Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları:
7 Ekim'den beri İsrail'in saldırılarına rağmen vatanına sahip çıkan Gazze'li kardeşlerime selamlarımı iletiyorum. İsrail'in saldırılarına direnen Gazze'yi selamlıyorum.
İşgal edilmiş Filistin toprakları için sergileyeceğimiz işbirliği çok önemli. Sivilleri ve sivil yerleşim yerlerini hedef alan İsrail saldırılarında 16 binin üzerinde Filistinli şehit oldu. 36 bin kişi yaralandı. Gazze'de şehit edilen her 3 kişiden 2'sini çocuklar, bebekler ve kadınlar oluşturuyor. Kendilerinden haber alınamayan Gazzeli sayısı, 6 bin 500'ü geçti.
İsrail zulmünün kurbanları arasında 73 gazeteci ve 100'ün üzerinde Birleşmiş Milletler görevlisi de var. Öyle bir tablo ki küresel güvenlik ve barışı korumak için kurulan Birleşmiş Milletler kendi çalışanlarını dahi İsrail'in barbarlığından koruyamıyor. Avrupası'ndan Amerika'sına kadar insan hak ve hürriyetlerinin savunuculuğunu yapan güçlerin içine düştükleri aciziyet ise daha vahimdir. Bu ülkeler adeta İsrail'e daha fazla çocuk öldürmesi, hastane, okul, ev vurması, daha fazla masum kanı dökmesi için şartsız destek veriyor.
Uluslararası basın kuruluşları Gazze'de öldürülen meslektaşları için tek bir cümle kuramıyor. İsrail'e karşı tek bir eleştiri getiremiyor. Oysa bunlar bize hepimize yıllarca demokrasi ve hukuk dersi vermişlerdi. Söze her başladıklarında basın özgürlüğünden bahseden bunlar değil miydi? Fail Müslüman olunca ortalığı ayağa kaldıranların hepsi bugün İsrail'in hoyratça sergilediği katliamlara kör ve sağır kesilmiş durumdalar. İsrail saldırılarında fiziken ölenler Filistinliler olabilir. Ama bu zulme destek vererek veya sessiz kalarak İsrail'in safında yer alan her kişi, kurum ve ülkenin gururla önümüze koyduğu o şatafatlı ideolojileri, sözleşmeleri, beyannameleri, ilkeleri yerle yeksan olmuştur.
Bunca masumun ölümünü sessizce geçiştirmeye hatta Hamas bahanesi ile meşrulaştırmaya çalışanların artık insanlığa söyleyecek tek bir sözleri dahi kalmamıştır. Arkasındaki riyakarlığı biliyor olsak da insanlığın ortak çıkarına hizmet edebileceği ümidiyle hüsnüniyetle baktığımız bütün bir 20. Yüzyıl tasarımının gözlerimizin önünde çöküşünü izliyoruz. Tüm şehirlerimize rağmen yazık demekten kendimizi alamıyoruz. Çünkü her dönemin kapanışı ve yenisinin inşası süreci gibi önümüzdeki yıllarda çok sancılı, sıkıntılı