Yüzyılın seçiminde; YSK'nın hazırladığı takvime göre 14 Mart 2023 Günü işlemeye başlayan seçim takvimi, geçtiğimiz 28 Mayıs Pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı II. Tur seçimlerinin de sonuçlanmasıyla birlikte nihayet tamamlanmış oldu. Tabii, pek çok ilklerin yaşandığına ve farklı bazı uygulamaların yapıldığına tanık olduğumuz bu seçim süreci de ülkemizde geçmişte yaşanmış olan her seçim süreci gibi siyasi tarihimizdeki özgün yerini aldı. Birincisi bu seçimler, siyasi tarihimizdeki ilk iki turlu seçimlerdi. Bu nedenle, siyasal partilerimiz, siyasetçilerimiz ve topyekûn halkımız için ilginç bir siyasal deneyim oldu. İkincisi bu seçimlerde, siyasi tarihimizde ilk defa olarak, bir şekilde geçici korumalı göçmen statüsünden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçirilmiş olan Suriyeli, Afgan, Sudanlı ve çeşitli öteki Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinden gelen; kimi siyasetçilerimize göre sayıları dört yüz bini, kimilerine göre ise sayıları bir buçuk milyonu bulan ve milli iradeyle alelacele oluşturulmuş kağıt üzerindeki vatandaşlık bağından başka hiçbir illiyet bağları bulunmayan seçmen kitlesine de oy kullandırıldı. Bazı siyasetçilerimiz tarafından adına 'İthal Seçmen' denilen bu seçmen kitlesinin, seçim sonuçları ve milli iradenin oluşması üzerindeki etkileri henüz yeni yeni anlaşılmaya ve fark edilmeye başlandı. Elbette ki, dünyada ve Türk siyasal hayatında pek bir örneğine rastlayamadığımız bu ithal seçmen olgusunun milli iradenin oluşması üzerindeki olumsuz etkileri enine boyuna irdelenecek ve bu olgu, siyasal gündemimizdeki tartışmalı konular arasındaki yerini daha uzun yıllar boyunca koruyacaktır. Hemen bu noktada altını önemle çizerek belirtelim ki, 'İthal Seçmen' olgusunun yaklaşık olarak 10 Ay sonra, 2024/Mart ayında yapılacak olan yerel seçimler üzerinde de kimileri için olumlu ya da olumsuz etkileri olması aşikar gibi görünmektedir. Acaba 2024/Mart yerel seçimlerinde bu ithal seçmenlerin ikametgahlarının kaydırması yoluyla bir de 'Taşımalı Seçmen' şeklinde özellikle de bazı Büyükşehirlere taşınarak buralardaki seçim sonuçlarına etki edilmesi gibi muvazaalı bir durum da söz konusu olabilir mi? İşte, yaşananları ve yapılanları gördükten sonra insanın aklına ister istemez böyle uçuk kaçık sorular da gelebiliyor. Kanımca, siyasi parti yöneticilerinin böylesi uçuk kaçık olasılıklar üzerinde de önemle durarak daha şimdiden bu çeşit sakıncaların giderilmesi amacıyla bazı stratejiler geliştirmelerinde yerel seçimlerin sağlıklı sonuçlar verebilmesi açısından büyük yararlar bulunmaktadır. Tabii bu arada saydığımız ilkler ve ilginçlikler arasında YSK tarafından verilen, Anayasa'da ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Kanununda yazılı olmasına rağmen 5+5 kuralına bakılmadan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 3. Kez aday ilan edilmesi ve seçime giren Bakanların kamu görevlisi sayılmamaları nedeniyle görevlerinden istifa etmeden Bakanlık olanaklarını kullanarak seçim çalışmalarını yürütmelerine imkan sağlayan kararların da unutulmaması gerekiyor. Öyle görünüyor ki, şimdilik buzdolabına kaldırılmış olan bu kararlar, kısa bir süre sonra konulmuş oldukları yerden indirilecek ve kamuoyu önünde yeniden hararetli bir şekilde tartışılmaya başlanacaktır. 14 Mayıs seçimlerinin unutulmazlar arasına giren bir başka özelliği de bu seçimlerde, devlet olanaklarının şimdiye kadar misli görülmemiş bir biçimde propaganda amacıyla kullanılmış olması ve kara propaganda tekniklerine yaygın biçimde başvurulmasıdır. Sonuçta, eşit olmayan bir seçimde kazanan taraf Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kaybeden taraf ise, başta Millet İttifakı ve onun cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere öteki ittifaklar ve partiler olmuştur. Doğal olarak, 'araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur' atasözümüz misali, seçim sonuçları çok çeşitli kesimler tarafından çok değişik yönleriyle eleştirilmekte, değerlendirilmekte ve çeşitli çıkış yolları gösterilmektedir. Elbette ki seçim sonuçlarının gerçekçi ve bilimsel açılardan doğru biçimde analiz edilip bazı dersler çıkarılmasında demokrasimiz ve gelecek seçimler açısından büyük yararlar vardır. Siyasal partiler, zayıf ve güçlü yanlarını, başarılı ve başarısız oldukları alanlarını saptayabilmek için bazı