Propaganda, savaşın psikolojik boyutunu oluşturarak insan davranışlarını yönlendiren, insanlık tarihi boyunca kullanılan en önemli araç olmuştur. Savaş yalnızca orduların karşı karşıya gelmesi değildir. Savaşın iç cephe stratejileri de bulunmaktadır. Bu hedeflerden biri de sivil halkın işbirliğini sağlamaya yönelik manevi gücü etkin kılmaktır. Savaşlarda maddi güç kadar hatta belki ondan daha fazla etkili olan manevi güç sayesinde halkın moralini güçlü kılmak, dünya kamuoyuna haklılığı kabul ettirmek, düşmanın direncini zayıflatmak, bir tehdit unsuru oluşturarak düşmanın saldırısını geciktirmek ya da engellemek mümkün hale gelebilir. Propaganda yöntemiyle devinim sağlayan manevi güce tarihten verilebilecek en önemli örneklerden birisi Milli Mücadele Dönemi’dir. Düzenli ordu kuruluncaya kadar örgütlenmeyi sağlayan Kuvay-ı Milliye ruhunun, Türk milletinin topyekün mücadelesine yön verdiği bölgelerin başında Güney Cephesi gelir.
27 Aralık Tarsus’un, 3 Ocak Mersin’in ve 5 Ocak ise Adana’nın düşman işgalinden kurtuluş günüdür. Tam bu tarihi günlerin içindeyken o dönemin ruhunu yaşayabilmek ve mücadeleyi yürüten insanların manevi motivasyonunu nelerin sağladığını düşünmek bizi dönemin propaganda araçlarına götürüyor.
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığında, ulusla birlikte vereceği mücadelenin hedefi, “Ulusal egemenliğe dayalı kayıtsız, şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak” olmuştu. Geniş yetkilere sahip olmanın avantajlarını kullanarak, halkın moralini ve mücadele azmini güçlendirmek aynı zamanda Kuvay-ı Milliye ruhunu canlı tutmak amacıyla Havza’dan itibaren çeşitli makamlara gönderdiği tamimle mitingler düzenletmiş, müdafaa-i hukuk cemiyetleri ve kongreler yoluyla örgütlenmeye hız vermişti. Adana ve çevresinin işgal edileceğine dair haberler çıkınca Adanalılar tarafından “Feryadname” olarak adlandırılan protesto telgrafları, çeşitli makamlara ve İstanbul gazetelerine gönderilmiştir. Çağrıya kulak verenlerin sayısı böylece giderek artmıştı.
Adana ve çevresinin mütareke hükümlerine aykırı olarak işgal edilmesi üzerine Kilikya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş, cemiyetin üyeleri Adana, Antakya, Maraş ve Antep’te koruma amacına hizmet edeceklerini ilan etmişlerdi. Cemiyet, Adana’daki olayları Mustafa Kemal Paşa’ya rapor ederek, O’nun direktifleri doğrultusunda hareket etmişlerdi.
Basının kamuoyu oluşturmadaki rolünün, savaş döneminde de ihmal edilemeyecek önemlilikte olduğu bilinmekteydi. Mustafa Kemal Paşa, halkı bilinçlendirerek milli birliği sağlamak adına propaganda faaliyetlerini yönetmek için basının gücünü en etkin biçimde kullanmış, hatta Anadolu’ya geçmeden önce İstanbul’da aynı maksatla çıkardığı Minber Gazetesi, basına verdiği önemin çarpıcı bir örneğini oluşturmuştur. Sivas Kongresi döneminde İrade-i Milliye Gazetesi ile başlatılan propaganda faaliyetlerindeki hedef İstanbul Hükümeti olurken, ulusun bilgilendirilmesi doğrultusunda yazılara da ağırlık verilerek milli harekete katılımın gerekliliği ısrarla anlatılmaya çalışılmıştır. Ankara’da faaliyetlerine başlayan Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, mücadeleyi destekleyen İstanbul basını ve diğer yerel gazeteler aracılığıyla mücadelenin haklılığını hem içeride hem de dışarıda duyurmaya çalışmıştır. Tüm bu çalışmaların en can alıcı örneklerinin en çok hayat bulduğu yerler düzenli ordu ile değil, halkın mücadelesi ile kazanılacak olan Güney Cephesi’ydi.