www.imecegazetesi.com

Modern çalışma düzeni içinde kronikleşen stres, milyonlarca çalışanda benzer belirtilerle kendini gösteriyor. Sürekli yorgunluk, duygusal çöküş, motivasyon kaybı, işe karşı kayıtsızlık ve konsantrasyon eksikliği, iş gücünün büyük bölümünü etkileyen ortak semptomlara dönüşmüş durumda. Ancak bu tabloya rağmen “tükenmişlik” hâlâ dünya genelinde pek çok sağlık sisteminde bağımsız bir hastalık olarak sınıflandırılmıyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2019 yılında tükenmişlik sendromunu Uluslararası Hastalık Sınıflandırması ICD-11’e dahil ederek “bir hastalık” değil, “mesleki bir olgu” olarak tanımladı. Buna göre tükenmişlik; başarı hissinde azalma, enerjide tükenme ve işle ilgili zihinsel mesafe veya negatif tutum gibi üç temel boyutla tanımlanıyor. Ancak bu sınıflandırma, hastalığın tıbbi teşhis ve tedavi kapsamına alınmasına yetmiyor.

İşverenlerin Sorumluluğu Tartışma Konusu

Birçok çalışan için tükenmişlik, sadece bireysel bir sorun değil. Aksine, işverenlerin uyguladığı yüksek performans beklentileri, sürekli çevrimiçi olma zorunluluğu ve dinlenme hakkının fiilen ortadan kalkması bu süreci besliyor. İş yerlerinde mesai kavramının silikleşmesi, hafta sonları ve tatil günlerinde dahi çalışmanın “normalleştirilmesi”, zihinsel yüklenmeyi kalıcı hale getiriyor.

Psikolojik destek alma taleplerindeki artışa rağmen, işverenlerin tükenmişlik konusundaki ilgisizliği dikkat çekiyor. Sendika temsilcileri, özellikle mavi yaka çalışanlar arasında tükenmişliğin yaygınlaştığını, ancak bu durumun çalışma koşullarında hiçbir iyileştirme sağlamadığını ifade ediyor. Beyaz yaka çalışanlarda ise rekabetçi ortam ve performans baskısı, tükenmişliği görünmez kılan başlıca etken olarak öne çıkıyor.

Anonim Çalışan Anlatıları Durumu Gözler Önüne Seriyor

Kamuya açık platformlardaki çalışan anlatıları, tükenmişliğin gerçek boyutunu ortaya koyuyor. “Her sabah gözlerim dolarak kalkıyorum, ama hasta değilim deniyor.”, “Tatile çıkınca bile maillerimi kontrol etmek zorundayım.” gibi ifadeler, iş dünyasındaki zihinsel tükenişin derinliğini gösteriyor. Özellikle pandemi sonrası dönemde evden çalışma sisteminin yaygınlaşmasıyla birlikte özel hayat ve iş arasındaki sınırların silinmesi, bu süreci daha da görünmez kıldı.

Resmî Tanı Eksikliği Tedavi Sürecini Zorlaştırıyor

Tükenmişliğin hâlâ tanı konulabilir bir hastalık olarak kabul edilmemesi, çalışanların sağlık hizmetlerine erişimini de sınırlıyor. Ruh sağlığı uzmanlarına başvuran bireyler, depresyon veya anksiyete teşhisiyle tedavi altına alınırken, tükenmişlik özgül bir kategori olarak değerlendirilmiyor. Bu durum, hem istatistiksel verilerin doğru toplanmasını engelliyor hem de koruyucu önlemler alınmasını güçleştiriyor.

Uluslararası Tartışmalar Gündemde

Bazı ülkelerde tükenmişlik, iş kazası ya da meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmeye başlanmış durumda. Fransa, Almanya, Hollanda gibi ülkelerde psikososyal risklerin önlenmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılırken, Türkiye'de henüz bu yönde kapsamlı bir adım atılmadı. Uzmanlar, psikolojik dayanıklılığı artırma stratejilerinin bireylere yüklenmemesi gerektiğini, sorunun sistematik düzeyde ele alınması gerektiğini vurguluyor.

TikTok Doktorluğu Yayılıyor: Halk Sağlık Bilgisini Artık Fenomenlerden Alıyor TikTok Doktorluğu Yayılıyor: Halk Sağlık Bilgisini Artık Fenomenlerden Alıyor

Mental Sağlık Politikalarında Yeni Dönem Gerekliliği

Tükenmişlik sendromunun yalnızca bireylerin zayıflığı ya da yetersizliği olarak yorumlanması, iş hayatındaki yapısal sorunları görünmez kılıyor. Sosyal politikalar, çalışma koşulları, iş güvenliği ve psikolojik destek sistemlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Aksi halde tükenmişlik, sessiz bir salgın olarak yayılmaya devam edecek.

Kaynak: Tuğçe Dokumacı