çalışmalar içerisine girmişlerdir. Bu çalışmalar yürütülürken asla göz ardı edilmemesi gereken bir olgu daha vardır ki; o da siyasette başarının tek ölçütünün seçimler yoluyla siyasal iktidarı kazanmak ve kazanılan bu siyasal iktidarı elde tutmak olduğu gerçeğidir. Seçimler sonucunda ortaya önemli bir Türkiye gerçeği çıkmıştır. Evet, bu seçimlerden AKP başarılı çıkmış ve siyasal iktidarı kazanmıştır. Ama, o da önemli ölçüde oy kaybetmiş ve bir erime ve çözülme sürecine girmiştir. Seçim sonuçları haritasına bakıldığında AKP'nin Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesinin önemli bir kısmında, Akdeniz ve Ege Bölgeleri kıyı şeridindeki illerde, Marmara Bölgesinin önemli bir kısmında, Trakya Bölgesinde ve üç büyük ilde seçimleri kaybettiği ve Orta Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde seçimleri kazandığı görülmektedir. Tabii, siyaset sosyolojisi açısından bakıldığında, bu bölgelerin bazı ortak ve ayırt edici özellikleri vardır. AKP'nin seçimi kaybettiği bölgeler, nispeten sanayileşmiş, ücretli işçiliğin ve dolayısıyla belli ölçülerde işçi sınıfının oluştuğu, ithalat, ihracat ve turizm yoluyla dış dünyaya açılmış, okur yazar oranı ve eğitim düzeyinin yüksek olduğu, nispeten çekirdek ailenin, özgür, kimlikli ve kişilikli bireyselleşmenin yaygın bulunduğu, üretimin pazarlar için yapıldığı açık ve serbest ekonominin uygulandığı ve nispeten dışa, değişikliklere ve yeniliklere açık insanların yaşadığı bölgelerdir. AKP'nin seçim kazandığı bölgeler ise, sanayileşmemiş, dolayısıyla ücretli işçiliğin ve açık pazar ekonomisinin gelişmediği, tefeci bezirganlığın, rantiye kesiminin, esnaf ve sanatkarlığın, dolayısıyla küçük üretim ilişkilerinin yaygın olduğu, ekonomisi genellikle tarıma ve ticarete dayanan, kimi yerlerde kapalı ekonominin uygulandığı, cemaat toplumların ve patrimonyal (pederşahi, baba erkil) aile yapısının hakim bulunduğu, okuma yazma oranlarının ve eğitim düzeyinin kısmen düşük olduğu, dış dünyaya, değişikliklere ve yeniliklere kapalı durgun topluluklardan oluşan ve genellikle muhafazakar kişilik yapısına sahip milliyetçi ve mütedeyyin insanların yaygın olarak yaşadığı bölgelerdir. Bu seçimlerde, üç büyük şehri alan seçimleri kazanır efsanesi çökmüştür. Ancak, bütün moda, düşünce, müzik, sanat ve yönetişim akımları önce büyük şehirlerde başlamakta ve daha sonra da dalga etkisiyle bütün yurda yayılmaktadır. Büyük şehirlerde başlayan siyasal değişimler de daha sonra tüm yurdu etkileyebilmektedir. Bu açıdan bakıldığında AKP'nin etkin olduğu bölgelerin bu değişim rüzgarlarından etkilenmemesi olanaksızmış gibi görünmektedir. Zaten AKP, bu gerçeğin bilinciyle daha şimdiden büyükşehirlere asılmaya başlamış ve büyükşehirlerin yönetimini almayı kafasına koymuştur bile. Siyasetçinin içinde yaşadığı tolumun sosyolojisini, tarihsel geçmişini, toplumsal ve ekonomik yapısını, sorunlarını ve ihtiyaçlarını çok iyi bir şekilde bilmesi gerekir. Seçim sonuçları için çok çeşitli tahliller yapılabilir. Ancak burada kısmen açıklanmaya çalışıldığı gibi, oy dağılımlarının o bölgelerdeki hakim üretim ilişkileriyle, sınıfsal ve ekonomik yapıyla, aile tipleriyle, eğitim ve gelişmişlik düzeyleriyle, din inançlarıyla ve bölgelere egemen olan değerler sistemleriyle de çok yakın bir ilişkisi vardır. Meclis aritmetiğinden ve boşa giden oylardan öyle anlaşılıyor ki, 14 Mayıs seçimleri temsilde adaleti sağlayamamıştır. Tüm toplum kesimleri mecliste hak ettikleri oranlarda temsil edilememektedir. Ve yine aynı 14 Mayıs seçimleri, yönetimde de istikrarı sağlayacakmış gibi görünmemektedir. Dolayısıyla bazı deneyimli siyasetçiler ve bilim insanları daha şimdiden, yeni kurulacak olan hükümete ömür biçmeye başlamışlardır. Zaten 10 ay sonra yerel yönetim seçimleri yapılacaktır. Bu bir seçim için uzun bir süre değildir. Bunun ardından en geç iki yıl içinde yeni bir erken seçime gitme ihtiyacının ortaya çıkacağı yönünde görüşler ortaya atılmakta ve bu görüşler de haklı ve mantıklı görünen bazı ekonomik, sosyal ve siyasal gerekçelere dayandırılmaktadır. Bu gerekçeler de açıkça göstermektedir ki seçimin ardında yeni bir erken seçim daha gelme olasılığı çok yüksektir. Yerel seçimler için seçim hesapları yapan siyasetçilerin bu olasılıkları da göz nünde bulundurup hesaplarını ona göre yapmalarında fayda vardır.
MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL