Yeni 'Anayasa' önerileri ne anlama geliyor?

Abone Ol

Siyaset konusu ve siyasal partilerimiz arasında giderek sertleşen tartışmalar, epeyce uzun sayılabilecek
bir zamandan beri ülkemizin birinci öncelikli gündem maddesini oluşturuyor. Toplum olarak sanki
siyasetle yatıyor, siyasetle kalkıyoruz. Geçtiğimiz hafta da yine öyle oldu. Hatta siyasi faaliyet ve
etkinliklerin dozu ve boyutları daha da arttı. Türkiye, eskilerin deyimiyle 'seçim sathı mailine' iyice girdi.
Siyasal partiler, ülkede henüz adı konulmamış, tarihi belirlenmemiş bir seçim kampanyasını, adeta adım
adım yürütmeye başladılar. Bu arada, çeşitli çözüm önerileri, projeler, vaatler ve müjdeler de havada
uçuşmaya başladı. Geçtiğimiz haftaya, Altılı masanın 84 maddeden oluşan 'Güçlendirilmiş Parlamenter
Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi'nin Bilkent Otel'de yapılan tanıtım toplantısıyla başladık. Ardından
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, partisinin grup toplantısında yeni anayasa taslak metnini
göstererek ve 'Bu anayasa metni Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü yılında 100 maddelik yeni anayasa
taslak metnidir. Değerli anayasa hukuku bilim insanlarının partimizin değerli yöneticileriyle birlikte
yaptıkları çalışmanın bir ürünüdür. Gelsinler bir de bunu okusunlar.' Diyerek yaptığı konuşmasını
izledik. Nihayet CHP'nin, 3 Aralık günü İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda 'İkinci
Yüzyıla Çağrı' sloganıyla düzenlediği vizyon toplantısının kapanış konuşmasında; CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylediği 'İnanın kazanacağız, iktidara geliyoruz…Türkiye'yi tek bir kişi değil,
sistem yönetecek' şeklindeki, sistemin değişeceğini açıkça ilan eden sözlerine tanık olduk. Yeni hafta
başında ise, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın, Başörtüsü ile ilgili Anayasa değişikliği teklifinin imzaya
açıldığını ve imzalar tamamlandıktan sonra teklifin TBMM başkanlığına sunulacağını bildiren
açıklamalarına yer veren ajansları dinlemeye ve gazeteleri okumaya başladık. Tabii burada açık ve somut
olarak görülüyor ki, bütün bu toplumsal sorunların çözümüne yönelik, vaat, proje ve tartışmaların
odağında hep yeni Anayasa ya da Anayasa maddelerinin değişikliği önerileri bulunuyor. Peki, bütün bu
yeni Anayasa teklif ve önerileri ne anlama geliyor derseniz? Birincisi ülkemiz, mevcut bu Anayasa
tarafından artık layıkıyla yönetilemiyor. İkincisi, 2023 Genel seçimlerinde köklü çözüm ve değişim öneren
tüm siyasal partilerin temel vaatlerinin odağında hep bu Anayasa değişikliklerinin bulunacağı ve
Türkiye'nin ufuklarında bizleri, yeni bir Anayasa ve Anayasacılık mücadelesinin beklediği anlamına
geliyor. Ülkemizde bu mücadele nedense bir türlü durdurulamamış ve mutlu bir sonuca ulaştırılmamıştır.
Esasen ülkemizde, bir türlü sonuca ulaştırılamayan Anayasa ve Anayasacılık hareketlerinin oldukça
eskilere dayanan, hemen hemen 200 yıllık hayli uzun bir geçmişi vardır. Tarihsel süreç içerisinde varlığını
hep korumuş olan bu Anayasa ve Anayasacılık hareketleri, kimi zaman alttan alta sessizce sürdürülmüş,
kimi zaman ise günümüzde olduğu gibi alevlenerek gün yüzüne çıkmıştır. Bu yeni Anayasa tartışmaları,
bazı önemli tarihsel dönüm noktalarında her zaman çok büyük toplumsal ve siyasal çalkantılara neden
olmuştur. Aslında, şöyle birazcık yakın geçmişi anımsayacak olursanız; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın geçen yıl yaptığı 'Yeni bir anayasayı tartışmanın vakti gelmiştir' açıklamasıyla birlikte 'Yeni ve
Sivil Bir Anayasa' yapma konusunda bir hayli hararetli tartışmaların yapıldığını hemencecik hatırlarsınız.
