden bu yana sorunun temelinde İsrail’in iki devletli çözümü kabul etmemesi olduğunu, 1967 sınırlarına dayalı siyasi ve toprak bütünlüğü olan bir bağımsız Filistin devleti kurulana kadar da sorunun daha da şiddetlenerek devam edeceği uyarısında bulunuyor. Dışişleri Bakanı Fidan bunu “Ya daha büyük bir savaşa ya da büyük barışa gideceğiz” ifadeleriyle somutlaştırdı.

Blinken da 3 Kasım’da İsrail’de, ABD’nin iki devletli çözümden başka bir yol öngörmediği mesajını verdi. Ancak bu adımın nasıl atılacağı konusunda henüz somut bir süreç yok.

Türkiye ve bazı ülkeler barış için uluslararası konferans düzenlemesini öneriyor. Fidan’ın Blinken ile görüşmesinde Amerikalı bakan bu düşünceyi aktarması bekleniyor. Erdoğan son konuşmalarından birinde yeni bir uluslararası güvenlik mekanizması kurulmasını önermişti.

Bunun da ötesinde Türkiye, İsrail ve Filistin'in bir anlaşmaya varması durumunda bir garantörlük mekanizması kurulmasını, böylece başta bölge ülkeleri olmak üzere barış sürecinin sahiplenilmesi ve yarıda kalmaması önerisini de gündeme getirdi.

Suriye de gündemde

Fidan ve Blinken'ın gündemindeki bir diğer bir konunun da, 5 Ekim’de Türk SİHA’sının bir Amerikan savaş uçağı tarafından düşürülmesi ile bir kez daha alevlenen Suriye'nin kuzeyindeki son gelişmeler olması öngörülüyor.

İsrail'in Lübnan'a Hava Saldırısı: 3'ü Çocuk 6 Kişi Hayatını Kaybetti İsrail'in Lübnan'a Hava Saldırısı: 3'ü Çocuk 6 Kişi Hayatını Kaybetti

Türkiye, kendisinin "terör örgütü" olarak gördüğü Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG), ABD tarafından Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) bir parçası olarak görülmesi ve IŞİD ile mücadelede ortak olarak kullanılmasına sert tepki gösteriyor.

Ankara en son 1 Ekim’de İçişleri Bakanlığı’na düzenlenen saldırıdan Suriye’nin kuzeyinden gelen YPG ve PKK mensuplarını sorumlu tuttu. Türkiye, Suriye'nin kuzeyine dönük yoğun bir operasyon başlatmış, bölgedeki ABD askerlerine YPG’nin yanından uzaklaşması tavsiyesinde bulunmuştu.

İsveç konusu da masada olacak

ABD için bir diğer önemli konu, İsveç’in NATO üyeliği için gereken onay sürecinin daha fazla gecikme olmadan tamamlanması. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Temmuz ayında NATO Zirvesi sırasında İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile varılan uzlaşmaya uygun şekilde İsveç’in ittifaka katılım protokolünü onay için ekim ayı sonunda Meclis’e göndermişti.

Protokolün önce Meclis Dışişleri Komisyonu'nda, sonra da TBMM Genel Kurulu’nda onaylanması gerekiyor. İsveç ve ABD başta olmak üzere NATO’nun beklentisi, bu sürecin kasım ayı sonuna kadar tamamlanması.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Kazakistan dönüşü gazetecilere yaptığı açıklamada, sürecin artık TBMM’nin kontrolünde olduğunu, Meclis'in yoğun bir bütçe sürecine girdiğini kaydederek, “Genel Kurul çalışmaları bizim bütçede öyle kısa geçmiyor. Fakat biz mümkün olduğunca işi kolay kılmaya çalışacağız. Bu noktada elimizden gelen olumlu gayreti göstermeye çalışacağız. Yeter ki karşımızdakiler bize olumlu yaklaşsınlar” dedi.

Kaynak: Haber Merkezi