Psikoterapistlerin en çok ihtiyaç duydukları şeylerden biri danışanın sabır ve istikrarla terapi sürecine devam etmesidir. 'Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir' sözü bu durumu çok iyi açıklar. Ve terapist çoğu zaman sihirli değneğinin olmadığından dem vurur terapi odasında; kişinin bir an evvel sıkıntısından arınmasını arzuladıkları için. Çünkü çoğunlukla yanlış anlaşılanın aksine danışanın yıllarca seansa gelmesi değil, en kısa sürede problemini çözerek süreci tamamlaması mesleki bir başarı sayılır. Ancak çoğunlukla kısa süreli terapilerde bu süreç 6-16 seans (yani ideal olarak haftada 1 görüşme ile 1.5-4 ay) sürmekte. Probleme göre bu süre tabii ki kısalıp uzayabilmekte. On yıllar içinde defalarca kez tekrarlanarak, pekiştirilerek, sinsice gelişmiş bir problem (örn, özgüven eksikliği, sosyal fobi vb.) birkaç seansta ortadan kaldırılamaz. Gelmesi zaman alanın gitmesi de zaman alır. Bu noktada terapistler de, daha hızlı çözüme ulaştıran tekniklere dair bitmeyen bir arayış içine girer. Zaten psikoterapi uygulamasının tarihsel gelişimi de gittikçe hızlanan çağımızın ihtiyaçlarına paralel bir gelişim seyri göstermekte. Zaman ilerledikçe yıllarca süren psikanaliz, yerini haftalar ya da aylarca süren diğer terapi modellerine (bilişsel terapi, davranışçı terapi vb.) bırakmıştır.
Travmatik yaşantıların tedavisinde ise neredeyse sihirli değnek etkisi yaratan bir yöntem olarak karşımıza EMDR çıkmaktadır. EMDR travmatik olayların üzerimizde bıraktğı etkileri 1-3 seans gibi kısa bir sürede ortadan kaldırabiliyor. EMDR uygulamasının sonucunda, kişinin travmatik olayı hatırladığı, ancak o olayı hatırladığında oluşan olumsuz duygulardan kurtulduğu görülüyor. Kişinin hem olayı hatırlama hem de anlamlandırma şekli değişiyor. Özellikle travma tedavisinde Dünya Sağlık Örgütü'nün en etkili bulduğu iki teknikten biri: EMDR (Eye Movement Desensetization and Reprocessing- Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşlemleme)dir.
Bu yöntemin temelinde terapötik bir telkin değil, beynin nörolojik işleyişi yatmakta. Travmatik olaylar sırasında beynin bilgiyi işlemleme süreci bozulur ve uyaranlar yeterince işlemlenip beynin ilgili bölümlerine bütüncül şekilde aktarılamaz ve anlamlandırılamaz. Olay sırasında yeterince işlemlenemeyen görüntüler, sesler, duygular ve düşünceler sinir siteminin içine adeta kilitlenebilir. Bu beynin sağ yarımküresinde gerçekleşir. Daha sonra olayı hatırlama esnasında da beynin sağ bölümü yoğun olarak aktiftir ancak olaya ilişkin bütüncül değerlendirme ve analizden sorumlu sol yarımküresinde aktivasyon yoktur (belirsizdir).
EMDR uygulaması esnasında anıya ait nörolojik ağ farklı bilgi ağlarıyla birleştirilir. Bu da olayın hatırlanma niteliğini tamamen değiştirir. Anıdaki bazı boşlukların hatırlanması, bazı olumsuz parçaların gittikçe flulaşırken diğer olumlu ya da nötr sayılabilecek kısımların netleşmesi ve belirginleşmesi sık alınan geribildirimler arasında. Üstelik bu değişim, terapistin telkin ve yönlendirmeleriyle de ilişkili değildir. Tüm iyileşme ve değişim süreci tamamen kişinin kendi zihninin içinde gerçekleşir. EMDR sonrası anı hatırlandığında, daha önce beynin aktif olmayan bölgelerinin aktive olduğu bilimsel deneylerle de kanıtlanmıştır.
EMDR ın başarı oranı oldukça yüksektir. Prozac ile karşılaştırıldığında EMDR tedavisinin daha etkili olduğu ve EMDR terapisi bittikten sonra tedavi kazanımları devam ederken Prozac alan danışanlarda semptomların tekrarladığını gösteren araştırmalar mevcuttur.