Sosyal sözleşme teorisi ile tanınan Thomas Hobbes, Machiavelli'ye benzer şekilde monarşi gibi güçlü bir merkezi gücün bireyin doğuştan bencilliğini yönetmek için gerekli olduğuna inanmaktaydı, ancak her ikisi de kralların ilahî hakkına inanmamışlardır. Öte yandan, Yönetim Üzerine İki İnceleme'yi yazan ve kralların ilahî haklarına inanmayan John Locke, Aquinas'ın yanında konumlanarak ve Aristoteles'in insanın sosyal bir hayvan olarak sosyal bir uyum içinde mutlu olmayı amaçladığı sözünü kabul ederek Machiavelli ve Hobbes'a karşı durmuştur. Aquinas'ın ruhun orijinal günahtan kurtuluşu hakkındaki baskın görüşünün aksine Locke, insanın bu dünyaya temelde bir tabula rasa olan bir zihinle geldiğine inanıyordu. Locke'a göre, Hobbes'un önerdiği mutlak bir hükmedici gereksizdir, çünkü doğal hukuk akıl ve eşitliğe dayanmaktadır ve insanların barışı ve hayatta kalmasının peşindedir.
Aydınlanma döneminde us arayışından doğan Batı felsefesinin yeni temelleri kilise ve devletin ayrılması gerektiğini vurgulayan politikaların önünü açmaya yardımcı olmuştur. Maddî bilimlere egemen olan ilkelerin benzerleri, sosyal bilimlerin kökeni olarak topluma bütüncül bir şekilde uygulanabilirdi. Politika bir laboratuvarda olduğu gibi sosyal çevrede de incelenebilirdi. 1787'de Alexander Hamilton '. . . Diğer bilimler gibi siyaset bilimi de büyük gelişme kaydetti.' demiştir (Federalist Yazılar Hem Marquis d'Argenson hem de Abbé de Saint-Pierre siyaseti bir bilim olarak tanımlamıştır; d'Argenson bir filozoftu Saint-Pierre Aydınlanma'nın müttefik bir reformcusu idi.[9] Aydınlanma sürecine katılan Amerikan siyasetindeki diğer önemli kişiler Benjamin Franklin ve Thomas Jefferson'dur. Darwinci evrim modelleri ve doğal seçilim 19. yüzyılın sonlarında önemli bir etki yaratmıştı. I. Dünya Savaşı'nın toplumu parçaladığı inancının aksine toplum sürekli yükseliyor gibi görünmekteydi.
'Tarih, geçmiş siyasettir ve siyaset ise şimdiki tarihtir' 1882-1900 arası Amerikan siyaset bilimcilerinin ilk kuşağının sloganı idi. Slogan Oxford profesörü Edward Augustus Freeman tarafından icat edilmişti ve siyaset bilimcilerinin ilk büyük ölçekli eğitiminin başladığı Johns Hopkins Üniversitesi'ndeki seminer odasının duvarında yer etmişti. Alanın kurucu profesörleri arasında Westel Woodbury Willoughby, Johns Hopkins'te Herbert Baxter Adams, Columbia'da John Burgess ve William Dunning, Princeton'da Woodrow Wilson ve Harvard'da Albert Bushnell Hart vardı. Lisansüstü seminerlerinde, tipik olarak Alman Üniversitesi seminerlerindeki deneyimlerini yansıtan kalın tarihsel bir döküm mevcuttu. Ancak, gelecek kuşak bilim insanları, tarih ve kasıtlı modayı kademeli olarak azaltmışlardır. İkinci nesil fiziksel bilimler üzerinde bir model olmak istemiştir.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki İlerlemeci Dönem'de (1890'lar-1920'ler), siyaset bilimi sadece prestijli bir üniversite müfredatı değil, aynı zamanda devlet yönetimi sorunlarına uzmanlığı uygulamanın bir yolu olarak kabul edilen uygulamalı bir bilim haline gelmiştir. Bu dönemin en önde gelen uygulamalı siyaset bilimciler arasında Woodrow Wilson, Charles A. Beard ve Charles E. Merriam vardır. Birçok şehir ve eyalet yeni sonuçları uygulamak için araştırma büroları kurmuştur. 1903 yılında kurulan Amerikan Siyaset Bilimi Derneği siyaset bilimcilerinin en büyük meslek örgütüdür.
Davranışsalcılık, 1930'larda Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan ampirik bir yaklaşımdır. Bu kavram siyasi davranışı açıklamak ve tahmin etmek için nesnel ve nicel bir yaklaşımı vurgulamıştır. Guy, 'Davranışsalcılık, politik davranışın tüm tanımlanabilir tezahürlerinin sistematik olarak anlaşılmasını vurguladı. Ancak aynı zamanda, testi standartlaştırmak ve siyaset dünyasının değersiz istifhamını denemek için titiz bilimsel ve istatistiksel yöntemlerin uygulanması anlamına geliyordu... Davranışsalcı için siyaset biliminin rolü öncelikle gerçekleri olabildiğince titiz ve nesnel olarak toplamak ve analiz etmektir.' demektedir. Petro ise 'Davranışçılar genellikle siyasetin sert bilimlerle aynı şekilde incelenmesi gerektiğini hissettiler.' demektedir. Bu, doğa bilimlerinden sonra modellenen davranışsal bilimlerin yükselişi ile ilişkilidir. Guy'ın belirttiği gibi, 'Davranışsalcılık terimi, şimdi davranışsal bilimler olarak adlandırılan tüm sosyal bilimlerde eşzamanlı olarak meydana gelen daha büyük bir bilimsel hareketin parçası olarak kabul edildi.'. Bu, davranışsalcılığın davranışı yansız, tarafsız bir bakış açısıyla açıklamaya çalıştığı anlamına gelmektedir.
Davranışsalçılık, farklı sosyal ortamlardaki yasama organları, yöneticiler ve yargı ve diğer sosyal gruplar gibi kurumların özelliklerini değil, bireylerin davranışlarını, eylemlerini ve edimlerini incelemeyi ve bu davranışı siyasi olarak açıklamayı amaçlamaktadır. Gunnell, 1950'lerden beri sistem kavramının Amerikalı siyaset bilimcileri tarafından kullanılan en önemli teorik kavram olduğunu savunmaktadır. Bu fikir sosyoloji ve diğer sosyal bilimlerde ortaya çıksa da David Easton bunun siyaset hakkındaki davranışsal araştırmalara en iyi nasıl uygulanabileceğini belirtmiştir.
1950'lere kadar Kanada üniversitelerine, siyaset bilimine yüksek öncelik vermeyen İngiliz eğitimli bilginler önderlik etmiştir. Kanadalılar, siyasi iktisat çalışmalarını desteklemişlerdir. 1950'den sonra genç akademisyenler giderek artan bir şekilde Amerikan doktora derecelerini almıştır ve böylece Kanada bölümleri davranışçılık ve nicelikselleştirmeyi desteklemiştir.

Siyaset bilimi, Avrupa üniversitelerinde Amerikan üniversitelerine göre daha küçük bir ölçekte faaliyet göstermektedir. Geleneksel olarak siyasi çalışmalar hukuk profesörleri veya felsefe profesörleri tarafından yürütülmüştür. Amerikalılar tarafından yapılan akademik çalışmaların davranışçılık alanına etkileri Avrupa Siyasî Araştırmalar Konsorsiyumu'nu (ECPR) birleştirici bir güç haline getirmiştir.