Muhalefet partilerinin kendi aralarında yaptıkları bazı ittifak görüşmelerinde; yeni bir Anayasa
yapılmasına ilişkin niyetlerini dile getirildiklerini ve Yeni Anayasa yapılmasına ilişkin bazı çalışmalar
yürüttüklerini de biliyoruz. Zaten son zamanlarda Millet İttifakını oluşturan muhalefet partilerinin
liderlerince sıklıkla dile getirilen, Batılıların 'Gelişmiş Parlamenter Sistem' dedikleri 'Güçlendirilmiş
Parlamenter Sistem'e ya da literatürdeki asıl adıyla 'Özgürlükçü Demokratik Parlamenter Sistem'e
dönüş önerileri de doğrudan doğruya Anayasa'nın değiştirilmesiyle ilgili bir konudur. Çünkü halen
yürürlükte bulunan 1982 Anayasa'sının ilgili maddeleri değiştirilmeden ya da yeni bir Anayasa
yapılmadan 'Özgürlükçü Demokratik Parlamenter Sistem'e dönüş yapılabilmesi gibi bir durum söz
konusu değildir. Bunun için her şeyden önce Anayasa'nın ilgili maddelerinin değiştirilmesi
gerekmektedir. Demek ki 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'e dönüş sorunu olarak karşımıza çıkan
sorun, aslında çok ciddi bir Anayasa'yı değiştirme sorunudur. Çok ilginçtir, bizim siyasi tarihimizdeki
Anayasa tartışmaları her zaman, toplumun çok büyük ve baş edilemez ekonomik, sosyal, siyasal ve
uluslararası sorunlarla karşı karşıya kaldığı, bunalım dönemlerinde ortaya çıkmıştır. Anayasayı

değiştirmek ya da yeni bir Anayasa yapmak bu sorunlardan kurtulmak ve bunalımlardan çıkmak için bir
kurtuluş yolu olarak görülmüştür. Her nedense, böylesi somut temelleri olan önemli ve büyük toplumsal
sorunların, sadece soyut yasa maddelerinden oluşan Anayasayı değiştirmekle çözülemeyeceği gerçeği bir
türlü öngörülememiştir. Anayasa ve Anayasacılık hareketleri, tarihin her döneminde bu ideal uğrunda
mücadele edenler için tehlikeli, belalı ve netameli bir konu olmuştur. Uygarlık tarihi sürecinde 1215
yılında İngiltere'de ilan edilmiş olan 'Magna Carta Libertatum' yani 'Büyük Özgürlük Fermanı'
dünyadaki ilk Anayasa olarak kabul edilir. Sözlü olarak kabul edilen bu ilk Anayasa, tarihsel bir anı olarak
bile olsa İngiltere'deki geçerliliğini hala korumaktadır. Dünyanın ilk yazılı Anayasa'sı 1776 tarihli
Amerikan Anayasası'dır. Ve o günden bugüne kadar bir tek virgülü bile değiştirilmemiştir. 1789 yılında
gerçekleşen Fransız Devrimi'nden sonra İnsan ve Yurttaş Hakları beyannamesi ilan edilmiştir. Fransa
devleti bu beyannamedeki ilkelere dayanan Anayasa'ya göre yönetilmeye başlanmıştır. Bu Anayasa kısa
süre sonra tüm Avrupa ülkelerince örnek alınarak yaygınlaşmıştır. Türk tarihinde Anayasa'lı çağdaş bir
yönetim mücadelesi veren başta Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa gibi Osmanlı aydınları ve Jön
Türkler ve daha sonra da Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliği etrafında toplanan asker, sivil aydınlar ve
bürokratlardan oluşan Cumhuriyet Devrimcileri de hep bu Fransız Devriminden ve Fransız
Anayasası'ndan esinlenmişlerdir. Bizim tarihimizdeki ilk Anayasamız 1876 tarihinde ilan edilen Kanun-u
Esasi'dir. Mithat Paşa'nın öncülüğünde hazırlanmıştır. O zamanlarda Veliaht konumunda olan II.
