Ucuz

Abone Ol


    Denizden çıktık, adeta tadını çıkarırcasına yeşillikler ve çiçekler arasından eve doğru yürüyoruz. Karşılaştığımız yurdum insanlarına da mutlaka “Merhabalar,” ya da “İyi bayramlar,” dileklerimizi seslendiriyoruz.
    Çimlere oturmuş, ayaklarını uzatmış, çevreyi mutlulukla izleyen genç kızımıza da aynı biçimde selam verince selamımızı aldı ve “Ucuz tatil,” dedi…
    Ya yazlık evlerindedirler ya akrabalarından birinin yanına gelmişlerdir ya da arkadaşlarıyla buluşmuştur. Ev-Deniz-Güneş… Ehh daha ne olsun?
    Öyledir, dört ya da beş yıldızlı oteller, turistik mekânlar, il dışı ya da yurt dışı seyahatler herkesin tatil alanları olamaz, olmuyor…
    Aslında bir değil çok gariplikler var durumumuzda…
    Şehirlerarası otobüs terminallerinde hınca hınç yoğunluklar oluştu. Ek seferler düzenlendi. Gidiş arabaları dolu olurken dönüşlerin boş olacağı ilgililer tarafından açıklandı. (Otobüs sürücüleri ya da yetkilileri)
    Ya da neredeyse tüm turistik otellerin %100 oranındaki doluluk oranları, televizyonların ilk haberleri oldu.
    Yaklaşık dört milyon küçük ya da büyükbaş hayvanın kurban edilişleri… (Canlı hayvan ithal ediyoruz, et fiyatlarının pahalılığından söz ediyoruz, hayvancılığın öldüğünden dem vuruyoruz ve milyonlarca hayvanın kanını akıtmaktan haz alıyoruz…)
    Yok, derdim dini gerekliliklerin yerine getirilmesi ile ilgili değil… Elbette gereği yapılmalıdır. Ancak yok etmeden önce yerine yenisi konulabilmelidir ya da yerine konulabileceği kanaati uyandırılmalıdır, olmadı, hayvancılık destekleri arttırılmalıdır… Canlı hayvan ithaline son verilmelidir. Hastalıklı hayvanların ülkemize girişleri kesinlikle önlenmelidir.
    “Toprağın ekilip biçilmesine ZİRAAT, ziraatla birlikte hayvancılığa TARIM dendiğini, ülkemizin bir tarım ülkesi olduğunu, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, ilerlerse ilerlesin, teknolojiyi yaratan insanın BESLENMESİ gerektiğini unutmayalım! Kaldı ki, telefonsuz yaşamak mümkün olabilir ama beslenmeden yaşamak olanak dışıdır!
    Dünya zenginleri arasında ülkemizden bir ya da birilerinin olması çok güzel, ancak zenginliklerin seksen beş milyon arasında paylaşılması (Yatırımlar, istihdamlar, üretimler) en güzelidir!
    Bencillik, nitelikli dolandırıcılık, (Bu tanımlamayı da anlamakta zorlanıyorum. Dolandırıcılık tamam da kaliteli olanı nasıl oluyor bilemiyorum…) emekçilerin yarattıklarından zenginleşme, ucuz işgücü ile hak yeme… Bunların yerine “Ortak akıl ve üretim, sorumluluk yüklenme, paylaşım, öz güven ve süreklilik yaratmak olamaz mı?
    Biz mi?
    Otuz yıl önce ve taksitle edinmiştik yazlığımızı… Yiyecek, çamaşır, temizlik, ziyaretler her evde aynı, değişen tek şey deniz ve güneş… İkisine de gereksinimimiz var. Yok, yaşlarımızı seslendirmeyeceğim… Hoş sizler anlamışsınızdır…
Bugün yılın en uzun gündüzü olacak. Gündüzler kısalmaya ve geceler uzamaya 
başlayacak. 
Yaşam devam ediyor. Sevinçleri ve hüzünleriyle… Mücadele mi? Onsuz yaşam olur mu? Siyaset mi dediniz? Yaşamın kendisi siyaset değil midir zaten?
İnsanlığın hak ettiği tatiller uzak olsa da bir gün mutlaka gerçekleşecektir!
Mücadeleye devam!