Her canlı doğar, büyür ve ölür.

                İnsan, hayvan ve bitki diyerek sıraladığımız tüm canlılar için geçerlidir bu.

                Yaşamın gereği ya da kuralı mı artık, ne dersek diyelim…

                “İnsan” denilen canlıyı diğer canlılardan ayıran özellik ise aklıdır. Düşünme yeteneğidir. Konuşabilme-anlatabilme- anlayabilme yetenekleridir…

                “İnsan” olmanın ayrıcalıkları da vardır;

Sorumluluk taşımak gibi.

Vicdan sahibi olmak gibi.

Paylaşmayı bilmek gibi.

Fedakârlık yapmak gibi.

Kendini ve çevresini güvende tutmak gibi.

Diğer canlılarla iletişim kurmak gibi.

Yaşamını, insanlığın yaşamını daha iyiye, daha doğruya ve daha güzele çevirme mücadelesi vermek gibi…

İletişim ağının, teknolojinin bu kadar hızla gelişmesine rağmen adeta zıtlıklar yaratarak;

Bencilleşiyoruz.

Sorumsuz davranıyoruz.

Vicdandan ve fedakârlıktan uzaklaşıyoruz, hani neredeyse yol haritamız robotlaştırılıyor…

İnsanî değerlere ne oldu?

Arkadaşlıklar evrimleşiyor mu?

Büyükler saygı-küçüklere sevgi müzelere mi kaldırıldı?

Yoksa insanlık mı öldü?

Yok!

Teknolojiyi istediğiniz kadar geliştirin, iletişim ağını istemediğiniz kadar ilerletin, robotları yaşamın hemen her alanına yerleştirin, sonuçta her şeyi yaratan, üreten, geliştiren İNSAN oğlu insandır!

Sosyalleşmeyi terk etmek, hemen her şeyi teknolojiye bırakmak, sorunları çözmek yerine kördüğüm yapmak demektir. Teknolojiyi yaratmak gerek ancak onun esiri olmak yerine ondan hizmet almak esas olmalıdır.

Uzmanların, “Yeni nesil, kalem tutmayı bilmiyor,“ açıklamaları üzücü ve düşündürücüdür.

“İnsanlık ölmedi,” demek yerine “İnsanlık ölmemeli,” demek gerek sanırım…