Şubat ayının kış yelini kovduğu ve ilkbaharın yaklaştığı bu günlerde Toroslar'ın muhteşem doğasında bulunmak, burada gezenler için çok büyük bir ayrıcalık olacaktır. Hele ki bu yeşil dokuyla, gri tonların her bir çeşidiyle bezenmiş taşlarla örülen tarihi yapıların bütünleşmiş görüntüsü, bütün bunları görmek isteyenlere seyrine doyum olmayan güzellikleri cömertçe sunacaktır. Toroslar, üzerindeki canlı ve cansız varlıklarıyla, büyük bir zenginlik içerir. Rakım yükseldikçe hemen üzerinizden bir atmacanın havalanması ve zirvelere hakim bir noktaya konması an meselesidir. Başınızı toprağa çevirdiğinizde de, beş milyon yıl önce fosilleşmiş bir deniz yıldızını, midyesini, deniz mercanını veya bir deniz süngerini görmeniz çok zor olmayacaktır.

Böylesi bir güzellikler silsilesi içerisinde Mersin'in 34 km kuzeybatısında, 450 rakımlı bir gözetleme kalesi olan, Kuzucubelen Kalesi'ne ulaştım. Uçurumun hemen kıyısındaki platoya dayalı olan yapı, halk arasında Taş Kale olarak bilinir. İki katlı ve dikdörtgen planlı kalenin iki kemeri günümüze ulaşamamıştır. Kalenin kapı girişinde kaldırılabilir bir düzende, ahşaptan seyyar bir merdiven kullanıldığı düşünülmektedir. Kalenin üç tarafında hem gözetlemeyi hem de ok atımını sağlayan mazgallar da yer alır.

Bizans ve Roma dönemlerinde iskan gördüğü düşünülen kale, Fındıkpınar'ın kuzeyinde Arslanköy ve Tetraphyrgia üzerinden Lycaonia'ya ulaşan yolun hemen batısındadır. Kalenin duvarları dikkatle incelendiğinde, duvarları oluşturan taşlar üzerinde, irili ufaklı onlarca fosil yer alır. Tarihi adı bilinmeyen ve Ortaçağ mimarisinin tipik bir örneği olan yapı, her ne kadar kale diye adlandırılsa da aslında bir gözetleme kulesidir. Sekiz- on metre yüksekliğe sahip yapı, günümüze oldukça sağlam ulaşmayı başarmıştır.

Fındıkpınarı Yaylası üzerindeki antik yolu, çeşitli aralıklarla Ortaçağ kaleleri korumaya devam edegelmiştir. Bunlardan birisi de Mersin'in yaklaşık 30 km. kuzeybatısında Cemilli Köyü'ndeki Kaleburnu Kalesi'dir. Köyün girişinde yolun sağındaki yüksek, sarp bir tepe üzerinde kurulan kale, kendisine adeta doğal bir savunma alanı yaratmıştır. Kalenin hemen güneyindeki patikadan, yirmi dakikalık orta zorlukta bir tırmanışla kaleye ulaşmak mümkün. Aşağıdan bakıldığında bile baş döndürücü bir görüntüye sahip kalenin üstünden, gördüğünüz manzara karşısında büyüleneceksiniz. Cemilli Köyü'nün kutu gibi görüldüğü bu lokasyondan yine köyün batısndaki yeşil renge bürünmüş göletini izlemek için bile bu tırmanışı yapmaya değer.

Kaleden günümüze çok az kalıntı ulaşmış. Bunlar, yerleşimin batısında sarp kayalık üzerindeki kalenin dış duvarı ve kalenin batısında üç duvarı sağlam kalmış bir gözetleme kulesidir. Kalenin güney yamacındaki su sarnıcı, yine kale sınırlarında sağlam kalabilmiş bir yapıdır. Kilikia bölgesindeki binlerce su sarnıcının yapılışı genellikle, tabaka kayanın oyulup üzerinin kapatılması veya dik bir kaya yamacının çevresinin işlenip duvar haline getirilmesi şeklinde oluşturulur. Oysa Kaleburnu Kalesi'ndeki sarnıcın dört bir tarafı, yığma moloz taşlarla duvar haline getirilerek üstü kapatılmış. Bu haliyle sarnıç, gerçekten özgün bir mimariye sahiptir. Su geçirgenliğini engellemek için de duvarlar ve tavan, pişirilmiş topraktan yapılmış ince tuğlalarla örülmüştür. Sarnıcın bir başka özgün tarafı da tavandaki su çekilen boşluktur. Bu boşluk, üst üste taşların yığılması sonucu, adeta bir baca gibi yükseltilerek oluşturulmuştur. İç sıvalarını hala koruyan sarnıç, tekrar su tutacak kadar sağlam kalmış.

Kaleburnu Kalesi'nin kalıntıları ve etekleri üzerinde yapılan yüzey araştırmalarında bulunan seramik parçalarından, kalenin Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde varlık gösterdiğini kanıtlamıştır. Kale ayrıca, 11. yüzyılın sonlarından 14. yüzyılın sonlarına kadar Ermeni krallığının egemenliğinde kalmıştır. İç ve dış surları ve burçlarının bir bölümünün günümüze ulaştığı kalenin bölgedeki diğer kaleler gibi, ortaçağdaki adı ve tarihi bilinmemektedir.

Ortaçağ'da önemli imparatorlukların yönetimine tanıklık etmiş, Toros Dağları'nın güney yamacındaki Kaleburnu Kalesi, geçmişte olduğu gibi günümüzde de önünden geçen yolu kontrol etmeyi sürdürmektedir. Üzerinde gezinenleri de kalan kalıntılarıyla, kendi tarihsel yolculuğuna ortak etmektedir.