30 Ağustos Zafer Bayramının sevinci bir yandan,
Harp Okulu’nu birincilikle bitirmenin gururu diğer yandan...
Üç genç teğmenin heyecanı hepimizi gururlandırmıştı…
Tebrikler kabul edilmiş, fotoğraflar çekilmiş, alkışlar eşliğinde tören son bulmuştu.
Devlet erkanı gitmiş, davetliler de dağılıyorlardı.
Üç genç kadınTeğmen ve devreleri, Harp okulundan başarı ile mezun olmanın onurunu yüreklerinde yaşamanın heyecanı ile bir araya toplanarak mezuniyet törenlerinde gelenek haline gelen ‘kılıç çatma’ ve ‘subaylık yemini’ etkinliğini gerçekleştirmişlerdi. Ardından yükselen sesler ülkemizin kurucusuna bağlılığı gösteriyordu.
‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!’
Şu ana kadar yazılanlar hepimiz için gururu temsil etmektedir. Vatanını seven, millet için gözünü kırpmadan canını teslim edecek bir nesil yetişiyordu ...
Ardından basında ve sosyal medyada bir yaygara koptu. Genç teğmenlerin emre itaat etmediği ve okudukları ‘subaylık yemininin’ rahatsızlık verdiğinden bahsediliyordu.
Rahatsızlığa sebebiyet veren ‘subaylık yemininin’ sözlerini hatırlayalım.
‘Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız. Ne mutlu Türküm diyene!’
Okuduğunuz yemin 2016 yılına kadar resmi törenlerde okunan bir yemindir. 2016 yılından bu yana ise törenlerde ‘Askerlik Andı’ okunmaya başlanmıştır.
Askerlik andının sözleri ise şu şekildedir:
‘Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim.’
Bu iki yemini karşılaştırdığımızda subaylık yeminindeki bazı vurgular, özellikle “laik, demokratik Cumhuriyet” ve “karşılarında bizi bulacak”, “kılıçlarımız keskin ve hazır olacaktır” gibi ibareler ve yeminin ardından haykırılan ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!’ sözlerinin bazı çevrelerde rahatsızlığa sebebiyet verdiğini söyleyebiliriz.
Peki genç teğmenlerin bu yemini söylemekteki amacı ne olabilir?
Sevdalısı oldukları ülkelerine bir başkaldırı mıdır?
Aynı yemini daha önce defalarca içmiş komutanlarına itaatsizlik midir?
Ülkelerinin kurucularına bağlılık göstergesi midir?
Bu sorunun cevabı aslında yeminlerinin içinde de gizlidir:
‘Ant içeriz ki laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır.’
Yemin töreninde coşkularını gizlemeyen teğmenler cumhuriyetlerine bağlı ülke sevdalısı gençlerdir. Bu teğmenler için sarf edilen ‘üslupsuz’ söylemlerin amacı askeriyeye müdahale etmek olacaktır.
Hatırlatmak isterim ki, Kara Harp Okulunda öğrenci olabilmek için birçok referans kullanılmakta, mülakatlardan geçirilmekte ve eğitim süresi boyunca kurallara tam iştirak edilmek zorundadır. Okula alım süreçlerinin siyasetin ve devletin istihbaratının dikkatli gözetiminde olduğu, eğitimin okul komutanı ile eşit yetkilere sahip bir sivilin dekanlığında gerçekleştiği, Harp Okullarının yönetim ve kontrolünün Kuvvet Komutanlıklarından ve Genelkurmay’dan alınarak MSB’ye verildiği göz önüne alındığında genç teğmenlere yöneltilen ithamların gerçeği yansıtmaktan uzak olacağı neredeyse kesindir.
Yani yeni mezun teğmenleri bazı siyasilerin söylemleri ile harcamak silahlı kuvvetlerimizin içindeki yetenekli insanlarımızı yok etmek anlamı taşıyacaktır. Ayrıca tartışmaları yemin edenler, etmeyenler ayrıştırmasına dönüştürülmesi ordumuz içinde ikilik yaratma çabasını doğuracaktır.
Eğitim, önceden saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belirli gelişmeler sağlayan planlı etkiler dizesidir. Yani eğitim bir süreçtir. Bu süreç eğitilenleri tanımak için yeterli bir zaman dilimidir. Eğitimi bu yönü ile turnosol kağıdına benzetebiliriz. MSB’de verilen eğitimler süresince her anlamda başarı sağlamış teğmenleri ‘subaylık yemini’ ettikleri için emre itaatsizlikle suçlayarak disiplin kuruluna sevk etmek vicdanları yaralamaktadır.
Son Söz:
‘Fevkalade ve aniden ortaya çıkan duruma ilk temas eden, bir kıtanın en büyük kumandanı değildir. Büyük, küçük her birliğin içinde her subay ve her astsubay ve hatta her er, hareket şekline dair üstünden hiçbir emir ve hiçbir fikir almadığı durum karşısında kalır.
İşte bu sebepledir ki, gerek kumandanların ve gerek erlerin, bizzat fikir üreterek kendiliklerinden iş görebilecek meziyette yetişmiş olduğuna kanaat olmadan, bir askeri kıtanın, bir ordunun, güvenilir ve dayanılır bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, felakettir.’
Mustafa Kemal Atatürk - 1914