Türkiye’nin kırlarında ve kent çeperlerinde sınıf savaşının özgün bir biçimi cereyan ediyor. Bu savaşın ilk dikkat çeken yansımasını 1997’de Bergama’da altın madenine karşı verilen mücadelede gördük. 90’lı yıllarda başladı, 2000’li yıllarda gündeme gelmeye başladı, bugün ise en sert ve en yayılmacı formunu yakaladı.

Rantın sınırları kalktı; dağ, ova, orman, deniz, dere, tarla, bahçe fark etmeksizin her yer maden, enerji, inşaat ve turizm projelerinin olası hedefleri oldu. Projelerde ise gözetilen tek kriter kâr olunca, geri kalan her şey maliyet kalemi olarak görüldü. Bu tahribatın boyutları da arttı. Dereler kurudu, denizler ısındı, toprak zehirlendi, tarlalar yok edildi.

Ortak değerlerimize yönelik tahribatın yanı sıra tarım ve hayvancılıkla kendi geçimini sağlayanların elinden bu üretim araçları da alınmış oldu. Köylüler kentlere göçmeye, doğal olarak orada da ucuz işgücü olmaya zorlandı. Üretim yapılmayınca gıda fiyatları da kontrol altına alınamamaya başladı.

Maden projeleriyle simgeleşen bu yağma projelerine karşı direnişler de var elbette. Artvin’de, Trabzon’da, Malatya’da, Sivas’ta, Yozgat’ta, Ordu’da, Çanakkale’de, Balıkesir’de, Kuzey Ormanlarında, Muğla’da… Doğa savunusunun yanı sıra tasfiye edilmek istenen küçük köylülüğün bu girişime direnişi, kendi sınıfsal dinamikleriyle oluşan talepleri etrafında mücadelesi var.

Bu dosyamızda Türkiye’nin kırlarında ve kent çeperlerinde yaşanan sınıf savaşımının bu özgün formunu masaya yatırıyoruz. Madencilik başta olmak üzere tüm alanlardan sermaye gruplarının stratejilerini, yağmanın politik ve iktisadi altyapısını, yağmanın küresel bağlamını, ekolojik boyutlarını, sınıfsal tepkileri, direniş dinamiklerini, yasal-hukuki boyutları tartışmaya açıyoruz.

Fırtına Uçurdu, Çelik Ok Gibi Saplandı Fırtına Uçurdu, Çelik Ok Gibi Saplandı

Kaynak: Haber Merkezi