Abdülhamid, bu Anayasayı tanıyacağını kabul ettikten sonra Padişah olarak başa geçirilmiştir. Kanun-u
Esasi, başta bulunan Padişahların mutlak olan yetkilerini sınırlandırıyordu. Osmanlı Padişahları,
yetkilerinin sınırlandırılması konusunda hep kıskanç olmuşlar ve bunu bir türlü hazmedememişlerdir. Bu
nedenle Kanun-u Esasi de topu topu 6 ay yürürlükte kalabilmiş ve daha sonra Padişah II. Abdülhamid
tarafından alınan tek taraflı bir kararla askıya alınmıştır. Bu Anayasanın mimarı olan Mithat Paşa'nın sonu
ise Taif Zindanları'nda boğdurulmak olmuştur. Osmanlı Devleti'nin en çalkantılı ve bunalımlı
dönemlerinde özgürlük mücadelesi veren İttihat ve Terakki Partisi mensupları ise çocukça bir saflıkla ilan
edilecek olan Anayasa'yı her sorunu çözecek sihirli bir değnek olarak görmüşlerdir. Bunların özgürlük
mücadeleleri sonucunda 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilmiş ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Kabul
edilmiştir. Ancak, yalnızca Anayasa'nın kabul edilmesiyle hiçbir sorunun kendiliğinden çözülmediği
görülmüştür. TBMM tarafından kabul edilen ve adına 1921 Anayasası denilen Anayasa, işte bu Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu'nun 4-5 maddesi değiştirilen devamıdır. Cumhuriyet dönemindeki derli toplu ve çağdaş
nitelikler taşıyan ilk Anayasamız 1924 Anayasasıdır. O da denge ve denetim mekanizmalarının zayıf
olması ve siyasal iktidara kontrol edilemeyecek kadar geniş yetkiler tanıması dolayısıyla ve mevcut
Demokrat Parti iktidarının kontrolden çıkmış olması gerekçesiyle 27 Mayıs İhtilali'nden sonra yürürlükten
kaldırılmıştır. Yerine, bir 'Kurucu Meclis' tarafından hazırlanan ve yapılan bir referandum sonucunda
kabul edilen 1961 Anayasası yürürlüğe konulmuştur. Bizim Anayasa ve Anayasacılık tarihimizdeki en
demokratik, çoğulcu, özgürlükçü ve sosyal adaletçi Anayasamız işte bu 1961 tarihli Anayasamızdır. Kimi
Anayasa hukukçularımıza göre, Anayasa tekniği açısından bakıldığında dünyadaki en mükemmel
Anayasalardan birisidir. Ancak bu Anayasamız da 12 Eylül 1980'de yapılan askeri darbe sonrasında
yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun yerine, Askeri Yönetim tarafından atanan üyelerden oluşturulan bir
'Danışma Meclisi' tarafından yeni bir Anayasa hazırlanmıştır. Darbenin Lideri Kenan Evren tarafından
1961 Anayasası için söylenen 'bu Anayasa bize bol geliyor' söylemine uyularak hak ve özgürlükler alanı
iyice daraltılan bu Anayasa, 'Hayır' demenin yasak olduğu, 'Evet' oyu kullanmak için düzenlenen tek
taraflı kampanyalar sonucunda yapılan bir referandumla kabul edilmiştir. Yaşadığımız süreçte bunun da
çare olmadığı görülmüştür. 1982 Anayasası, Anayasal sorunları ortadan kaldıracağı yerde kendisi bir
sorun ve ayak bağı haline gelmiştir. 1980'den sonra kurulan siyasi partilerin tamamına yakını, iktidara
geldiklerinde bu Anayasayı kaldıracaklarını vaat etmelerine ve Anayasanın pek çok maddesini
değiştirmelerine rağmen 1982 Anayasası bugüne kadar hala yürürlükte kalmaya devam etmiştir.
Dünyada, ülkemiz kadar Anayasa eskiten ve değiştiren ikinci bir ülke yoktur. Anayasalar değiştirile
değiştirile adeta vidalı yönetmeliğe dönüştürülmüştür. 2018 Anayasa değişiklikleriyle geçilen

'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ise, dünya siyaset literatüründe bir eşi ve benzeri daha yoktur.
Bugün geldiğimiz noktada, ülkemizin yeni bir Anayasaya ihtiyacı olduğu konusunda tüm partiler ve
toplum kesimleri arasında geniş bir oydaşma (konsensus) sağlanmıştır. Yapılan tartışmalar bu
Anayasa'nın nasıl yapılacağı noktası üzerinde yoğunlaşmaktadır. Anayasalar çok geniş bir toplumsal
uzlaşmayla hazırlanmalıdır. Toplumsal ve siyasal istikrar açısından bu uzlaşmanın sağlanması bir gereklilik
ve zorunluluktur. Bir siyasi partinin büyük bir çoğunlukla iktidarda olsa bile tek taraflı olarak hazırlayacağı
Anayasalar, ülkemize huzur getiremez. Görünen odur ki; 2023 seçimlerinden sonra hangi ittifak işbaşına
gelirse gelsin yeni bir Anayasa yapma işine girişecektir. Ve yeni bir referandumla yeni bir Anayasa kabul
edilecektir. Umudumuz ve beklentimiz bu Anayasa'nın ülkemizin gerçekten de ihtiyaç duyduğu çağdaş,
tam demokratik ve laik, çoğulcu, özgürlükçü, sosyal adaletçi ve insan haklarına saygılı, sivil bir Anayasaya
olmasıdır.