Ülke çapında kentleşme politikasının saptanması gereklidir. Bu politika, değişen iktidar ve kişilerce değişmeyecek ulusal kararlar niteliğinde olmalıdır. Ve bu, ulusul dış politika, ulusal savunma, sağlık, milli eğitim ve ekonomi politikalarından daha az önemli değildir. Devlet konuya ciddi olarak sahip çıkmalı, planlama ilkelerini ve direktifleri belirlemelidir. Bu konunun sahibi, yeniden yapılandırılacak bir imar ve İskarı Bakanlığı olmalıdır. Bu politika üzerinde yurt çapında ortak bilinç sağlanabilmesi için konu sürekli olarak gündemde tutulmalı, yerel ve merkezi yönetimler arasında uyumlu bir birlik oluşturulmalıdır. Hükümet ve yerel yönetimler kavgayı ve zıtlaşmayı bırakıp bir işbirliği düzenine girmelidir. Ulusal plan direktifleri içinde nazım planlar yaptırılarak ve demokratik kurum ve kuruluşlarla tartışılarak kamuya benimsetilmelidir. Bunun için de plan ilke kararları önceden ve kısa sürede belirlenmeli; planların yapılabilmesi için gerekli ciddiyet gösterilerek yeterli mali kaynak ayrılmalıdır.

Ortak bilince ulaşmamız gereken önemli sorunlardan biri de mülkiyet sorunu ve bunun son anayasamızda ele alınış şeklidir. Sağlıklı kentleşmeyi gerçekleştirebilecek şekilde kamunun güçlendirilmesi şarttır. Kişi hakları da kuşkusuz önemlidir, kutsaldır; ancak kişi yararı kamu yararından önce gelemez. Kamu yararı ile kişi yararını kentleşme açısından dengeleyecek hukuk düzeninin kurulması şarttır. Bir gece, arsasına yapı yasağı konarak, yeşil alan yapılarak yurttaşın birikimi nasıl sıfırlanmamalı ise, tarlaları imara açarak bir günde kamu eliyle milyarderler yaratmak yöntemleri de terk edilmelidir. Kamu, ciddi çalışmalarla elde edilecek gelişme planları yönünde arsa üretmelidir. Kamunun bu şekilde ciddi planlara dayalı arsa üretimi yoluyla, gelişigüzel alanlardaki yapılaşmayı önleyecek şekilde güçlenmesi, arsa rantının, bürokrasi ve mafya arasında bölüşülmesini önleyecek en önemli önlem olacaktır. Bu şekilde kent sınırlarının gelişigüzel kontrolsüz ve sonsuz şekilde genişlemesi önlenebilecek, kırsal alanların, dolayısıyla çevrenin korunması sağlanabilecektir. Kentleşmenin önemli bir sorunu da kent merkezlerinin çağdaş gereksinmelere uygun hale getirilmesi, mevcut yapı stoğundan yararlanma konusudur.

Kent merkezlerinde pek çok yapı, ya güç ulaşım, ya maliklerinin belli olmaması, bakımsızlıklar gibi nedenlerle kullanılmadan duruyor. Bunların canlandırılabilmesi önce mülkiyet sorunlarının çözülebilmesi, yukarıda sözünü ettiğimiz yeni hukuk düzeni ile sağlanabilecektir. Böylece hem çok değer verdiğimiz geçmişimizi koruyacak hem de eski, fakat değerli, yaşanabilen kent parçaları elde etmiş olacağız. Planların kesinliği ve şeffaflığı sağlanmalıdır. Kısaca, planlar kesinlik kazandıktan sonra bütün yurttaşlara açık olmalıdır. Kente göçün özendirilmemesi yolunda alınacak kısa vadeli önlemleri de şöyle sıralayabiliriz: Mevcut yasaların uygulanması; gecekondu ve kaçak yapılaşmanın önlenmesi için hükümetle yerel yönetimlerin işbirliği yapması. Şehirlerde koruma bölgelerinin sınırlarının saptanması; buralara geçici bir süre için yapılaşma yasağı getirilmesi, yeşil alanların kesinlikle korunması. Mevcut planlara açıklık getirilmesi. İşgal edilmiş kamu arsaları için tapu dağıtılmasına son verilmesi. İmar aflarından kaçınılması. Kamunun, altyapısı da tamamlanmış arsa üretmesi ve toplu yapımı teşvik etmesi.

Görülüyor ki Türkiye bugün, yasal ve yasal olmayan yerleşmeler ve yapılarla, gittikçe hızlı bir şekilde altyapısız, kullanışsız sağlıksız, çevreyle uyumsuz, çirkin ve çarpık kentleşme ile kaplanmaktadır. Üstelik bütün bu çirkinlikler için büyük zaman, emek ve para harcanmaktadır. Asıl felaket ise gelecek kuşaklara bırakılacak bu kötü mirasın düzeltilmesinin zorluğu, hatta olanaksızlığıdır. Bütün sorun, kent planlamasının gereğince hazırlanıp uygulanmamasından ve bu konularda, kamunun ortak bilinçten yoksun olmasından kaynaklanmaktadır. Kent planlamasının yalnızca fiziksel kurallara göre değil, çok yönlü sosyal, ekonomik, hukuksal, bürokratik ve politik sorunların çözümü ve koordinasyonu ile başarılı olabileceği bir gerçektir. Bu bakımdan, özellikle büyük şehirlerimizdeki planlama kargaşasının sorumluluğunu belirli kuruluş ve kişilerde aramak yanlış olur. Hiç kimse çarpık kentleşme olayından kendisini soyutlayamaz. İş işten geçti diyerek yenilgiyi kabullenmek ise gelecek kuşaklara karşı yapılabilecek en büyük sorumsuzluktur. Her şeye rağmen bir şeyler yapılabilir ve yapılmalıdır. Türkiye, coğrafi konumu, tarihsel ve doğal zenginlik ve güzellikleri ile geleceğin şanslı bir ülkesidir. Ancak, çarpık kentleşme ile bu şans kaybedilebilir.